12.09.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Nil Kural
72. Venedik Film Festivali’nin takipçileri, 21 filmlik Altın Aslan ödüllü ana yarışmayı geride bıraktı. Şimdi sıra Alfonso Cuaron başkanlığındaki yönetmenler Nuri Bilge Ceylan, Pawel Pawlikowski, Francesco Munzi, Hou Hsiao-hsien, Lynne Ramsay, senarist ve yazar Emmanuel Carrère, oyuncular Elizabeth Banks ve Diane Kruger’dan oluşan jürinin bu akşam açıklayacağı sonuçları beklemeye geldi. Aralarında olduğu güçlü yönetmenlerin yer aldığı jürinin seçimleri merakla bekleniyor. Yarışmadaki favorilerde politik yanı kuvvetli filmler öne çıksa da kesin bir favoriden bahsetmek güç.
‘Francofonia’ öne çıkıyor
‘Faust’la 2011 yılında Altın Aslan kazanan Rus yönetmen Aleksandr Sokurov, kolaja benzeyen yapısı dört dörtlük işleyen; kültür, tarih, sanatla ilgili ciddi sorular soran entelektüel düzeyi yüksek filmi ‘Francofonia’ ile ödüllerin favorileri arasında.
Amos Gitai, ‘Rabin, the Last Day’ adlı filmiyle Ortadoğu siyaseti açısından önemli bir filme imza atıyor. Politik bir gerilim gibi kurulmuş film, 1995 yılında İsrail Başbakanı İzhak Rabin’in suikaste uğramasından yola çıkıyor. Bu suikasttaki şüphe uyandıran yönlere odaklanan ‘Rabin, the Last Day’, Rabin yaşasaydı İsrail ve Ortadoğu’nun farklı olabileceğinin altını çizen düşündürücü bir film. Gitai, ‘Rabin, the Last Day’le bu akşam büyük ödül veya başka bir ödül için sahneye çıkabilir. Polonyalı yönetmen ve aktör Jerzy Skolimowski, aradan geçen yılların sinemasının dinamizminden bir şey kaybettirmediğini yarışmadaki filmi ’11 Minutes’le kanıtlıyor. Birçok karakterin hayatında aynı 11 dakikaya odaklanan ve bunları nefes aldırmayan bir kurguyla birleştiren Skolimowski, dünyanın gidişatıyla ilgili ortak bir duyguyu yakalıyor. Yarışmadaki dört İtalyan filmi arasında en çok beğenilen Marco Bellocchio, yeni filmi ‘Sangue del Mio Sangue’ ile iki zaman eksenini takip ediyor. Bu film, yönetmeni ödüle taşıyabilir. Yarışmanın deneysel filmlerinden ‘Heart of My Dog’, hayat arkadaşı Lou Reed’i iki yıl önce kaybeden sanatçı ve müzisyen Laurie Anderson’ın imzasını taşıyor. Çok sevdiği köpeğiyle ilişkisinden yola çıkıp 11 Eylül’den gözetleme toplumuna uzanan, eğlenceli ama aynı zamanda dokunaklı bir metne sahip deneysel film, bir bölüm izleyicinin sempatisini kazandı. Aynı durum jüri için de geçerliyse Anderson’ı bir ödül için sahnede görebiliriz.
Pablo Trapero imzalı ‘El Clan’, ‘80’lerin gerçek bir olayından yola çıkıyor: Askeri dönemin bittiğini kabullenmeyen bir babanın, ailesini de ortak edip insanları kaçırarak fidye istemesi. Arjantin’de herkesin bildiği bu ünlü suç hikayesini merkezine alan film, politik olarak ciddi bir konuyu işlemesine rağmen rahat izleniyor. ‘El Clan’ da görmezden gelinmeyebilir.