12.10.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
AYDİL DURGUN / aydil.durgun@milliyet.com.tr
İnanması güç ama “Bebeto” lakabıyla bundan yaklaşık
20 sene önce hayatımıza girmişti Burak Kut. Zamanla yaptığı albümlerin arası açılsa da, “Burak Kut nerelerde, ne yapıyor?” gibi sorular gündeme gelse de o hep müzikle iç içeydi. Şarkıları hep ezberde, klipleri akıllardaydı. Yeni albümü “Sevginin Her Hali” ise geçtiğimiz hafta çıktı. Kut ile yeni albümünü konuşmak için buluştuk. Bugün 40 yaşında Burak Kut ama bana sorarsanız hâlâ bebeto. Çok enerjik, pozitif ve eğlenceli aynı zamanda. Bu hali fotoğraf karelerine de yansıyor haliyle...
Dört senelik aradan sonra dört şarkılık bir albüm geldi. Neden böyle bir şey tercih ettiniz?
Yılda bir tane şarkı üretebiliyorum! Aslında o araları hesaplamıyorum, bir bakıyorsun vakit geçmiş durumu var.
Bu konularda çok ağırkanlı, detaycı düşünen biriyim sanırım. Ama bu, kariyer açısından çok sağlıklı değil. Bu nedenle artık arayı açmamayı düşünüyorum.
Tabii ki arada çocuğumun olması, onu büyütme çabalarımızdan dolayı konsantre eksikliğimiz vardı. En son 2009’un sonunda albüm yaptım. Sonra aradan iki yıl geçmiş deyip harekete geçtim ve yine iki yıl daha sürdü albümü çıkarmam.
Albümdeki şarkıların hepsi size ait. Nasıl çıktı bu şarkılar?
“Kalbim Boş” ve “Bedeli” zaten uzun zamandır vardı. “Kalbim Boş” 8-10 yıllık bir şarkıdır, tam olmadı diye beklettiğim şarkılardan. Şarkıları beklettiğiniz zaman benzerleri çıkabiliyor bazen ya da siz kendi yaptığınız melodiden soğuyorsunuz... “Kalbim boş” bayağı bir değişikliğe uğradı o anlamda. “Ver Allah” ve “Hani” yeni çıkan şarkılar. “Hani” bir çocukluk arkadaşımla birlikte çalışırken bir anda geldi. 15 dakika içinde çıktı diyebilirim. “Ver Allah”a da kurgu şeklinde başladık, Volga Tamöz ile beraber bir şeyler üretirken karşılıklı melodiler söyledik, bir kafedeydik hatta herkes tuhaf tuhaf bize bakıyordu. Aranje süreleri uzun sürdü biraz, içime sinmesi önemli. Orada sürpriz bir isim devreye girdi; Lütfü Bayülgen. Gerçekten bu albümde
en çok emeği olan kişi diyebiliriz.
“Hit şarkının tanımı hâlâ meçhul”
“Bazen bekletiyorum şarkıları” dediniz. “Tamam, oldu bu şarkı” dedirten ne oluyor?
Aslında kendiniz objektif olamıyorsunuz, o yüzden ilk önce yakın çevrenize dinletiyorsunuz. Sabaha karşı çalıştığınız için evde kim varsa -eşin olur, müzisyen arkadaşların olur- onları uyandırıp ne düşünüyorsun diye soruyorsunuz. Bir de yıllardır bu işle uğraştığınız zaman hissediyorsunuz.
Biraz da şans faktörü var işin içinde, toplumun o anda içinde bulunduğu psikoloji, belki de o an insanların gönlündeki yaralara temas ediyorsunuz. Bunlar hesaplayamayacağınız şeyler.
O yüzden “hit”in tanımı hâlâ meçhuldür.
“10 sene önce gelseniz üzerinizi parçalarlardı”
“Sevginin her hali” albümün adı. Hangi halleri var sevginin?
“Kalbim Boş” isimli şarkının içindeki “sevginin her hali” sözünden etkilenerek koyduk adını. Birçok hali var tabii sevginin; ayrılıklar, kavuşmalar ve arada o kalbi boş geçirdiğin zaman... Sevginin dört mevsimi gibi bakabilirsin aslında. “Bedeli” şiddetle bitmiş, hayal kırıklığı yaşatan bir ilişkinin ardından söylenebilecek bir şarkıdır mesela. “Hani” de severek ayrılma şarkısı; git, gitme dur hikayesi. “Kalbim Boş” adı üzerinde ayrılıklardan sonraki arayış zamanı. Hepimizin yaşadığı bir şeydir ya bu, çok kahrolursun ama bir sebepten biter ve bir boşluk dönemi vardır. Çok yanlış yerlere de sürüklenebilirsin. Bazen yalnız kalmak iyidir çünkü ayrılığın etkisiyle hemen birine sarılmak ihtiyacı duyarsın ve hata yapabilirsin. “Ver Allah” da açığım diyor, evrene mesaj yolluyor.
