30.05.2025 - 07:01 | Son Güncellenme:
Gülce Halıcı
Gülce Halıcı, Mimar- 2025 Venedik Mimarlık Bienali, 10 Mayıs Cumartesi günü kapılarını açtı. İtalyan mimar ve mühendis Carlo Ratti küratörlüğünde gerçekleşen bienalin teması “Zeka. Doğal. Yapay. Kolektif.” Ratti’ye göre, mimarlık artık yalnızca iklim krizini önlemeye çalışmakla kalmamalı, aynı zamanda insanları ve şehirleri değişen dünyaya uyum sağlamaya da hazırlamalı. Bu anlayış, doğadan, teknolojiden ve kolektif insan bilgisinden beslenen yeni bir mimarlık yaklaşımını öneriyor.
Venedik Bienali kapsamında 66 ülke pavyonu ve 750’den fazla katılımcı yer alıyor. Sergi, çok disiplinli iş birliklerinin sürdürülebilir ve dayanıklı şehirler inşa etmekte ne kadar önemli olduğunu ortaya koymayı amaçlıyor. Türkiye Pavyonu’nda koordinasyonunu İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) üstlendiği Ceren Erdem ve Bilge Kalfa’nın küratörlüğündeki Yerebasan başlıklı proje yer alıyor. Yerebasan, medeniyetleri, ekosistemleri ve sürdürülebilir yaşamı anlamak için hayati öneme sahip olmasına rağmen çoğunlukla göz ardı edilen bir varlık olan toprağı merkezine alıyor. Sergi, duyusal deneyimler, bilimsel araştırmalar ve sanatsal yorumlar aracılığıyla, toprağın farklı özelliklerini gözler önüne seriyor. Bu yıl bienale ilk kez Azerbaycan Cumhuriyeti, Umman Sultanlığı, Togo ve Katar da katılıyor.
Serginin ana bölümü, Arsenale ve Giardini’deki ikonik mekanlarda gerçekleşirken, ulusal pavyonların ötesine geçen pek çok dikkat çekici yan etkinlik de bienali zenginleştiriyor. Doğa dostu mimariyi öne çıkaran “Catalonia in Venice_Water Parliaments” (Institut Ramon Llull), mimarlığın kültürel mirası koruma gücünü ele alan UNESCO’nun “Deep Surfaces” sergisi (Palazzo Zorzi), Jean Nouvel’in Fondazione Giorgio Cini’deki özel projesi ve Tayvan’ın belirsizlik temalı “NON-Belief: Taiwan Intelligens of Precarity” sergisi (Palazzo delle Prigioni), bu yılın öne çıkan çalışmaları arasında yer alıyor.
Venedik Mimarlık Bienali’nin en prestijli ödülü olan Altın Aslan ise, çevresel dayanıklılık ve sürdürülebilirlik gibi ikili zorluklara mimarlık aracılığıyla çözüm arayan, mekansal kurgusuyla öne çıkan Bahreyn Krallığı’nın “Heatwave” adlı çalışmasına verildi. Mimarlığın zekayla, doğayla ve ortak akılla kurduğu ilişkiler üzerine kurgulanan bienalde iklim krizine yalnızca çözüm değil, uyum öneren geçmişi ve geleceği aynı perdeye getiren en dikkat çekici eserleri bir araya getirdik.
Elephant Chapel - Boonserm Premthada
Hem sürdürülebilirliği hem de yerel kültürel bağlamı ön plana çıkaran Elephant Chapel, insanların ve fillerin yüzyıllardır bir arada yaşadığı bir bölgede, Elephant World adlı açık hava kutsal alanının bir parçası olarak kurgulandı.Mimar Premthada’nın yaklaşımı, doğal çevreyle kurulan güçlü bağ üzerinden şekilleniyor: Yapı, çevresel etkileri azaltmak amacıyla fil dışkısından üretilmiş biyomalzemelerle inşa edilmiş. Bu malzeme kullanımı yalnızca ekolojik bir tercih değil, aynı zamanda bölgeye özgü üretim kültürünün de mimari bir temsiline dönüşüyor. Elephant Chapel, yerel bağlamına duyarlı, malzeme bilinci yüksek ve sembolik yönü güçlü bir mimari örnek sunarken geleneksel yapı malzemelerinin yerine doğada hazır bulunan ve atık olarak görülebilecek bir malzemeyle, bugünün iklim krizine duyarlı mimarlığına bir katkı sunuyor. Aynı zamanda mimarlığın sadece barınma ihtiyacını karşılayan bir araç değil, kültürel hafızanın, ekolojik sorumluluğun ve ortak yaşamın mekanı olabileceğini hatırlatıyor.
