Önceleri yakınlar Yunanistan, İspanya, İtalya derken tüm Avrupa, Latin Amerika, Uzak doğu… Gitti de gitti.
2009’da kokartımı alınca İngilizce, İspanyolca, Portekizce ve İtalyanca dillerinde Anadolu rehberliği yapmaya başladım.
Yaklaşık 20 senedir rehberlik yapıp Türkleri ve yabancıları gezdiriyorum ve boş zamanlarımda da kendimi gezdirip videolar çekiyorum.
Instagram’da @dunya_alem_geziyorum sayfamdan ve Suzet Baycu youtube kanalımdan da bu videoları yayınlıyorum.
Gezmek, gülmek, tiyatro, müzik, dans, pilates, deniz, doğa, yeni kültürler tanımak, hayatın her aşamasında bir şeyler öğrenmeye çalışmak beni ben yapan şeylerin başında geliyor diyebilirim…
Yuvada İngilizce ile tanıştım ve Ulus Özel Musevi Lisesi’ndeki okul hayatım boyunca da İngilizce eğitim aldım.
Okulumun adını özellikle söylemek istedim çünkü gerek tiyatro gerek eğitimimde gerçekten de çok büyük payı olmuştur.
Hatta okulumuzun tiyatro kulübünde 4 sene rol adım ve başarılarımdan dolayı İngiltere Surrey’de bir tiyatro kursuna burs kazandım.
Hem İngilizcem daha da gelişti hem de tiyatro adına da çok şey öğrendim.
İngilizcenin yanında İbranice de öğrendik ama aynı yoğunlukta olmadığından ve daha sonra da pratik yapmak için çok şans bulamadığımdan İbranicem daha orta seviyelerde kaldı, şimdilerde geliştirmek istediğim konulardan biri de bu aslında.
İstanbul Üniversitesi İtalyan Filolojisini kazanınca İtalyanca ile de tanıştım. Hatta Latin dilleri ile haşır neşir olmaktan büyük keyif aldığımı anladım ve İtalyancanın 2. Senesinde Barcelona’da bir İspanyolca kursuna yazıldım.
İki yaz üst üste aynı kursa gittim ve hem Barcelona hem İspanyol kültürü hem de İspanyolcanın aşığı oldum çıktım.
Bu arada rehberlik yapmaya başlamıştım. Fransız kültür merkezine gidip biraz da Fransız kültürünü tanıyalım dedim. Ama Fransızca'nın önüne başka bir aşk düştü o da Portekizce.
Önceleri Türkiye’de Brezilyalıları da gezdirebilmek için öğreneyim dedim ama sonra galiba konuşmayı en sevdiğim dil oldu…( hepsi benim çocuklarım ayırt etmiyorum ama minik bir farkla Portekizce öne geçti)
Bir dili öğrenmenin en iyi yolu o ülkeye gitmektir diyerek 2010 yazında ver elini Rio de Janeiro dedim ve onu takip eden 3 kış – ki onların yazı oluyor- Brezilya’da kaldım.
Hem dil öğrendim hem şahane insanlar tanıdım hem de Brezilya’yı kuzeyden güneye arşınladım…
Birçok Brezilyalıdan daha çok şehir tanıdığıma eminim. Bu arada şunu da söylemeliyim, köklerimiz 500 sene önce İspanya ve Portekiz’den kovulup bugünkü Türkiye, o zamanki Osmanlı topraklarına göç eden sefaratlara dayanıyor ve ailede hala da ‘ladino’ denilen eski İspanyolca – Türkçe ve Portekizce ile karışmış artık- bu da çocukluktan beri Latin dillerine aşinalık ve bu dilleri öğrenmekte kolaylık sağladı.
81 ülkeye gittim ve çok sevdiğim o kadar çok ülke var ki… Bu soruyu hep soruyorlar ve ben hep zorlanıyorum ama ilk üç diye söylemek gerekirse Brezilya, Meksika ve İspanya diyebilirim.
Aslında doğası, yaşam kalitesi anlamında Norveç, Avustralya ve Yeni Zelanda da diyebilirdim… Ya da egzotikliği anlamında Tayland, Nepal, Mynmar, Hindistan da diyebilirdim…
Bunları da çok seviyorum ama ben Latin ve Akdeniz kültürüne bayılan ve kendimi öyle hisseden biriyim.
Sıcağı seviyorum, sıcak insanları seviyorum, kültürü seviyorum ve bu üç yerde de yemekler, insanlar, kültür, tarih, doğa beni çok etkiliyor. (tamam Brezilya için tarih diyemem ama insan,müzik,dans, kültür ve aşırı yakın hissetme gibi faktörler var.)
Kokart alabilmek için bakanlığın açtığı kursu ya da üniversitenin rehberlik bölümünü bitirince çok kapsamlı bir Türkiye eğitim gezisi yapılıyor.
Ben bakanlık kursunu bitirdim ve 38 gün süren bir eğitim gezisi yaptık yani gitmediğimiz çok az nokta oldu, gezide gidilmeyen yerlerin bir kısmına da kendim gittim yani Türkiye’nin tanımadığım Muş, Şırnak, Bingöl, Hakkari, Malatya dışında hiçbir şehri yok diyebilirim.
