Uyuyan Güzel 2.0

30 Mayıs 2014

İhsan Dindar

Grimm Kardeşler’in masalları ve Disney animasyonlarına aşina olmayan çocuk yoktur herhalde. Öyle ki bu masalların bir çoğu geçmiş yıllarda Disney veya başka yapımcılar tarafından animasyona uyarlanmıştı. İlk akla gelenler arasında “Kırmızı Başlıklı Kız”, “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler”, “Rapunzel” ve “Külkedisi” gibi hemen hemen her çocuğun bildiği ve muhtemelen büyüdüğünde dahi unutmadığı masallar yer almakta.

Avatar ile birlikte sinemada üç boyutlu görüntü kullanımı artarken bunu yapımlarına en çok yansıtanlardan biri de Disney olmuştu. Bu tercih son olarak karşımıza Grimm Kardeşler’in Uyuyan Güzel masalının yeniden yorumlanmış hali olan Maleficent ya da Türkçeye çevrilmiş haliyle Malefiz filmiyle çıkıyor. Yaklaşık üç yıldır yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle beyazperdeden uzak kalan Angelina Jolie bu film ile sinemaya geri dönüş yapmış oldu. Üstelik de sinema eleştirmenlerinin beğenisini kazanan bir performans sergileyerek. 97 dakikalık yapım 200 milyon dolara mal olmuş. Böylesi büyük bütçeli bir filmin yönetmen tercihi ise ilk yönetmenlik deneyimini yaşayan Robert Stromberg. Ancak sinema kariyerine baktığımızda görsel açıdan oldukça zengin olan filmin yönetmen

Yazının Devamı

İki Aşığın Hikayesi

9 Mayıs 2014

İHSAN DİNDAR

Çoğunuzda bir sinema oyuncusu ve onun herhangi bir filmde oynadığı rolü arasında bir özdeşlik kurma hali vardır. “İngiliz Hasta” filmini izlediğim andan itibaren Ralph Fiennes ve Kont Laszlo Almasy benim için bir bütündür. O yüzden Fiennes’in oynadığı diğer filmlerde hep biraz Kont Almasy’yi arar gözlerim. Türkçeye “Görünmeyen Kadın” ismiyle çevrilen “The Invisible Woman) Fiennes’ın bir dönem filmi çalışması. İngiliz aktör bu ikinci yönetmenlik deneyiminde tıpkı ilki olan “Coriolanus” da olduğu gibi filmi hem yönetti hem de başrolünde yer aldı.

“Görünmeyen Kadın” Clair Tomalin’in aynı adlı biyografik romanının uyarlaması. Film edebiyat dünyasının en önemli isimlerinden Charles Dickens’ın hayatının bir bölümü üzerine kurulu. Yapımda Fiennes, Charles Dickens rolü ile karşımıza çıkıyor.

19. yüzyıl Victoria Dönemi Britanyası’nda edebi yaratıcılığının zirvesinde olan Dickens 18 yaşındaki Nelly Ternan (Felicity Jones) ile tanışır. Tiyatro ile oldukça ilgili olan Nelly, o dönem edebiyat ve sanatın içinde olan çoğu insan gibi Charles Dickens’a derin bir saygı ve sevgi beslemekteydi. O dönem orta yaşlarında olan Dickens, hazırladığı tiyatro oyunu için

Yazının Devamı

“Gözünü kapa, kalbini aç, aklını bırak!”

18 Nisan 2014

Sevda Serbest

Vizyona girmesine 1 gün kala +18 sansürüyle karşı karşıya kalan Onur Ünlü’nün “ İtirazım Var” filmi bugün seyircisiyle buluşuyor.15 Nisan'da İstanbul Film Festivali'nde Ulusal Yarışma kategorisinde gösterilen filmin, yaş sansürüne takılması sosyal medyada tepkilere neden oldu.

Vizyona iki gün kala filmi gala gecesinde seyretme fırsatı buldum. Bir Onur Ünlü filmleri hayranı olarak film çıkışı her filminin sonrasında söylediğim gibi “iyi ki bir “Onur Ünlü”müz var” dedim. Absürt komedi türündeki aklınızı oradan oraya sürükleyen filmi izlerken, seyriciyi inandırma ya da ikna etme gibi bir amacı olmayan yönetmenin beyninin içinde uçsuz bucaksız bir yolculuğa çıkacaksınız.

