Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Osman Ulagay


Fransız Sosyalistlerinin eski lideri, "günümüzde yaşamı rekabet tanımlıyor", diyor.
Fransa'da bugün ikinci turu yapılacak olan seçimlerde başarı şansı olan Sosyalistlerin günümüzün ekonomik gerçeklerini ne kadar benimsedikleri tartışmalı. Fransız Sosyalistlerinin eski lideri Michel Rocard bu açıdan partisinin önüne geçmiş görünüyor.
Tony Blair'in beyin takımında yer alan David Miliband'ın editörlüğünü yaptığı "Reinventing the Left"(Solu Yeniden Yaratmak) adlı kitapta Rocard'ın ilginç bir yazısı da yer alıyor. 1988 - 91 döneminde Fransa'nın Sosyalist başbakanı olan Rocard, sosyal demokrat projenin neden krize girdiğini tartışırken şöyle diyor:
"Başarılı bir ekonomiye sahip olmak için piyasanın alternatifi olmadığını artık kabul etmeliyiz. Bizim tarihsel projemizde 'komuta ekonomisi'ne ve kollektif mülkiyete de bir rol verilmişti ama bu yöntem en kapsamlı biçimde uygulandığı Sovyet blokunda bile yürümedi. Piyasa ekonomisini işlerliği olan tek seçenek olarak tanımak zorundayız. Şimdi tartışmamız gereken sorun piyasa ekonomisinin türü ve sınırlarıdır. Piyasaya bırakılabilecek ve bırakılamayacak olan şeyler arasındaki ayrımları tartışmalıyız."
Sosyal demokrat projenin neden çıkmaza girdiğini sorgulayan Rocard, kollektif çözümlere öncelik veren sosyal demokrasinin bireye ve insan doğasına gereken önemi vermediğini belirterek şöyle diyor: "İnsan davranışlarının ana nedeni her zaman çıkar olmuştur. Bu maddi çıkardan ibaret değildir ama onu da içerir. Biz çıkar dürtüsüyle davranmayan insanların rol aldığı bir global ekonomiyi kontrol edebileceğimizi düşünürken tamamen yanlış bir yola sapmışız...rekabetin itici gücünü küçümsemişiz. Oysa modern çağda yaşamı rekabet tanımlıyor, insan yaşamı rekabetten oluşuyor."
Fransız Sosyalistlerinin eski lideri Rocard daha sonra sosyal demokrasinin "iktidar" sorununa gereken önemi vermediğini belirterek bundan sonraki görevin, bilgi toplumunun sağladığı olanaklardan da yararlanarak demokrasiyi geliştirmek ve piyasa ekonomisi içinde sosyal adaleti ve sosyal dayanışmayı sağlamak olduğunu vurguluyor. Rocard, savunulması gereken değerleri ise şöyle sıralıyor:(1) Özgürlük (2) Demokrasi (3) Dayanışma (4) Her alanda hukukun üstünlüğü (5) Ademi merkeziyetçilik (6) Çevrenin korunması (7) Barış.


Politikada rezaletin son perdesi oynanırken ekonomideki gelişmelerin manşetlere çıkması için her halde dört başı mamur bir kriz bekleniyor. Türk Ticaret Bankası gibi en köklü bankalarımızdan birinin yönetimine el konması haberi ancak ekonomi sayfalarında kendine yer bulabildi. 1996 sonu itibariyle Türk Banka sistemindeki toplam mevduatın % 22'sine, toplam aktiflerin % 18'ine sahip olan T.C. Ziraat Bankası'nın içine düşürüldüğü acınacak hali bir Dünya Gazetesi manşet yaptı, bir de Sabah'ta Güngör Uras yazdı. Sistemdeki bazı bankaların ayakta tutulması için çevrilen dalaverelerin dedikoduları her gün duyuluyor.
Türkiye Bankalar Birliği tarafından yayınlanan "Bankalarımız 1996" adlı derlemede çeşitli bankaların ve banka gruplarının Gelir - Gider grafiklerine bakıldığında da sistemdeki hastalığın bir boyutu kolaylıkla görülebiliyor. Açıklanan bilançolara göre düzenlenen bu grafikler, bütün sistemde faiz dışı operasyondan kaynaklanan net zararın büyüdüğünü ancak Akbank ve T. İş Bankası gibi özel ticari bankaların faiz dışı net zararı sınırlı düzeyde tutarak net karlarını hızla artırabildiklerini gösteriyor. Buna karşılık Türk Ticaret bankası ve T.C. Ziraat Bankası'nın faiz dışı zararlarının dev boyutlara vararak net faiz gelirini götürdüğü ve net karı erittiği görülüyor.
Birkaç hafta önce de yazmıştım, dünyanın gözü banka sistemlerinin üzerinde. ABD'de ve AB ülkelerinde mali sistemle ilgili yeni düzenlemeler, reform çabaları gündemde. Küreselleşen dünyada bu gelişmeler yaşanırken, "canım bundan bize ne", diyebilmek için ancak Türkiye'deki kadar dünyadan habersiz olmak lazım. Eninde sonunda Türk banka sisteminin de yeni normlara uyması gerekecek, Türk banka sistemindeki hastalıkları masaya yatırmak gerekecek ama erken seçim cambazlığı ve pancar fiyatları dururken, borsa indi borsa çıktı diye haber yapmak herkese kolay gelirken böyle can sıkıcı konularla uğraşmak şimdilik kimsenin işine gelmiyor.


