24.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Fransız sinemasının komedileriyle tanınan ustasından "Salaklar Sofrası"nı aratmayacak bir film "Dost musun, Düşman mı?". Tahmin edemeyeceğiniz kadar zayıflayıp filinta gibi olmuş Gerard Depardieu ile her zamanki sert ifadesini takınmış olan Jean Reno bizi bol bol güldürüyor.
Depardieu yüzüne de herhangi bir estetik cerrahi müdahalede bulunmuş olabilir çünkü adeta gençleşmiş! Bu yeni ve hoş görünümüne rağmen filmde eşine az rastlanır salaklıkta bir karakter olan Quentin'i canlandırıyor. Salak olması bir yana çenesini de tutamayan ve yanındakileri saçmasapan laflarıyla çileden çıkaran bir adam. Neyse ki iri cüssesi ve kuvvetiyle, boğazına sarılanı altına alan yine o oluyor, yoksa fazla yaşamazdı. Beceriksiz soygun girişiminden sonra hapse atılan Quentin'e gevezeliği yüzünden hücre arkadaşı dayanmıyor. Diğer karakterimiz Ruby ise çelik iradeli bir kiralık katil. Çete reisinin metresiyle ilişkiye girip onun ölümüne neden olunca, intikam için çetenin bir soygundan kaldırdığı parayı onlardan çalıyor. Yakalanınca da gözlerini hücresinde bir noktaya dikiyor, ağzını da bıçak açmıyor. Onu bezdirmek için yanına Quentin'i vermeleri ise ters tepki yaratıyor. Quentin, onu "dinlediğini" sandığı bu adama hayattaki en yakın dostu olarak bağlanıyor. Sonrası tipik bir polisiye gibi gelişiyor; hapisten kaçma, takip sahneleri, tuzaklar vs. Ama aslolan; Ruby, Richard Berry'nin canladırdığı komiser ve çete üyelerinin Quentin'in kıt aklına uymak zorunda kalmalarından kaynaklanan mizah.
Francis Veber iki zıt karakterin çatışmasına dayanan, sevilen filmi "Salaklar Sofrası"nı andıran, akıcı bir filme imza atmış. İki aktörün kıvamında performansları ve ustaca yazılmış diyaloglarla, ekonomik bir sinema diliyle kısa ve dinamik bir komedi oluşturmuş. Film başladığı gibi hız kesmeden yol alıp her şeyi tadında bırakarak sona eriyor. Elindeki malzemeyi çekiştirip zorla uzatmıyor. Sahne kesmeye kıyamayan yönetmenlere Veber'den kurgu dersi olarak da algılanabilir. Gülmek isteyenlere birebir, ilaç niyetine.
"Dost musun, Düşman mı? / Tais-toi"
Yön: Francis Veber Oyn: Gerard Depardieu (Quentin), Jean Reno (Ruby), Richard Berry (Komiser Vernet), Andre Dussolier (Psikiyatr), Jean-Pierre Malo (Vogel) Gör: Luciano Tovoli
Sen: Serge Frydman, Francis Veber Müz: Marco Prince
Quentin Tarantino'nun Gelin'i "Kill Bill Bölüm 2"de eski çetesinin üyelerini bir bir öldürmeye devam ediyor ve sıra nihayet filme adını veren Bill'e geliyor...
Kaldığımız yerden devam ediyoruz filme... Meşhur Japon kılıç ustası Hattori Hanzo'nun özel yapım kılıcını eline alan Gelin, intikamını almayı sürdürüyor. (Biz de kaynanalık yapmayı!) Sırada eski ekibinin hayatta kalan iki üyesi Michael Madsen ve Daryl Hannah var. Sonra da filme adını veren "Bill'i öldür" eylemini gerçekleştirecek hayırlısıyla. Bundan hiç kuşkumuz yoktu.
Yoktu da filmin yarattığı heyecan dalgasının yapaylığından artık iyice kuşkumuz var. "Kill Bill"in ikiye bölünmesinin nedenini de çözmüş bulunuyoruz: İkinci bölüm ilkine oranla çok daha zayıf ve sıkıcı. Tarantino'nun pili tükenmiş, yapımcılar da açık vermemek için Duracell reklamındaki oyuncak ayı yarışında diğer pili kullananlar gibi kaktüsün arkasında sakladıkları ikinci ayıyı devreye sokmuş!
İlk yarıyı beğenenler ikinci yarıda aynı filmin devam etmediğini görünce şaşırmasın. İlk yarıyı beğenmemiş olanlar için durum biraz daha karışık, sürekli yakın dövüş ve fışkıran kandan sıkıldılarsa bu kez onlar yok, ama başka bir şey de yok! O-Ren İşii'nin Japon usulü canlandırmayla (bana anime dedirtemezsiniz!) anlatılan öyküsü gibi şık bir format da sıkıştırılmamış araya...