Filmde “bildiğimiz imam” kategorisinin dışında bir imam profili çizen Selman Bulut’un etrafından gelişen bir cinayet hikâyesini ve bu sırada yaşadıkları komik ve aksiyon dolu sahneleri izliyoruz. Serkan Keskin’in hayat verdiği bu karakter “imamlar tek düze adamlar değildir” diyor. Küfür eden, amacına ulaşabilmek adına rakı sofrasında rakı içen, zorbalığa, haksızlığa pabuç bırakmayan cengâver bir adam Selman Bulut. Antropoloji ve boks geçmişi var. Çok kitap okuyor, satranç oynuyor ve çok güzel saz

Yazının Devamı

Sıra dışı ve sapsarı bir film: The Grand Budapest Hotel

10 Nisan 2014

Sevda SERBEST

sevda.serbest@milliyet.com.tr

The Grand Budapest Hotel ismini ilk duyduğumda bir Wes Anderson filmi olduğunu düşünmüştüm. Hemen hayalimde görkemli bir otel ve renkli karakterler canlandı. Mizah anlayışı, sahne dekorları, renkleri kullanımı, oyuncularını karaktere yedirişi, keyifli hikayeleri ve güçlü müzikleriyle kendine has bi sinema dili oluşturan Anderson son filmi The Grand Budapest Hotel ile bizi büyüleyen bi masala davet ediyor.

33. İstanbul Film Festivali kapsamında izleme fırsatı bulduğum The Grand Budapest Hotel bu hafta ülkemizde vizyona giriyor. Filmin kadrosu oldukça kalabalık. Ralph Fiennes,Tony Revolori, F. Murray Abraham, Mathieu Amalric, Adrien Brody, Willem Dafoe, Jeff Goldblum, Harvey Keitel, Tilda Swinton, Edward Norton, Jude Law, Bill Murray gibi yıldız isimler var. Anderson'ın bu filmi Ralph Fiennes için yazdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha öncesinde Johnny Deep'in baş rol oynayacağını duymuştuk. Film çıkışında “İyi ki olmamış” diyorsunuz. Ralph Fiennes'ın can verdiği oldukça karikatürize olan karakteri izlerken mest olmamak elde değil. Filmin adını M. Gustave olarak değiştirebilecek kadar şahane bir performans çıkarmış ortaya.

Yazının Devamı

Mükemmeliyetçi Nuh!

7 Nisan 2014

Sevda SERBEST
sevda.serbest@milliyet.com.tr
Darren Aronofsky'in ilk büyük bütçeli filmi Nuh: Büyük Tufan ( Noah) vizyona girdi. Başrolünde Russel Crow devleşiyor. Anne rolünde Jennifer Connelly, çocuk rollerde Emma Watson, Douglas Booth, Logan Lerman, kötü adam rolü ile Ray Winstone ve sevimli ihtiyar rolü ile de Anthony Hopkins’i görüyoruz.

Özgün Nuh hikâyesine sadık kalmadığı gerekçesiyle hem Müslüman hem de Hristiyan dünyasından oldukça eleştiri aldı film. 3 ülkede yasaklanan filme, yönetmen orijinal hikayenin yanında kendisi ve daha önce de birlikte çalıştığı Ari Handel'in katkılarıyla bir senaryo hazırlamış. Geçen yıl Türkiye’de yaptığı bir söyleşide 3D filmleri sevmediğini belirten Aronofsky, 3D çılgınlığına yenilip bir 3D ile karşımıza çıkmış. Ancak kanımca 3D’ye hiç gerek yokmuş.

Darren Aronofsky sadece 5 film ile kendine özgü sinema dili yaratabilmiş bir yönetmen. 6. filmi olan Nuh: Büyük Tufan ise yönetmenin ilk büyük bütçeli filmi olma özelliği taşıyor. Özellikle kullandığı flashforward’ları, müzikleri ve metaforlarıyla 'bu bir aronofsky filmi' diyebileceğimiz filmlerin yaratıcısı, bu kez filmde “Aronofsky etkisini” Paramount Pictures

Yazının Devamı

"Aşkı unut"

7 Nisan 2014

İhsan DİNDAR

Henüz daha proje aşamasındayken bile çok konuşuldu. Çekimleri boyunca ortaya çıkan fotoğrafları iyiden iyiye merak uyandırdı. Aslında Lars von Trier’in ta Dogma 95 yıllarından beri hep yapmak istediği bir şeydi. İlk adımı da Antichrist filmiyle de atmıştı zaten. İlk gösterimi Berlin Film Festivali’nde yapılan ve sinemalarda birbirini tamamlayan iki bölüm halinde gösterime girmesi planlanan Nymphomaniac, ülkemizde yasağa takılmış olsa da festivaller aracılığıyla sinema izleyicileriyle buluşmuş oldu. İlkin İf İstanbul Bağımsız Film Festivali’nde gösterilen yapım şimdi de 33. İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek.