Çok güzel anlattınız bu duyguları, biraz sizin de yaşadığınız şeyler galiba...
Mutlaka, tabii hepsi insana ait duygular. Kişisel hikayelerimden de yola çıkıyorum. Mesela “Kalbim Boş” kalbim boşken sıkıntı ile yazdığım bir eserdir, gerçektir onun acısı. Fantastik bir konuşmaya girmek istemem ama bir anten vazifesi görüyorsunuz, bir kanala giriyorsunuz. Ortak bir bilinç var bence. Telepati gibi... Bazen sizi tanımıyor olsam bile ne hissettiğinizi söyleyebilirim ve sizi çok şaşırtabilirim. Böyle özelliklerim vardır. Beste yaparken de böyle bir kanala girip bir hikaye çıkarabiliyorsunuz.
Üç-dört sene hatta bazen daha uzun süre ortadan kayboluyorsunuz. Neden böyle oluyor?
Özel bir sebebi yok. Askerlikten sonra başlayan bir içe dönüş diyebilirim kısaca özetlemek gerekirse. Olgunlaşma, hayatla yüzleşme gibi şeyler yaşadım. Kendimi aradım. Hep denir ya “Kendimi arıyorum ama aslında buradaymışım” gibi bir durumda sonuçlandı bu arayışım. Bu dört yıllık arada ise açıkçası son işimden çok umduğumu bulamadım ve bu beni biraz geriye çekti. Ama arada televizyon projelerim oldu. Devlet kanalımızda uluslararası bir yarışmada daimi jüri üyeliği yaptım. “Avrasya Yıldızı”ydı ismi, çok enteresan bir projeydi. Bu televizyon programı için Kazakistan’a gittiğimde,
çok uzak bir yer gibi geliyor orası ama, Türkiye’deki gibi karşılanmak çok enteresan geldi. “Burak Bey, siz buraya 10 sene önce gelseydiniz üzerinizi parçalarlardı. Herkes sizin gibi giyiniyordu burada” dediler bana. Sonra bir sosyal sorumluluk projesi yaptım engelli arkadaşlarımızla, hayatın anlamı çok farklı oldu benim için o programla. Zaman böyle geçti ama ben sürekli müziğin içindeyim, büyük aşkla bağlıyım müziğe. Müzik benim yaratılış sebebim. Allah nasip ederse ömrümün sonuna kadar çalışacağım.
“2.5 yaşındaki kızım şarkılarımı ezbere biliyor”
Evlilik nasıl gidiyor? Tavsiye eder misiniz?
Benim tavsiyemle olacak iş değil tabii. Tabiatın, vücut kimyanızın da size önerdiği, kaçamayacağınız bir durum bu. Ben de kaçmaya çabalamadım açıkçası. Kolay değil, karşılıklı kafa uyumu ile ilgili. Ben şanslı bir olduğumu söyleyebilirim bu konuda eşimden dolayı. Hayatımda biraz daha meşakkatli oldu bu işler. Çünkü çok ilgi gören bir adam olunca bazı sorular geliyor insanın aklına ister istemez: “Bana mı geliyor, şöhretime mi?” Ben de tecrübesiz dönemlerimde bunları düşündüm. O yüzden biraz kadere bırakmam gerekti. İşaretleri takip ederek bir yere vardım sonunda. Şu anda da bir yaramazlık yok.
Baba olmak nasıl bir hismiş?
Çok heyecan verici. Bütün anne-babalar der ya, benim rahmetli babam da hep derdi, “Baba olunca anlarsın” durumu gerçek. İçin titriyor, kendini aşırı korumacı hissediyorsun. Müthiş bir yaşama enerjisi veriyor. Babalık insana huzur veriyor.
Neler yapıyorsunuz onunla?
Sabah işe gitme zorunluluğu olmadığı için onunla çok hoş vakit geçirebiliyorum. Anne çalıştığı için sabah çıkıyor, biz beraber kalıyoruz. Baba-kız organizasyonları yapıyoruz.
Şarkılarınızı dinliyor mu, anlıyor mu siz olduğunuzu?
Anlamak ne kelime, ezbere bile söylüyor. Bize de öyle geliyor olabilir ama müzikal kabiliyeti yüksek, kulağı çok iyi.
Çok fit görünüyorsunuz, spor yapıyorsunuz sanırım...
Düzenli spor yaptığım söylenemez ama düzenli şarkı çıkaracağım gibi düzenli bir spor hayatına da girmeyi hedefliyorum. Ben çok kilo alıp verdim zamanında ama uzun zamandır sabit kilomu koruyorum. Aşırı kilolu bir dönemim oldu, o imaj sanırım insanların bilinçaltında kalmış. Karşılaştığımızda “Aa ne kadar zayıfmışsınız” diyorlar.
“İlk aşkımdın diyenlere çok teşekkür ederim”
Sosyal medya ile aranız nasıl?