Ama ülkemiz doğusundan batısına çok güzel, aynı yerlere bile yapılsa her yolculuk bir keşif benim için…
Evet bunu söyleyen çok oluyor. Bir de ‘turcu’ diye bir kelime kullanarak 'Oh siz turcular hem geziyorsunuz hem para kazanıyorsunuz ne ala' diyorlar.
Tur başında bunu söyleyenler inanın tur sonunda bambaşka şeyler söylüyorlar.
Mesleğiniz çok güzel ama insanla uğraşmak çok zor, devamlı yollardasınız, ne kadar sabırlısınız, konuşmaktan sesiniz kısılıyor, ne kadar yoruluyorsunuz vs…
Ben işimi çok seviyorum, beni o kadar yansıtıyor ki… Hem Türkiye’de yabancıları gezdirmek hem de dünyayı Türklerle gezmek gerçekten çok keyifli ama elbette zorlukları var ve hatta özel yaşamınızı da oldukça etkiliyor, yerleşik düzen diye bir şey zaten yok…
Göçebe hayatı sevmek gerek, sabır gerek, işini sevmek gerek, izlenilmeyi sevmek, bazen psikolog olmak bazen eğlendirici…
Hazır cevap olmak ama dozunu bilmek gerek, esprili olmak ama gezdirdiğin milleti tanıyarak bunu onları incitmeden yapmak gerek.
Bütün bunlar ve bol enerji gerek, yoksa insanlar neden sizin peşinize takılıp dünyayı gezsin değil mi?
Sabır ve duygu aktarımlarının kontrol edilme zorunluluğu. Yani kızdığınız bir esnada çekip gitmek ya da turist kafilenize ya da sizi sinirlendiren kişiye bağırıp çağıramazsınız, tüm meslekler için geçerli bu ancak tatildeyken psikoloji çok farklı oluyor biliyorsunuz, o yüzden insanı tatilde tanırsın derler ya…
Ama 20 yıllık profesyonel rehberlik hayatım boyunca öyle güzel kalpli, öyle nazik insanlarla tanıştım ki, beni çok zorlamış 10 en fazla 15 kişi olmuştur diyebilirim.
Duygu aktarımı derken de yolda olmak çok güzel ama bazen aileni sevdiklerini çok özlüyorsun, gittiğin güzelim yerleri onlarla da paylaşmak istiyorsun işte o pek mümkün olamıyor ama dedim ya öyle güzel insanlar çıktı ki çoğu zaman, yalnız gezerken de turistlerimleyken de çok güzel anılar yaşadık ve yaşıyoruz.
Ama ailemle de ya da o sıra hayatımdaki kişi ile de paylaşmak istediğim yerler olunca mümkün olduğunca tur dışında da gitmeye çalışıyorum…
Seyahat etmek ve aslında dünyayı gezmek kendimi bildim bileli hayalimdi…
Hani yatmadan önce dua edersin ‘Allah’ım ne olur şu olsun bu olsun’ dersiniz ya… Ben hep ailemize sağlık ve dünyayı gezmeyi dilerdim…
Bu dilek çok şükür ki gerçek oldu ve olmaya devam ediyor .
Hem mesleğim, hem tutkum hem de hobim olarak…
Ablam bir çok şeyde olduğu gibi rehberlik konusunda da bana hem örnek hem destek oldu.
Hatta rehberlik öncesi fuarlarda hosteslik yaptım, özel ders verdim (rehberlik yaparken de devam ettim bir süre) , IKSV’nin müzik, tiyatro, sinema festivallerine, Bnl'lerine gelen sanatçılara asistanlık ve tercümanlık yaptım- yine canım ablam sağ olsun burada da beni yanına aldı sonra da sen yalnız yaparsın diye pat diye beni çat pat konuştuğum İspanyolca tercüme işine attı.
İyi ki atmış da en iyisini yapmak için deli gibi çalışıp bu dili en iyi şekilde öğrendim.
Yani demem o ki benim iş hayatımın her aşamasında yabancılar, gezme halleri, diller vardı ve seyahat benim için sadece dilek değil, evrenden gelen bir mesajdı…
Türkleri bir kenara koyarak söylüyorum çünkü, kültürünü dilini insanını en çok tanıdığım benim milletim. Onlarla gezmek ayrı bir keyif.
Daha önce de söylediğim gibi ben Latin ve Akdeniz kanıyım ve kendimi onlara çok yakın hissediyorum. Gezdirmeyi en çok sevdiğim halk Brezilyalılar ve Meksikalılar. Arjantin ve tüm Latin Amerika insanını çok seviyorum ama soru en çok dediği için onları söyledim.
Brezilyalılar genelde çok sıcak, eğlenceli, yaşadıkları andan keyif almaya çalışan, genelde şikayet etmeyen bir halktır.
Meksikalılar genelde kültürlü , eğlenceli ve nezaketlidirler, ama dediğim gibi Latin Amerika insanını gezdirmeyi çok seviyorum genel olarak.