Devamlılık açısından olmasa da fikri açıdan birbiriyle yakınlık içeren Antichrist (Deccal) ve Melancholia’nın ardından Nymphomaniac’ta da Charlotte Gainsbourg filmin başrolünde. Her ne kadar kışkırtıcı, sarsıcı işler çıkarmayı sevse de Trier’in bu filmi içinde epey erotik sahneler barındırsa da konusu itibariyle erotik bir film değil. Nymphomaniac ya da Türkçeye çevrilmiş haliyle “İtiraf” orta yaşlarına gelmiş Joe isimli bir kadının ilk gençlik yıllarından bu yaşına kadar yaşadığı ve kendisine zarar verecek raddeye gelen seks bağımlılığını konu ediniyor.

Yazının Devamı

İktidar Halkındır!

4 Nisan 2014

İHSAN DİNDAR

Geçtiğimiz Aralık ayında hayata veda eden Güney Afrika’nın apartheid karşıtı efsanevi lideri Nelson Mandela’nın hayat hikâyesinin anlatıldığı Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol biraz gecikmeli olsa da bu hafta Türkiye’de de gösterime giriyor. Boleyn Kızı filmi ile de tanıdığımız İngiliz yönetmen Justin Chadwick’in yönettiği yapımda Mandela rolünde Idris Elba üstlenmekte. Filmin diğer başrol oyuncuları ise Naomie Harris, Terry Pheto, Tony Kgoroge. Filmin senaryosu Elizabeth: Altın Çağ, Gladyatör, Sefiller gibi filmlerin de yazarı olan William Nicholson.

Sinematografik kaygılardan ziyade Mandela’nın hayatını en doğru biçimde anlatma hedefinde olduğu izlenimi veren yapım politik biyografi açısından iyi bir iş çıkarmışa benziyor. 141 dakikalık yapım, Mandela’nın çocukluğundan itibaren sonrasında keskin ırk ayrımının olduğu bir düzende avukatlık yapmaya çalıştığı gençlik yıllarına, siyasal mücadelesine, 27 yıllık hapis yaşamına ve en nihayetinde de cumhurbaşkanlığına uzanan yaşam öyküsünü tüm önemli anlarıyla anlatıyor. 76 yıllık bir zaman dilimini kapsayan film bu açıdan kostüm ve dekor kullanımı açısından zor bir işin üstesinden gelmiş. Avrupa kökenlilerin yaşadığı semtler

Yazının Devamı

Buz gibi bir film : Soğuk

20 Mart 2014

Sevda SEERBEST

sevda.serbest@milliyet.com.tr

Uğur Yücel’in gösterimi geciken filmi Soğuk, nihayet vizyona girdi. Reha Erdem’in Kosmos filminden sonra Kars’ın muhteşem atmosferini yansıtan, boğazınıza oturup bir süre oradan ayrılmayan bir film olmuş. Film boyunca çokça gördüğümüz tren, aslında meteforik anlamda çok başarılı. Gerçek o kadar rahatsız edici ve aslında o kadar “bir anda” geliyor ki…

Demiryolu işçisi Balabey, Kars’ın seyirciye kadar geçen, dondurucu soğuğu ve kaotik atmosferinde çalışan bir Demiryolu çalışanıdır. 2 çocuğu vardır ve karısı üçüncüye hamiledir. Kardeşi Enver ise Balabey’den farklı olarak erkek egosu yüksek bir karakteri canlandırıyor. Üç Maymun’un İsmail’i olarak aklımda yer etmiş olan Ahmet Rıfat Şungar ‘a Enver karakteri ile filmin en başarılı oyuncusu diyebiliriz. Enver karakterinin olduğu sahnelerde filmin enerjisi yükselirken ısısı da giderek düşüyor. Elbette ilk filmi olan Cenk Medet Alibeyoğlu da Balıbey karakteriyle filmin içine işlemeyi başarabilmiş. Her biri ayrı bir kadın dramını yansıtan karakterleriyle Ezgi Mola, Şebnem Bozoklu ve Valeria Skorokhodova da filmin can damarlarını oluşturuyorlar.

Eşine sadık Balıbey, bir düğün

Yazının Devamı