Aslında uzak durmaya çalıştım ama artık kullanmak istiyorum. Twitter kişisel bir gazete gibi. Twitter’da burakkutonline, Facebook’ta burakkutofficial adreslerim var. Eskiden yüz binlerce insan bana ulaşmaya çalışırdı, onlara cevap vermek mümkün olmuyordu. Şimdi bir tıkla cevap verebilmek çok güzel. Keşke o zamanlarda da olsaydı. Ben ne kadar uzakta kalsam da o kadar güzel
şeyler görüyorum ki internet marifetiyle... Bugüne kadar o masum sevgilerini
benden esirgemeyen, ilk aşkımdın diyen canlarıma, ailelere beni hayatlarına soktukları için çok teşekkür ederim.
“Biz seninle büyüdük lafı beni mutlu ediyor”
Neredeyse 20 sene olacak ilk albümünüzden bu yana. Nasıl geliyor geriye dönüp bakınca?
Tuhaf geliyor, kendimi o günkü gibi hissetmiyorum tabii ki. Bazen böyle gerçekle yüzleşmek zorunda kaldığım zamanlar oluyor. İnsanlar “Burak abi”
diye yanıma geldiği zamanlarda özellikle. Mesela isim vermeyeyim, ünlü bir dizi oyuncusu, böyle sakallı, boyu benden uzun, kocaman adam yani... “Burak abi nasılsın? Ben 8 yaşındayken odamda posteriniz vardı” diye yanıma geldi. Ben bunu 30’lu yaşlarımın başında da yaşadım. “Biz seninle büyüdük” lafı mutlu ediyor beni. Olgunluk beni rahatsız eden bir durum değil.
Bebeto diye bir lakabınız vardı... Rahatsız olur muydunuz?
Evet, eskiden bebek yüz derlerdi bana. 28 yaşına kadar benden hâlâ makas alıyorlardı, biraz sinir bozucu bir durum tabii. Önceden hep büyümeye çalışırdım hatta, itiraf etmek gerekirse o zamanlar yaşımı hep büyük söylerdim. Rahatsız olmak değil de bazı şeyleri perdeliyordu
o durum; aklını, yeteneğini... Belki aklı evvel, kendini geliştiren, çok okuyan bir adamsın ama baktığın zaman çocuksun işte... Öyle handikapları oldu.
“Övgü almak için 18 yıl beklemem gerekiyormuş”
“Yaşandı Bitti” şarkınızın çok efsane bir klibi vardı. Ben küçüktüm o zamanlar ama hâlâ kare kare aklımdadır sahneleri. Öyle bir klip yapılmadı bir daha sanki...
Öyle oldu galiba, evet. Bunu kendi ağzımdan söylemem, kendini övmek gibi algılanır belki... Tabii ki sadece benim yaptığım bir şey değil; Abdullah Oğuz’un, Hakan Peker’in verdiği destekle oldu. Bendeki kararlılığı da gördüler. “Yapacağım, Amerika’ya gideceğim” diye ısrar ettim. O klibe çok tepki gösterenler de oldu: “Sen bebek yüzlüydün, sana ne oldu, böyle asilik nereden çıktı?” falan diyenler oldu. Benim içimde böyle asi bir ruh var. Neden yaptın diyenler de çok oldu ama seninki gibi bir övgü almak için biraz sabredip yaklaşık 18 yıl beklemem gerekiyormuş.
İçimde bir asi var dediniz. Merak ettim onu?
Var, evet. Mesela benim o klipte motosiklete binmelerim falan kurgu değildir. Çoğu klipte de tehlikeli sahnelerde yer almışımdır. Özgürlüğüne düşkün bir halim de vardır. Yapı meselesi bu, gelişi böyle. Paket böyle gelmiş, çok tarif edilebilir bir durum değil. Zamanla kabuk değiştiriyorsunuz, olgunlaşıyorsunuz ama bir deli taraf var yani.
Hep derler ya 90’ların müziği bir başkaydı diye... Siz de o bir başkaydı denilen şarkıları yapanlardan birisiniz. Sizin ilk popüler olduğunuz zamanlarla şimdiki müzik piyasasını karşılaştıracak olsanız neler söylersiniz?
Ticari dinamiklerle ilgili biraz tabii. Bugünlerde daha çok insan çıkıyor. O günlerde internet üzerinden ben kendi kendime bir şey yapayım deyip ortaya atılamıyordunuz.
İlla bir plakçı ile karşılaşmanız gerekiyordu. Şu anda 13-14 yaşındaki çocukların uluslararası çalışmalar yaptığını biliyorum. Onun dışında dinleyicilerin yaptığı yorumlar var; “Şimdi de şarkılar yapılıyor ama 90’ların büyüsü farklıydı” gibi... Teşekkür ediyorum onlara. Öyle bir şey var, ben de onun müsebbiplerinden biriyim.