Genellikle bir yönetmenin hayranı olanlar her ne yaparsa yapsın onu severek izler ve onun sinemasına dair bir gelişme, ona özgü ayrıntılar, hoşluklar bulur. (Eylül ayı gelsin, Angelopoulos'un "Ağlayan Çayır"nı ne kadar beğendiğimi yazarım). Tarantino'nun "Kill Bill"ine bayılanları ille de ayıltmak niyetinde değiliz ama filmi bir bütün olarak izlemiş olsak ortaya eklektik bir üslup savı değil bir üslupsuzluk savı atılacaktı. Sinemanın yakın tarihi içinde hoşuna giden unsurları toplayıp kabaca kotardığı bir öyküyle şeykıra atmış ve ortaya köpüklü bir kokteyl çıkarmış. Ne sarhoş ediyor ne çakırkeyif yapıyor. Bir bardak iyi şarap, konyak, viski vb. içkinin yerini bu alengirli kokteyllerin tutmayacağını Tarantino "Jackie Brown"da öğrendi sanmıştık ama yanılmışız.
Uma Thurman'ın hem ağlarım hem öldürürüm halli intikamcı gelini de artık karizmayı çizdirdi. David Carradine beklentisi de dağ fare doğurdu düzeyinde. Ama Tarantino'nun hakkını en azından bir sahnede vermeli: Süpermen'in diğer süper kahramanlara üstünlüğü konusundaki tezinden şahane bir kısa film çıkar! Yine Michael Parks'ın canlandırdığı Esteban karakteriyle Gelin'in karşılaşması da çok keyifli bir sahne. Ama Budd'ın karavanında Elle ile kapışması O-Ren İşii ile kar altındaki şiirsel dövüşe oranla çok çiğ ve kaba. Kung-Fu ustası Pai Mei'den aldığı dersleri anımsadığı flashback'ler ise "Karate Kid"dekiler kadar bile eğlenceli değil.
"Kill Bill Bölüm 2 / Kill Bill Volume 2"
Yönetmen: Quentin Tarantino Oyuncular: Uma Thurman (Gelin), David Carradine (Bill), Michael Madsen (Budd), Daryl Hannah (Elle), Chia Hui Liu (Pai Mei), Michael Parks (Esteban) Görüntü: Robert Richardson Senaryo: Quentin Tarantino, Uma Thurman Müzik: RZA, Robert Rodriguez
"Peter Pan" çocuklara bayram hediyesi vermek için ideal...
Keyifle "Peter Pan"ı izlerken biz de onun gibi olmak istedik. Büyümemek, hep çocuk kalmak! J.M. Barrie'nin çocuk romanı klasiğinin belki deen iyi uyarlaması bu.. Özel efektlerinden oyuncu performanslarına varıncaya dek son derece başarılı bir film.
Darling ailesinin üç çocuğuna anlatılan masalları dinlemek için Yokülke'den Londra'ya gelen hiç büyümeyen çocuk-savaşçı Peter Pan, bir akşam kaçak gölgesini kovalarken gürültü yapınca abla Wendy uyanıyor. Karşısında yakışıklı ve sevimli Peter'i görmekten pek memnun oluyor. Peter de masalları pek güzel anlatan kendi de prenses gibi Wendy ve iki erkek kardeşini beraberinde götürüyor. Yokülke, kaybolan ve kimsenin aramadığı çocukların gittiği bir yer, orada Peter Pan sayesinde iyi vakit geçiriyorlar ama her çocuk gibi onların da anne-babaya, sevgi ve şefkate ihtiyacı var. P.J. Hogan romanın bu ana temasını incelikle işliyor ve çocuklara bol efektli, eğlenceli bir serüven yerine hakiki bir film armağan ediyor.
Yapım tasarımı ve sanat yönetimine diyecek yok. Yokülke, "Yüzüklerin Efendisi"nin Orta Dünya'sı gibi doğal mekanla efekt karışımı, ideal bir masal alemi gibi başarıyla tasarlanmış. Pamuk helvaya benzeyen pembe bulutlar ve tüyleri yolunmuş korsan papağan ve Kaptan Kanca'nın çeşit çeşit kancaları benim favorilerim!
Kıskanç peri Tinkerbell'i canlandıran Ludivine Sagnier'nin başta geldiği oyuncu seçimi de isabetli. Çocukların fazla güzel olduğundan yakınmazsanız eğer...
"Peter Pan"
Yön: P.J. Hogan Oyn: Jeremy Sumpter (Peter Pan), Rachel Hurd-Wood (Wendy), Jason Isaacs (Kaptan Kanca, Bay Darling), Ludivine Sagnier (Tinkerbell), Olivia Williams (Bayan Darling), Lynn Redgrave (Millicent Teyze) Gör: Donald McAlpine
Sen: P.J. Hogan, Michael Goldenberg Müz: James Newton Howard