11.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse hadislerde çoğunlukla Allah’a kulluk görevinin hemen ardından ana babaya karşı saygılı olma ve iyi davranmanın bir görev olduğuna dikkat çekilir.
Buradaki iyilik, herhangi bir şarta bağlanmadığı için ana babanın müslüman veya gayri müslim, faziletli veya günahkâr olup olmadığına bakılmaksızın onlara itaat etmenin gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda şu olay oldukça dikkat çekicidir: Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma’nın annesi İslamiyeti henüz kabul etmemişken bir gün kızını ziyarete geldi. Esma ne yapacağını bilemedi. Acaba onu eve almak doğru muydu? Hz. Peygamber’in yanına gitti. “Annem beni özleyip gelmiş. Ona ikramda bulunabilir miyim?” diye sordu. Allah’ın Elçisi: “Evet, annene iyi davran” buyurdu (Buhârî, Edeb, 8).
“İyilik böyle olur”
Ana babaya itaat hususunda tek istisna onların evlâtlarını İslâm’dan uzaklaştırma ve Allah’a şirk koşmalarını sağlama yönündeki istekleridir. Kur’an’da ana babaya karşı saygısızlığın en basit ifadesi olmak üzere, “Onlara öf bile demeyiniz” buyurulmuş, merhamet duygusuyla ana babanın himaye altına alınması istenmiş ve “De ki: Rabbim! Onlar bana küçükken nasıl şefkat ve merhamet gösterdilerse sen de onlara merhamet et” denilmiştir. Hz. Peygamber en önemli davranışları, Allah katındaki değerine göre, “vaktinde kılınan namaz, anabaya iyilik ve Allah yolunda cihad” şeklinde sıralamıştır. (Buhârî, “Edeb”, 1 )
Başka bir hadiste, insanların zor durumdayken yapacakları duanın kabul edilmesini sağlayan iyiliklerin başında ana babaya saygı ve ikramın geldiği görülmektedir (Buhârî, “Edeb”, 5). Ashâb-ı kirâmdan Hârise bin Nu’mân annesine pek iyi davranırdı. Bir gün Peygamber Efendimiz bir rüya gördü. Cennetteydi ve Hârise orada Kur’ân okuyordu. Ashâbına rüyasını anlattıktan sonra “İyilik işte böyle olur” diyerek Hârise’nin annesine iyi davrandığı için cenneti kazandığını söyledi (Ahmed b. Hanbel, Müsned , VI, 151-152).
Vefatlarından sonra
Evladın ana babaya karşı görevi onların ölümüyle bitmez. Vefatlarından sonra yapacağı görevleri bir sahabi Hz. Peygamber’e sorduğunda Allah Resulü ona şu cevabı verir: “Onlara dua eder, günahlarının bağışlanmasını dilersin, vasiyetlerini yerine getirirsin, akrabasını koruyup gözetirsin, dostlarına ikramda bulunursun (Ebû Dâvûd, Edeb, 120).
Hz. Peygamber büyük günahlar diye bilinen kötülüklerin en büyüklerini “Allah’a ortak koşmak, ebeveyne asi olmak ve yalan şahitliği yapmak” şeklinde sıralamıştır. (Buhârî, “Edeb”, 1; Müslim) Allah’ın dilediği birçok günahın cezasını kıyamet gününe kadar erteleyeceğini, ancak ana babalarına âsi olanların cezasını dünyada başlatacağını belirtmiş, ayrıca Allah’a sunulup da geri çevirilmeyecek dilekler arasında ana babaların evlâtlarına yaptıkları bedduaları da saymıştır.
Bir kişi Hz. Peygamber’e: “Ey Allah’ın Elçisi!” dedi. “Büyük bir günah işledim. Tövbe etsem kabul olur mu?” Allah’ın Elçisi ona sordu: “Annen baban var mı?” “Hayır yok”. “Teyzen var mı?” “Var” “Öyleyse ona iyi davran.”
Atik Ali Paşa Camii
Atik Ali Paşa Camii, İstanbul Çemberlitaş’ta tramvay durağındaki camidir. Sedefçiler Camii de denilir. Atik Ali Paşa Külliyesi; 1496 yılında II. Beyazıt dönemi sadrazamlarından olan Bosnalı Hadım Atik Ali Paşa tarafından yapılmıştır. Cami, imaret, medrese, tekke, kervansaray ve türbe üzerine inşa edildiği düşünülen külliyeden günümüze kalan yapılar; cami, türbe ve medresedir. Çemberlitaş`ta, Yeniçeriler Caddesi üstünde bulunan Atik Ali Paşa Külliyesi, İstanbul`daki en eski Osmanlı eserleri arasındadır. Şu an camii, medrese ve türbesi bulunan külliyenin imaret, kervansaray ve tekkesi günümüze kadar ulaşmamıştır.
Hz. Peygamber’in sohbeti
Peygamber Efendimiz çok etkili konuşurdu. Onu dinleyenler kendilerini adeta başka bir alemde hissederdi. Zira efendimiz söyledklerine bütün benliğiyle inandığı için sözü gönüllere işlerdi. Bu gönül alış-verişinde ashâb-ı kirâmın hali de çok önemliydi. Onlar Peygamberimiz’i bir menfaat, dünyevi bir çıkar için dinlemezlerdi. Karşılarında Allah Resûlü bulunduğu şuuruyla ona kulak verir, her sözünün bir derde deva olduğuna iman ederlerdi. Ebû Hüreyre bu gerçeği bir gün şöyle dile getirdi: “Yâ Resûlallah! Sizin sohbetinizde bulunduğumuz zaman bir başka aleme gidiyoruz. Dünyevi istek ve arzuları unutuyoruz. Fakat ailemizin, çocuklarımızın arasına girdiğimiz zaman durum değişiyor.” Peygamber Efendimiz ona cevabı verdi: “Ebû Hüreyre! Aynı duygu ve heyecanı koruyabilseydin, melekler gelir seni ziyaret ederdi.”