Sina Koloğlu

Sina Koloğlu

s.kologlu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

1979’da Türkiye’yi, Eurovision Şarkı Yarışması’nda temsil etmek için seçildi Maria Rita Epik. Ancak Türkiye, İsrail’deki yarışmaya gidemedi ve Maria Rita Epik de hayalini gerçekleştiremedi. İzmir’de buluşup konuştuk. Uzun bir sohbetti. Belki de Maria Rita Epik’in içini döktüğü bir sohbet, bana öyle geldi…

 

Eurovision Şarkı Yarışması’ndan çok isim geçti fakat ismi altında çok olayın yaşandığı Maria Rita Epik her daim özel kaldı. Kendisiyle İzmir’deki tarihi Kardiçalı Han’da eskiden tütün deposu olarak kullanılan, Maria Rita Epik’in 32 yıldır bir müzik mabedine dönüştürdüğü okulunda konuştuk...

Haberin Devamı

21. Peron macerası

Yıl 1979… 21. Peron ile birlikte seslendirdiği  “Seviyorum” birinci seçilmiş, Türkiye’yi temsil etmek üzere Eurovision’da. “Herkes odaklanıyordu bu yarışmaya ve bu milli bir meseleydi. Bir de gayrimüslim oluşum çok dikkat çekti. Hatta bu nedenle ‘Bizi bu kadın mı temsil edecek?’ diyenler oldu. Ama Türk milletinin gerçek özelliği halk jürisi tarafından birinci seçilmemle ortaya çıktı. Halen de bu yarışmanın Türkiye elemelerinde birinci olmuş ilk ve tek kadın şarkı yazarıyım. Sonrasında yarışmanın Kudüs’te yapılacağının ortaya çıkması… Esas bombayı patlatan hadise İsrail’e büyük yarışmaya gidemeyişimiz oldu. Buna gerçekten çok üzüldüm” diye bahsediyor o günlerden Maria. Sonra da bir anekdot anlatıyor: “Yıllar sonra Fikret Kızılok bana anlattı: ‘Ecevit’i Zincirbozan’daki ziyareti sırasında bu konuyu aralarında konuşmuşlar. Ecevit, Fikret’e şöyle demiş: ‘Arap ülkeleri, siz (Türkiye) Kudüs’teki yarışmaya katılırsanız biz de size petrol vermeyiz.’ O nedenle bizi yarışmadan çekmişler.”

“21 yaşındayım. Hayallerimden bir tanesiydi Eurovision’a gitmek ve yıkıldı. Lise andacımda sevgili arkadaşım Tansu Kaptanoğlu bile şöyle yazmıştı: ‘İnşallah bir gün senin Türkiye’yi Eurovision’da ya da San Remo’da temsil ettiğini görürüz’. Bir şarkı yarışmasıyla 21 yaşındaki bir gencin hayatını etkileyecek çok fazla hadise yaşamış oldum” diye devam etti anlatmaya o yılları Maria. Şöhret gelmiş ama parasız: “Çok meşhur oldum tabii ki. Ama nihayetinde orta halli tek ebeveynli bir gençtim. Her yerde anında tanındığım ve soru yağmuruna tutulduğum için otobüs veya dolmuşa binemiyordum. Param yoktu, taksiye hiç binemiyordum. Eurovision’un birincilik ödülünü de grup ile  paylaşmıştım. Ege Üniversitesi’nden mezun olmuş olduğum Turizm ve Otelcilik İşletmesi ile ilgili yaptığım iş başvurularında şöhret olmam sorun yaratıyordu. O nedenle bir süre geçimimi müzik yaparak sürdürmek zorunda kaldım.”

Haberin Devamı

Hemen altını çizeyim zamanın çok önünde müzik yapan bir gruptu 21. Peron. Kendisi de “Olağanüstü bir gruptu, çok iyi müzisyenlerdi” diyor. Nasıl tanıştılar ve sonrasında neler oldu? “Bir kız solist arıyorlardı. Sesimi dinlediler ve beğendiler. Andreas -Andreas Wildermann grubun tuşlu çalgılarını çalıyor ve bir yerde beyni, onlar hâlâ 21. Peron olarak devam ediyorlar- Eurovision’a birlikte katılmayı teklif etti. Ben katılmayı istiyordum zaten.” Eurovision için parça seçiminde şöyle bir yol izlenmiş: “Onlar birkaç parçalarını çaldı, ben birkaç parçamı çaldım. Onlar seçtiler benim parçamı. Andreas parçayı düzenledi ve formuna çok güzel bir dokunuş yaptı.” Yarışma sonrası Maria Rita Epik, gruptan ayrıldı çünkü çok olaylı bir hadise yaşanmıştı, yorgun düşmüşlerdi ve ortak bir amaçları kalmamıştı. Yarışmaya katılmış olmaları şöhretle birlikte dağılmayı da beraberinde getirmişti.

