Gündem‘Beni bekleyin... Bunu emrediyorum!’

‘Beni bekleyin... Bunu emrediyorum!’

31.03.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ata’ya birçok kez mektup yazan Latife Hanım onları vermeye bir türlü cesaret edememiş. Çünkü, Ata "Mektup istemem, telgraf kâfidir" demişti

‘Beni bekleyin... Bunu emrediyorum’

Ata’dan Latife Hanım’a:
‘Beni bekleyin... Bunu emrediyorum!’

Ata’ya birçok kez mektup yazan Latife Hanım onları vermeye bir türlü cesaret edememiş. Çünkü, Ata "Mektup istemem, telgraf kâfidir" demişti

3 MEKTUP 3 KAVGA - 1 / CAN DÜNDAR

Salih Bozok, Atatürk’ün uzaktan akrabası... Çocukluğundan ölümüne dek onun en yakını... Özel hayatının birinci el tanığı, başyaveri ve sırdaşı...
Atatürk’ün ölümünden 10 dakika sonra bir odaya çekilip kalbine kurşun sıkarak onun peşinden ölmek isteyen adam...
Yıllar önce "Sarı Zeybek" belgeselini hazırlarken bu intihar girişiminin bir feveran neticesi olduğunu sanıyordum.
Oysa sonradan Salih Bozok’un hayatta kalan yegane evladı Muzaffer Bozok’la tanışınca bunun planlı bir eylem olduğunu öğrendim.
Bozok, hastalığın Atatürk’ü dönüşü olmayan bir yola sürüklendiğini hissettiği an karar vermişti, hayat boyu izlediği yol arkadaşını ölümden sonra da izlemeye...
Üstelik bunu o zaman 17 yaşında olan oğlu Muzaffer’e de söylemişti. Dahası, intihar girişimi başarısız olmasın diye, kalbinde kurşunu sıkması gereken yeri doktorlardan sormuş, ıskalamamak için de tam o noktayı tentürdiyotla işaretlemişti.
Ancak olmadı...
Kurşun kalbi sıyırıp geçti.
Bozok bu talihsiz girişimden sonra 2.5 yıl daha yaşadı, anılarını yazdı.
Sonra da vasiyetinde bu anı ve mektupları çocuklarına miras bıraktı:
"Bunları neşretmek için benden satın almak isteyenler olmuştur, fakat Atatürk buna müsaade etmedi ve ‘Bunları biz öldükten sonra neşretmek üzere çocuklarına miras bırak’ dedi. Ben de onun için hepsini muhafaza ederek size miras bıraktım."
Bu miras, yıllar önce Salih Bozok’un büyük oğlu Cemil Bozok tarafından yayımlandı, sonra kayboldu gitti.
Salih Bozok’un 60. ölüm yıldönümü olan bu yıl, 80 yaşına gelmiş olan oğlu Muzaffer Bozok, "Babamın anılarını yayımlayalım" dediğinde bunu görev saydım.
Bozok’un anıları, sadece 1910 - 1938 dönemini değil, Atatürk’ü ve çevresini de daha yakından tanımamızı sağlayacak birbirinden ilginç ayrıntılarla doluydu.
Mustafa Kemal’in Bingazi’de fasulye ayıklamasından, Cenup’ta "çarşaf üzerinden dahi dişi görmeden" geçirdikleri 3 ayın öyküsüne, bir dönem emekli olup köşesine çekilmeyi düşünmesinden Enver Paşa’yla kavgasına, esir Yunanlı komutan Trikopis’le buluşmasından İzmir’de İngiliz konsolosu makamından kovmasına, annesinin mezarı başında ulusal egemenlik yemini etmesinden Latife Hanım’la evlenmesine, İsmet Paşa’yla küsmesinden hasta düşmesine kadar binbir renkli ayrıntı...
Bütün bu ayrıntılar, Muzaffer Bozok’un arşivinden özel fotoğraflar ve belgelerle birlikte bu hafta Doğan Kitapçılık tarafından yayımlanacak. Böylece tozlu kütüphane raflarında ve eski gazete koleksiyonlarında unutulan "Bozok’un anıları" yeniden gün ışığına çıkacak.
Bu yazı dizisinde ise kitapta yer alan Latife Hanım’ın üç mektubu ile Atatürk’ün sofrasında yaşanmış üç kavgayı bulacaksınız.
Yazı dizimize eşlik eden Latife Hanım’ın gün yüzü görmemiş nadide fotoğraflarını dostum Nebil Özgentürk’ün arşivinden aldık.
Kendisine bu katkısından ötürü teşekkür ediyorum.
Dizide yer alacak "sofra kavgaları"na gelince...
Son Sezer - Ecevit kavgasına "siyasi tarihimizde görülmedik olay" diyenlere eski kavgaları hatırlatmak ve "bundan kötüsü yaşanmamıştı" sananlara moral vermek için yazı dizisine aldık.
Göreceğiniz gibi; beterin beteri var çünkü...

