Yıl 2000. Ekim ayı. Gazete koridorlarında ilk yürüyüşüm. Haber merkezi, istihbarat, yazı işleri, dış haberler, spor, magazin servisi ve nihayet gazetecilik mesleğinde ilk adımlarımı attığım “Ekonomi Servisi”... Açık ofiste, sarı L tipi büyükçe bir koltuğun kenarına oturuyorum. Telefonlar çalıyor, sesler yankılanıyor, klavyeler adeta tıkır tıkır işliyor. Tam o anda, önümdeki koltuk bana doğru dönüyor.
Sıcak tonlu bir ses;
- Ne mezunusun?
- İktisat.
- (Yüzünde sıcak ve içten bir tebessüm) İşte bu şahane haber. Bak bizim servise 25-30 kişiyiz, içimizde ekonomi okumuş neredeyse yok gibi. Senin gibi arkadaşlara ihtiyacımız var. (O yabancısı olduğum atmosferde içimi bir anda ısıtan bu sözler, belki de bir ömrün yönünü çiziyor.) Ve ertesi gün gazeteye stajyer olarak başlıyorum.
Olayların içinden
2000’li yıllar Türk ekonomisi adına tarihte hiç unutulmayacak olaylar, türbülanslar, gerginliklerle geçti. Üst üste yaşanan krizler, batan bankalar, devalüasyonlar ve IMF… Her sabah güne, yeni bir ‘acil toplantı’ haberiyle uyanıyor, geceyi Ankara’dan gelen son dakika bilgileriyle kapatıyorduk. Bu tempoya ekonomi servisi de ayak uydurmak zorundaydı. Sabahın sekizinden, gecenin yarısına dek çalışıyorduk. Ama kimse bundan şikayetçi değildi. Aksine, haber peşinde geçen her dakika, hepimiz için birer zafer anıydı.
Genç stajyerler, deneyimli muhabirler ve usta editörlerle aynı masaları paylaşıyor, dakikalarla yarışıyor, birinci sayfada küçücük bir alıntı yapıldığında bayram ediyorduk. Bakınız, manşet bile değil… Sadece içerideki haberden 1’e minik bir “spot”. O bile bize dünyaları vermeye yetiyordu. Zira manşet… Manşet, her gazetecinin rüyasıydı. Öyle bir haber yakalamalıydın ki, sadece kendi gazetedeki arkadaşlarını değil, tüm basını geride bırakmalıydın. Ertesi sabah okurun ilk kez okuyacağı satırlar senin kaleminden çıkmalıydı. 2000’ler hızlıydı, 2010’lar daha da hızlı. Muhabirlikten editörlüğe, oradan yöneticiliğe uzanan bir serüven… Kesintisiz, ama her anı ayrı bir deneyimle geçen 25 yıl.
Bir söz vardır…
Yıl 2025… Milliyet için anlamlı bir dönüm noktası. Gazetemizin 75. yıldönümü. Tam üç çeyrek asırdır süren bir gazetecilik serüveni. Ve ben bu yolculuğun son çeyreğinde vardım. Mutluyum… Bir söz vardır: “Bir insanı tanımak için, çevresindeki en yakın beş kişiye bak.” Bazen, sadece insanlar değil, kurumlar da sizi şekillendirir. Milliyet benim için hep öyle bir yer oldu. Duruşuyla, ilkeleriyle, haberciliğiyle, beni ben yapan kimliğiyle.
Bu yüzden, gönül rahatlığıyla diyebiliyorum: “Milliyet; benim.”
Köklü geçmişinden aldığı güçle, daha nice yıllara yelken açacak Milliyet, eminim hep “Basında Güven” diyerek ilerleyecek. Değişen dünyada değişmeyen doğruların peşinden gidecek. O geminin içinde bir yolcu olarak yer almak büyük gurur. Nice başarılı yıllara Milliyet.