Politikadaki iç açıcı gelişmeleri ve eğlenceli şovları izlerken gerekli olabilecek sözcükleri aramak için Türk Dil Kurumu sözlüğüne ve Hulki Aktunç'un Büyük Argo Sözlüğü'ne bir göz attım. Bulabildiğim sözcüklerin yayınlanabilir olanlarından bir demet sunuyorum.


Ablavut: Bön, aptal, sersem
Armut: Aptal, bön
Alık: Akılsız, sersem, budala, ebleh
Angut: Ahmak
Atmasyon: Uydurma, yalan
Avanak: Kolayca kandırılabilen
Cacık: Aptal, bön
Cukka: Bir şeyi edinme, alma edimi; cebe atılan, alınan, edinilen şey
Çakaloz: Niteliksiz, düzeyi düşük
Çıfıt: Hileci, düzenbaz
Kaltak: Kaba, iffetsiz, namussuz kadın
Kaparoz: Bir görevi kötüye kullanarak, sömürerek elde edilen çıkar; havadan sağlanan menfaat; rüşvet
Kaşalot: Salak, bön, kavrayışı kıt kimse
Kaşar: Düzenbaz, hileci, açıkgöz
Kaşkariko: Hile; tuzak; nifak, fesat; yalan
Kaşkaval: Bön, salak, budala
Katakulli: Hile yapma, dalavereye başvurma, tuzak; hilecilik, yalancılık, oyunbazlık
Kolpo: Bir amaca ulaşmak için olağan dışı davranma, rol yapma; hile, tuzak
Kumpas: Tuzak kurma; hile, dalavere düzenleme
Meczup: Aklını yitirmiş, deli, sapık
Muhtıra: Herhangi bir şeyi hatırlatma, uyarı amacıyla yazılan şey
Murdar: Kirli, pis
Mülevves: Kirli, pis
Mülga: Varlığı kaldırılan, kapatılan
Pespaye: Alçak, soysuz, aşağılık
Pişkin: Saygısızca davranarak işini yürüten
Şırfıntı: Seviyesi düşük, bayağı (kadın)
Yelloz: Ahlaksız, hafif meşrep, şıllık


Geçen yıl Türkiye'de pek çok kişi birbirine "kriz çıkar mı?", sorusunu sordu. "Kriz" denince akla ilk gelen şey ise 1994'dekine benzer bir devalüasyon şokuydu. Bu kaygının başlıca kaynağı ekonominin 1993'teki gibi hızlı bir tempoda büyümesi ve bunun sonucunda dış ticaret açığının hızla genişlemesiydi. Bu arada bazı ekonomi yazarlarımız dış ticaret açığının 22 milyar doları, cari işlemler açığının 10 milyar doları aşabileceğini ileri sürerek bu kaygılara zemin hazırladılar. Bizim gibi daha muhafazakar olanlar bile 1996 yılı sonunda en az 6 - 7 milyar dolarlık bir cari işlemler açığı oluşacağını varsayarak hesap yaptı.
Yıl boyunca bunlar konuşuldu. Bu arada Türkiye'nin dış kredi notunda olumsuz yönde gelişmeler oldu, IMF ile anlaşma sağlanamadı ama çok sözü edilen döviz şoku yaşanmadı.
T.C. Merkez Bankası'nın geçen gün açıkladığı 1996 ödemeler bilançosu yılın bütünündeki cari işlemler açığının 4.4 milyar dolar olarak gerçekleştiğini ve açığın GSMH'ya oranının % 2.4'de kaldığını gösteriyor. Merkez Bankası açıklamasına göre ünlü bavul ticareti de hesaba katıldığında cari işlemler açığı 1.4 milyar dolara düşüyor ve açığın GSMH'ya oranı da % 0.7'ye iniyor. Gerçek cari işlemler açığı bu ise Türkiye'nin 1996'da neden bir döviz şoku yaşamadığını açıklamak kolaylaşıyor.
Açıklanan rakamlar benim bildiğim bütün tahminlerin altında ama Merkez Bankası'nın bu son açıklamasından sonra özellikle 10 milyar doların üzerinde cari işlemler açığı öngörmüş olan ekonomi yazarlarının konuya eğileceklerini ve bizi aydınlatacaklarını umuyorum.
Türkiye'nin % 8'e yaklaşan hızlı büyümeyi yakaladığı bir yıldaki cari işlemler açığının GSMH'ya oranı gerçekten % 1'in altında kaldıysa bu önemli bir yeni durumun göstergesi. Demek ki Türkiye artık büyük cari açıklar vermeden hızlı büyüyebiliyor. Hızlı büyümenin hemen bir döviz şokunu akla getirmesi gerekmiyor. Ancak bunu söylerken kısa vadeli sermaye hareketlerinin de döviz şoku yaratabileceği gerçeğini unutmamak gerekiyor.


Yazara Email o.ulagay@milliyet.com.tr