Mustafa Kemal Paşa ve Latife Hanım İzmir’in alınışından 5 gün sonra, 14 Eylül 1922 günü tanıştılar. Tanıştıkları gün, Kemal Paşa, Uşakizadeler’in Göztepe’deki köşkünde misafir edildi.
2 gün sonra bu köşke gelen Halide Edip Adıvar ilk kez gördüğü Latife Hanım’ı "Türk’ün Ateşle İmtihanı"nda şöyle anlatacaktı:
"Merdivenin başında siyahlar giymiş ufak tefek bir hanım bizi bekliyordu. 24 yaşlarındaydı, fakat tavrı çok daha olgundu. Halinde ve selam verişinde eski dünyanın ağırbaşlılığı vardı. Sosyete kızlarının gösterişi hiç yoktu. Başına sarmış olduğu siyah örtünün ortasında yüzü çok hoştu. İnce dudaklarında büyük bir irade sezilmekteydi. Çok güzel ve zeki gözleri vardı. Bu kahverengi gözlerin çevresine saçtığı ışık çok çekiciydi."
İşte 41 yaşındaki Mustafa Kemal’in kalbini çalacak 24 yaşındaki genç kız buydu.
Latife Hanım, bu tanışıklıktan 4.5 ay sonra 29 Ocak 1923 günü Mustafa Kemal Paşa ile evlendi.
Bu sancılı evlilik ancak 2.5 yıl sürebildi. 1925 Ağustos’unda boşandılar.
Latife Uşaklıgil, o tarihten sonra tam 50 yıl yaşadı.
Yarım asır boyunca ağzından bu evliliğe dair bir tek söz çıkmadı. Geriye bir satır yazı da bırakmadı.
2.5 yıllık bu fırtınalı evlilikten arta kalan pek az belgeden 3’ü Salih Bozok’un anılarında yer alıyor.
Ancak Bozok üzerinden asıl muhatabına seslenmeye çalışan bu zarif satırlar, Latife Hanım’ın iç dünyasında yaşadığı sarsıntıya dair ipuçları veriyor.
Mektuplardan ilki 19 Ekim tarihli...
Yani tanışmalarından 5 hafta sonra yazılmış.
Ekim ayı başında Kemal Paşa İzmir’den Ankara’ya dönmüş ve yoğun işlere gömülmüştü. Bir süre Mudanya görüşmeleriyle ilgilendi. 11 Ekim’de Mudanya ateşkes antlaşması imzalanınca rahatladı ve 15 Ekim günü Bursa’ya gitti.
Bu süre içinde İzmir’de kendisini bekleyen, Ankara’ya gelmeye can atan genç kıza bir satır olsun yazmamış, telgraflarını cevaplamamıştı.
İşte Bozok’un anılarında yer alan ilk mektup, Latife Hanım’ın bu bekleyiş döneminin bir ürünü...
Özenle seçilmiş, övgü ve sitem yüklü kelimeler, mektuba ebedi bir lezzet katıyor. Son derece dikkatli bir üslupla, ustaca kaleme alınmış bu mektubun satır aralarında yoğun bir ilgiden sonra aniden ilgisizliğin kuyusuna atılmış bir kadının kibar serzenişinden izleri okumamak mümkün değil:
İzmir Göztepe
19 Ekim 1922