Haberin Devamı

‘Çok müsterihim çok’

“Bizim çocuklar Güzin ve Baha’dan (Boduroğlu) gelen o zamanların albümü Long Play teklifini kabul ettiler. Yarışmaya hazırlanırken bir yandan da ‘Tanışma’ isimli albümü yaptık.” Maria Rita Epik 1985’te “Yanımda Yoksun”, ardından 2005’te “Aradan Uzun Zaman Geçti” albümlerini çıkardı. “Ama hiçbir zaman, istediğim müzikal sonuca ulaşamadım” diyor ve devam ediyor: “Gençlik yıllarımda Joan Baez gibi kitleleri sürükleyen bir şarkı yazarı-şarkıcı olma hayalim vardı. Ancak bilinçlendikçe bunun asla gerçekleşemeyeceğinin ayırdına vardım. Diğer yandan da asıl değerlerin şöhret ve para olmadığının her zaman bilincinde biri olarak da kendimi müzik eğitimine adadım. 1990’da kendi ismimi taşıyan müzik okulunu kurdum. Kraliyet Müzik Okulları Birleşik Kurulu’nun Türkiye temsilcisi oldum. Bu sayede farklı ve daha faydalı bir biçimde geniş kitleleri peşimden sürüklüyorum. Sadece ‘öğrenci’ değil ‘müzik öğretmeni’ de yetiştiriyorum. Okuluma 3 yaşında katılan Dalya Gülseren’i şöyle hayal ettim: ‘Kendisi şu anda Fransa’da Genetik Biyoloji okuyor. Farz edin bir bilim kongresinden sonra katılımcı bilim insanları bir Yaylı Çalgılar Dörtlüsü’nde müzik yapıyorlar ve Epik Müzik Okulu’nda yetişmiş Dalyacığım kemancılardan biri. Gerçekleşmiş hayalim ise, 3 yaşında Epik Müzik Okulu’na katılmış, okulumuzla yaşıt 31 yaşındaki Besteci Batu Şener şu anda Hollywood’da Müzik Oscarları Ödülü’nü kazanmış John Powell’in asistanı. Belki de ilk Müzik Oscarı’nı Türkiye’ye Batu getirecek. Çok müsterihim, çok.”

Final

“Belki de en doğrusu gitarımla bir albüm yapmak olacak… Bütün bu teknoloji yokken her şey daha mı samimiydi sanki… Şarkım çok, çoğu kayıtlı ama yayınlar mıyım bilmiyorum.” Uzun bir sohbetti. Belki de Maria Rita Epik’in içini döktüğü bir sohbet diyelim, bana öyle geldi…

‘Türkiye’nin Joan Baez’i olmak isterdim’

40 yıllık bir hayal: “Bedreddin”

Nâzım Hikmet’in ‘Şeyh Bedrettin Destanı’... Bulutsuzluk Özlemi’nin daha adı yoktu. Nejat (Yavaşoğulları) Bilsak’tan bir teklif almıştı. “Gel bu konsere beraber hazırlanalım” dedi. Besteleri hayli birikmişti. Sonra Çoşkun Şirinkal (bas) ve Murat Özbey (davul) ile sahneye çıkmıştık. 80’li yılların ikinci yarısı... Salonda 20 bilemedin 30 kişi var. Rahmetli babam da gelmiş, sonra öğrendim. Birbirine bağlı şarkı çalışmıştık, hayal meyal hatırlıyorum. Nejat’ ın “Şeyh Bedrettin Destanı” bestelerinden “İznik Kasabası”, “Torlak Kemal” ve “Kıyıda Deli Orman”ı arka arkaya çalmıştık. Nejat bütün şiirin her bir mısrasına neredeyse, akor yazmıştı. Sonra bir daha hiç dokunulmadı. Nejat’ın hayalinde “Şeyh Bedrettin Destanı”nı çalmak vardı. 20’li yaşlarda yapmıştı. Ama böyle senfonik bir sunumda hatta arkada bir de koro...Bundan beş yıl önce sanırım, ilk hareket başlamıştı. Gitar ile çaldığı bu destanı, Murat Cem Orhan’a teslim etti. Biz konserlere gidiyorduk ama Nejat’ın aklı oradaydı biliyorum. Bugün ortaya, Türk Müzik Tarihi’nde şimdiden yerini alan bir albüm çıktı; “Bedreddin”. Neredeyse 40 yıllık bir hayaldi onun için. Bir daha böyle bir iş yapılabilir mi? Zannetmiyorum. Taraflı bir yazıydı biliyorum ama ortadaki gerçek de bu. Bir dipnot. Albümde güzel hatıralara imza atan isimler var. Fırat Tanış anlatıcı olarak renk kattı. Grubun unutulmazları Akın Eldes, Serdar Öztop ve Sunay Özgür katkılarını sundular. Gönülden çaldı Mehmet Özen (bas) ve Evrim Özkaya üç şarkıda sesini ortaya koydu.