Cumartesi “Yarış için safra kesemi bile aldırdım”

“Yarış için safra kesemi bile aldırdım”

30.10.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Pekin-Paris Rallisi’ni ikincilikle bitiren Ahmet Şefik Öngün ve Erdal Tokcan: “Yunanistan’da az kalsın yarış dışı kalıyorduk. Bu yarışa 250 öğrenciye burs kazandırmak için girdik. Onların melekleri bizi korudu, yolumuza devam ettik”

“Yarış için safra kesemi bile aldırdım”

Bu iş Anadol’la imkansız. Bu araba Fransa sınırlarını bile aşamaz’ diyorlardı. Onlara yanıldıklarını ispatladık” diyor Ülker’in desteğiyle Pekin-Paris Rallisi’ne katılan ilk Türk takımın üyeleri Ahmet Şefik Öngün ve Erdal Tokcan. 40 yıllık dost olan ikili Anadol A1 model arabalarıyla 106 yarışmacının arasından sıyrılıp ikinci olmayı başardılar. Onlarla Kavacık’taki ofislerinde bir araya geldik ve 14 bin 500 kilometrelik maceralarını konuştuk.


Pekin-Paris Rallisi’ne katılan ilk Türk ekipsiniz. İkinci oldunuz. Bu yarışta derece almayı bekliyor muydunuz?
Ahmet Şefik Öngün: İddialı değildik. Önümüzdeki aracın motoru bizimkinin üç katı arkamızdakinin iki katıydı.
Erdal Tokcan: Pekin-Paris Rallisi şimdiye kadar ancak dört kez düzenlenebilmiş. 37 gün boyunca her gün 12’şer saat yarıştık. Üstelik arabanız bozulduğunda siz tamir etmek zorundasınız. Diğer yarışlardaki teknik ekip yok.
Ahmet Şefik Ö.: Eksi 15 ile artı 42 derece arasında bir iklimden geçtik. Bu yola 250 öğrenciye burs sağlamak üzere yola çıkmıştık. Ben yarışı bitirebilmiş olmamızı o öğrencilerin meleklerinin bizi korumasına bağlıyorum.

Yarışta pes ettiğiniz, “Artık devam edemeyiz herhalde” dediğiniz anlar oldu mu?
Erdal T.: Yunanistan’da iki büyük tehlike atlattık. U dönüşü yaparken arabanın kontrolünü kaybettik ve uçuruma 30 cm. kala durduk diğerinde ise direğe çarptık.
Ahmet Şefik Ö.: Direğe çarptığımız zaman radyatör patladı şakır şakır sular akmaya başladı. Macunla yamadık ama yarışa devam edebileceğimizi düşünmüyorduk. Derken Erdal oğlunu aradı. O da alelacele bir radyatör kapıp ertesi gün bize ulaştırdı.

Sonuçta bu bir yarışma ve ortada rekabet de var. Herkes birinci olmak istiyor. Diğer yarışmacılarla tatsız bir olay yaşadınız mı?
Erdal T.: Rekabet de yardımlaşma da vardı. Mesela Yale Üniversitesi’nde profesör olan bir yarışmacının arabasının dinamosu bozuldu. Aynı arabadan İstanbul’daki bir arkadaşımızda vardı. Aradık, o arabasındaki dinamoyu söktü. Bu arada biz de THY’den bir pilot bulduk ve dinamoyu saat gecenin 1’inde Taşkent’te getirttik. O günden sonra bize “derin devlet” demeye başladılar.
Ahmet Şefik Ö.: Çok az arıza yaşadığımız için şaşırıyorlardı. Hatta “Bu arabadan sizde kaç tane var? En az altı tane vardır. Geceleri değiştiriyorsunuz” diye takılmaya başladılar.
Biz de İstanbul’a gelince arabanın önüne ve arkasına 6 yazan bir çıkartma yapıştırdık.

37 gün boyunca yollardaydınız. Nasıl yerlerde konakladınız?
Ahmet Şefik Ö.: Koşullar kötüydü. Mesela yataklar o kadar pis oluyordu ki ancak üzerlerine uyku tulumlarımızı serdikten sonra yatabiliyorduk. Ama Gobi’de dokuz gün çadırda donduğumuz için o oteller lüks geliyordu.
Erdal T.: Gobi beklediğimizin on katı zor çıktı. Çadırlarımız eksi 5 dereceye dayanıklıydı fakat hava eksi 15 derecelere düştü. Çadırda nefesimiz buz kütlesi olarak suratımıza düşüyordu. Zaten sonunda dayanamadık ve Kazak bir aileye konuk olduk.
Ahmet Şefik Ö.: Elektrikleri, suları yok. Keçi besliyorlar ve patates yetiştiriyorlar. Hayatları bu kadar basit ama o kadar mutlular ki. Bizimle her şeylerini paylaştılar. Bir de Gobi’de sıçrayan taşlar arabanın altını deldi ve kum dolmaya başladı. Sonlara doğru göz gözü görmüyordu. Otelde kıyafetlerimizi çıkardık, altı gündür üzerimizde oldukları için kolalı gibi duruyorlardı.

Hiç sağlık sorunu yaşadınız mı?
Ahmet Şefik Ö.: Yarıştan önce check-up’a girdik. Erdal bu yüzden safra kesesini aldırdı.
Erdal T.: Safra kesemde bir kitle buldular. Doktor “Mühim değil” dedi. Ben de “Sen keseyi al, Gobi’de ağrır mağrır çöl ortasında kalmayayım” dedim.


“Bize Flying Turks (Uçan Türkler) lakabını taktılar”
Yarışta bizi en çok zorlayan şeylerden biri de tuvaletlerin pis ve yetersiz olmasıydı. Bir çukur kazıp etrafını branda ile kapatıp geçici tuvaletler yapılıyordu. İkimiz de bu konuda titiziz. Ertesi gün kampa en erken gelen takım olmak için gazlamaya başladık. İnsanlar yarışta dereceye girmek için gazladığımızı sandılar ve bize “Flying Turks” (Uçan Türkler) lakabını taktılar. Halbuki bizim amacımız tuvaleti temiz yakalamaktı.


“Diğer yarışmacılar Türkiye sınırından geçince ‘Nihayet medeniyete kavuştuk’ dediler”
Bu deneyimde ülkemizin doğusundaki yolların ne kadar gelişmiş olduğunu anladık. Zaten diğer yarışmacılar da İran’dan Türkiye’ye geçtikten sonra “Nihayet medeniyete kavuştuk” diye bağırıyorlardı. Bazıları “Siz İtalya’dan daha gelişmişsiniz, neden Avrupa Birliği’nde yoksunuz?” da dediler. Doğuda en ücra dağ köylerinin bile
yolları kaymak gibi.

Yazarlar