"Muhterem Salih Beyefendi,
Sadakatinizin minnettarıyım. Ankara’ya salimen muvasalat haberini mü’şir (ulaşma haberinizi duyuran) telgrafınızla beni ne derece mesut ettiğinizi tasavvur etseydiniz, herhalde bir iki kelimecik daha lütfederdiniz. Bugüne kadar bütün arkadaşların sükutunu, fazla meşguliyete atfederek müteselli oluyordum.
Esasen mufarakatınızdan beri bu bahtiyar yuvayı tezyin ile pek muhterem ve mukaddes misafirimizin güzelliği seven gözlerini okşayacak ufak tefek tefrişat ve tertibatla meşgul oldum. Mütemadiyen gözlerim yolda sizleri bekliyordum. Görüyorsunuz ki hayalen ayrılmamıştık.
Burada eski debdebe yoktur. Fakat Başkumandanlık boş olmakla beraber şerefi muhafaza edilmektedir. Yalnız içinde siyahlar giyinmiş müteesir ve mükedder bir vücut vardır. Bu kadar samimiyet ve ünsiyetten sonra yapayalnız kalmak, hayatının kara sahifelerini tekrar açmaya ve birçok çirkinlikler tasavvur ederek derin bir teessürün altında ezilmeye mahkum bir ben varım.
"Büyük yerden gelen sükuta hürmet lazımdır"
Paşa Hazretleri’ne müteaddit mektuplar yazdığım halde takdime cesaret edemedim. "Mektup istemem, telgraf kâfidir" buyurmuşlardı. Halbuki son telgrafıma da cevap alamayınca bir daha tasdiden sarfınazar ettim (rahatsız etmekten çekindim). Büyük yerden gelen sükuta hürmet lazımdır. Ben de yalnız size cevap vermekle iktifa ediyorum.
Sizin burada bırakmış olduğunuz hatıra pek kıymettardır. Eminim ki Paşa Hazretleri’ne karşı taşıdığım temiz ve ebedi sadakati hiç kimse Seryaver Bey kadar takdir etmemiştir. Siz de beni mahzun etmeyin. Hiç olmazsa birkaç kelimecikle sıhhatleri hakkında malumat verin olmaz mı Salih Bey...

"Deli gibiyim!.."
Gazeteleri muntazaman takip ediyorsam da aldığım malumatla iktifa edemiyorum. Deli gibiyim. Ve işte bazen pek mesut günler yaşatanlar aksini hissettirmekten mütelezziz olurlar (zevk alırlar). Paşa Hazretleri de rica ve istirhamıma rağmen Ankara’da en ufak bir vazife ile bile istihdam ederek beni beraberlerinde bulundurmak istememişlerdi. Yalnız bir gece bîpayan (uçsuz bucaksız) denizlere benzeyen mühlik (öldürücü) gözlerini bana dikerek, "Bir yere gitmeyin, beni bekleyin. Bunu emrediyorum" demişlerdi. Bu cümleyi hatırladıkça, "Belki bir daha kavuşmak mümkün olacaktır" diyor, kemal - i memnuniyetle yeni bir saadete intizar ediyorum.

Güneş ve karanlık
Bu satırlara gülerseniz doğru değildir, zira güneşin daimi ziyası altında yaşayanlar, medid bir karanlığın ne müthiş bir uçurum olduğunu bilemezler.
Paşa Hazretleri’ne kemal - i hürmet ve samimiyetle iki ellerini öptüğümü ve daima emirlerini ifaya amade olduğumu söyler misiniz?
Beni unutmadığınızdan dolayı arz - ı teşekkür, teyid - i hürmet eylerim, efendim".
Uşşakizade Latife

MEKTUPTAN
Latife Hanım’ın kendisi için seçtiği sıfatlar:
Mahzun
yapayalnız
müteessir (üzgün)
mükedder (kederli)
(Kemal Paşa’nın) temiz ve ebedi sadığı
deli gibi.

Latife Hanım’ın Atatürk için seçtiği sıfatlar:
Paşa Hazretleri
Pek muhterem ve mukaddes misafirim
Güzelliği seven gözler
Büyük yer
Uçsuz bucaksız denizlere benzeyen öldürücü gözler
Güneş

YARIN:
"Mektubumu okumazsa yakınız!..Yansın ve yıkılsın..."




GÜNCEL























KEŞFETYENİ
Hande Erçel'den sürpriz imaj değişikliği! İşte yeni hali
Hande Erçel'den sürpriz imaj değişikliği! İşte yeni hali

Cadde | 24.06.2025 - 07:52

Hande Erçel, sürpriz bir kararla saçını boyattı. İşte, saçına balyaj yaptıran Erçel'in son hali...

Yazarlar