Ülkemizde ilk vaka 10 mart da açıklandı, doğum günüm O gece yani 9 unu 10 una bağlayan gece hiç beklemediğim bir sürpriz ile ailem ve arkadaşlarım havalimanına geldiler ve saat 12 de bağırış çağırış ve ben mutluluktan ağlayarak şahane bir doğum günü organize ettiler- sağ olsun ablam iyi ki bu girişimde bulunmuş yoksa 40 yaşımı sessiz sakin bir top kekle kutlayacaktım.
O gece Küba’ya uçtum ve Türkiye’de ilk corona vakası açıklandı. Tur gayet güzel eğlenceli geçti çok güzel bir grupla seyahat ettik…
Elbette orada da vakalar ortaya çıkmaya başladı ve grup hafiften panik olur gibi oldu ama çok şükür güzelce gezdik ve ülkemize döndük sonra da karantinaya girdim.
Başlarda dinlenmek için fırsat oldu aslında ve çok sıkılmadım. Yemek pişirmeyi hiç bilmem yemek yapmaya başladım- ama öyle ekmekler baklavalar falan değil daha minimal düşünün. Çorba, sebze yemekleri falan- .
Ukulele çalmayı öğrendim internetten, vakit bulamadığım ve izlemek istediğim bir sürü belgesel izledim.
Yaklaşık 50 gün kadar ablamlarda kaldım, onların bahçeli evleri var orada bahçe ile uğraştık, yemek yaptık, yeğenim, oyun, köpek derken zaman geçti.
Yaptığım en önemli şeyi sona sakladım. Gezi videoları çektim, insanlar evden çalışma fotoları, yazıları falan paylaştılar ya ben de dedim ki ‘Bir rehber evden nasıl çalışır?’- Ve başladım evden Brezilya, Cuba, Afrika videoları çekmeye…
Yani evimin duşundayım ama videoda İguaçu şelalesindeymişim gibi orayı anlatıyorum… Çok komik ve eğlenceli oldular.
Geri dönüşler çok güzel oldu, Instagram sayfam ve youtube da var, isteyenler izleyebilirler ve beni takip de edebilirler.
Ben işimi çok sevdiğim için şikayet etmiyorum yorulsam da, ama çok yoğun çalıştığım dönemlerde diyorum tabi tatile gitsem diye…
Tabii şimdi pandemi bitse de çalışsak diyorum…
Artık gitmek istemiyorum dediğim hiçbir an olmadı… Biraz dinleneyim, biraz ara vereyim dediğim zamanlar evet ama artık istemiyorum hiç demedim… Umarım da demem…
Ama tabi ki zaman zaman evde kalıp hiçbir şey yapmayayım birkaç gün dediğim oldu fakat sonra hemen yeniden yollara döküleyim diyorum…
Şimdi ise pandemi bitsin de hadi işe, hadi tura, hadi gezmeye ve gezdirmeye diyorum.
Şu anda Bodrum’dayım… İki aydır buradayım… Ay ortasında araba ile geze geze İstanbul’a döneceğim.
Bir sonraki seyahat gerçekten ne zaman olacak bilemiyorum- pandemi sebebiyle- ama umarım bir an önce turlar başlar.
Kendi seyahatlerimi soruyorsanız, uzun zamandır yapmak istediğin Inka Yolu, Peru Bolivya sanırım gideceğim ilk yerlerden biri olacak…
Gittiğim ülkeleri ve kültürlerini yaşamak kadar anlatmak da beni inanılmaz mutlu ve motive ediyor.
O yüzden de yıllardır dünya kazan ben kepçe gezmek ve gezdirmekten hiç bıkmıyorum.
Ve artık bunu daha geniş kitlelere ulaştırmak istiyorum.
Görüştüğüm kişiler arasında yolumuzun en çok kesiştiği birkaç kişi ile bir ekip kurduk ve dijital bir proje üzerine çalışıyoruz.
En kısa zamanda onu yayınlamayı planlıyoruz.
Ve sonrasında bu projeyi daha da geliştirerek televizyonda olmayı hedefliyoruz.
Arzu ettiğim kültürü,doğası, yemekleri,insanları ile ülkeleri tanıtırken eğlenceli bir gezi programı hazırlamak ve izleyenlerin de en az benim kadar keyif almalarını sağlamaya çalışmak.
Size çocukluk hayallerimden bahsetmiştim ya, ben hiçbir zaman doktor olmak, mimar olmak, mühendis olmak gibi düşüncelerde olmadım…
Meslek olarak istediğim ya oyuncu ya rehber olmaktı.
Bunun için eğitimler aldım ve öğrendiğim diller ve gezme- gezdirme tutkum beni rehberliğe evirdi ve çok da mutlu oldum…
Ama içimde oyunculukla ilgili hep bir ukde kaldı.
Dedim ki bu kadar istedim, kurslara gittim, ucundan bu işe başladım o zaman neden hissettiğim bu eksiklikle ilgili bir şeyler yapmıyorum.
Böylece oyunculuk dersleri almaya başladım.
Birkaç reklam ve dizi tecrübem oldu, eğitim almaya devam ediyorum.
Kim bilir belki de yakında bazı sürprizlerle karşınızda olabilirim.