13.01.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
NAMIK DURUKAN Erbil
Diyarbakır’a götürülecekleri gündeme gelince kaçış denemesi yapan Cansız, olayı şöyle anlatmıştı:
“Cezaevinin yanında bir TEKEL fabrikası vardı. İşçiler üç vardiya çıkıyorlardı. O kalabalıktan da yararlanıyordum. Gardiyanın elbiselerini de giydim. Açtım kapıyı çıktım. Fakat kapıyı kilitlemedim. Açık kaldı. Gardiyana haber veriyorlar. ‘Kapı açık kalmış, sen unutmuşsun’ diyorlar. 15 dakika sonra fark ediliyor. Dış kapıdan çıkıyorum. Askerler kapıda.
Bir iki sefer seslendiler gardiyanın ismini söyleyerek. Ben aldırmaz gibi hafiften ses verdim. Öyle gittim Çavuşoğlu Mahallesi’ne. Bir bahçede karanlık bir yerde oturdum. Sabah şafak söker sökmez yerimden kalktım. Bir sokağa saptım, karşımda asker. Sokakları tutmuşlar. ‘Bu cezaevindeki kadındır’ dediler. Tekrar yakalandım, aynı cezaevine götürüldüm.”
Yıldıran’dan tokat
Mart 1981’de Diyarbakır Cezaevi’ne götürülen Cansız’ın, dayak faslından sonra İç Güvenlik Amiri Esat Oktay Yıldıran’ın tokadını yiyerek hücreye atıldığı, Yıldıran’ın yüzüne tükürdüğü için işkenceye maruz kaldığı belirtilmişti.
Cansız, hapiste olduğu 1981’de BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak’la aynı koğuşta bulunuyordu. Cansız’la koğuş arkadaşı oldukları öğrenilen Kışanak, 31 yıl sonra Cansız’ın içerideki durumunu anlatırken ondan Kürtlerin, “Rosa Lüxemburg”u diye söz etti.
Kışanak, Cansız’ı, “Diyarbakır Cezaevi’nde Esat Oktay Yıldıran’ın yüzüne tükürecek kadar yürekli, işkencecilere taviz vermez bir kadın” diye tanıttı. Cansız, 1991’de Diyarbakır Cezaevi’nden tahliye olduktan sonra örgütün dağ kadrosuna katıldı. Uzun yıllar Suriye ve Kuzey Irak, daha sonra Avrupa’daki kadın faaliyetleri içinde oldu.