Heatwave - Andrea Faraguna
Heatwave, geleneksel Bahreyn soğutma sistemlerini (rüzgar kuleleri ve gölgeli avlular gibi) çağdaş malzeme araştırmalarıyla bütünleştirmedeki özenli yaklaşımıyla öne çıkıyor. Pavyon, yükseltilmiş bir platform, asılı bir tavan ve merkezi bir taşıyıcı kolondan oluşan yapısıyla, pasif soğutma tekniklerinin gerçek zamanlı koşullarda küresel ısınmayla nasıl mücadele edebileceğini yeniden düşünmeye davet eden, tam ölçekli ve yaşanabilir bir prototip olarak işliyor. Eser aynı zamanda özellikle inşaat sektöründe çalışan, zorlu ve çoğu zaman aşırı iklim koşullarına maruz kalan kırılgan işçilerin deneyimlerini merkeze alıyor ve termal konforu bir eşitlik ve kamusal sağlık meselesi olarak yeniden çerçeveliyor. Pavyonda ele alınan senaryolar arasında okul bahçeleri, kentsel kavşaklar ve yüksek sıcaklığa maruz kalan diğer kamusal alanlar yer alıyor. Altın Aslan ödülünün kazananı olan Heatwave, hem uygulanabilir bir öneri hem de iklim krizine karşı mimarinin kamusal rolünü yeniden düşünmeye çağıran bir tetikleyici olarak konumlanıyor.
Britannic Repair - Kabage Karanja
2023 Venedik Bienali’nde çokkültürlülüğün yeni mekanlarını öne çıkaran sergilerinin ardından İngiltere; bu yaklaşımı bir adım öteye taşıyarak, sömürgeciliğe dair geçmiş ve bugünkü sorunları temsil etmek amacıyla yapının fiziksel dokusuna iniyor. Geology of Britannic Repair, İngiltere’nin sömürge mirasıyla hesaplaşmasını jeolojik, mekansal ve kavramsal katmanlar üzerinden ele alıyor. Filistin ve Kenya üzerinden tarihsel travma ve mimari onarım ilişkisi yeniden düşünülüyor. Kırmızı cam boncuklardan oluşan yarı geçirgen bir cepheyle başlayan sergi, Kenya’nın bağımsızlık gecesindeki gökyüzünü kurgulayan Earth Compass enstalasyonuyla, Londra ile Nairobi arasında sürmekte olan tarihsel ve kültürel ilişkilere işaret ediyor. Filistin’in parçalanmış betonları arasından ortaya çıkan animasyon, yıkımın içindeki sessiz bir hafızayı çağırıyor. Kenya’daki Shimoni Köle Mağarası’nın birebir rekreasyonu ise, geçmişin travmatik mekanlarını iyileştirici bir kamusal hafıza alanı olarak yeniden düşünmeyi amaçlıyor.
Alternative Urbanism - Tosin Oshinowo
Tosin Oshinowo’nun ağırlıklı olarak videolar üzerinden ürettiği proje, Nijerya’nın Lagos kentindeki üç büyük pazarı mimari ve kentsel altyapı açısından inceliyor. Bu pazarlar, yalnızca ikinci el elektronik, tekstil ve otomotiv parçalarının ticaretinin yapıldığı alanlar değil; aynı zamanda tamir, yeniden kullanım ve kaynak yaratımı üzerinden işleyen, tabandan örgütlenmiş döngüsel sistemler olarak öne çıkıyor. Proje, bu yapıların kentlerde sürdürülebilirlik, adaptasyon ve topluluk temelli büyüme açısından taşıdığı potansiyele işaret ediyor. Ziyaretçiler sergide, pazarların gündelik ritimlerine dair video projeksiyonlarıyla karşılaşıyor. Dış yüzeylerde yer alan kumaşlardan oluşan haritalar, gayriresmi kentsel sistemleri görünür kılıyor.
Canal Café Diller Scofidio + Renfro
Canal Café, mimarlıkla gastronomiyi bir araya getirerek ziyaretçilere sıra dışı bir deneyim sunuyor: Venedik’in lagün suları arıtılarak kahveye dönüştürülüyor. Sürdürülebilirlik, provokatif jest ve gündelik ritüelin kesiştiği bu projede, gelişmiş biyofiltrasyon, mikro-sulak alan ve ters ozmoz sistemleriyle arıtılan su, içilebilir hale getiriliyor. Michelin yıldızlı şef Davide Oldani’nin katkısıyla dengelenen tat profili, kahveye “Venedik” karakteri kazandırıyor. Canal Café, kentin kırılgan su varlıklarına dikkat çekerken, mimarlığın kamusal ritüellere nasıl dokunabileceğini düşündüren şiirsel ve teknik bir öneri sunuyor. Proje, mimarlık aracılığıyla hem çevresel hem de duyusal bir farkındalık yaratmayı hedefliyor.
Opera Aperta - Marina Otero Verzier
Opera Aperta, mimarlığı yalnızca fiziksel değil, toplumsal ve ekolojik düzeyde bir onarım pratiği olarak ele alan çok katmanlı bir proje. Venedik’te 12. yüzyıldan kalma Santa Maria Ausiliatrice yapısını yeniden işlevlendirerek kolektif iyileşmenin mekansal zeminini araştırıyor. Çatlaklar, sızıntılar ve çürümeler kusur değil, yeni olanakların eşikleri olarak görülüyor. Yerel zanaatkarlarla yürütülen restorasyon, geleneksel tekniklerin yaşatılmasını hedefliyor. Sosyal kooperatiflerin ortak sofraları ve konservatuvar öğrencilerinin prova alanlarıyla yapı, yaşayan bir topluluk merkezine dönüşüyor. Proje, mimarlığı katılımcı, ilişkisel ve bakım temelli bir kültürel eylem olarak yeniden tanımlıyor.