17.03.2011 - 02:38 | Son Güncellenme:
Miraç Zeynep Özkartal
Bir fotoğraf... Aydınlık yüzlü bir genç kız. Kahverengi saçları sımsıkı toplanmış, güzel yüzü ortaya çıkmış. Kulağında minik pırlanta küpeler, boynunda da pırlanta bir kolye var. Belki hakiki belki sahte. Ama yakışmış.
Koyu mor bluzunun kenarındaki minicik fiyonk, fotoğrafın üstüne yerleştirilen mor kurdeleye karışmış. Fotoğrafın altında bir yazı: Kadına Şiddete Hayır. Çünkü fotoğraftaki güzel yüzlü kız, Sema Karakoca öldürüldü. Bacakları kesildi ve bir dere kenarına atıldı. Onunki trajik bir hikâye. İç burkan, dinlemesi zor ve kısa bir hikâye.
Haymanalı bir ailenin kızıydı Sema. 15 Şubat 1992 doğumluydu. Annesi Emine ev kadını, babası Mehmet Ali Ankara Belediyesi’nde memur. Samsun’da okuyan bir erkek kardeşi var. 2009’da Bursa Uludağ Üniversitesi’nin Felsefe Bölümü’nü kazandığında kimbilir ne kadar sevinmişti. Yeni bir şehirde, geleceğe atılan önemli bir adım...
Bazı derslere gitmiyordu
Hazırlık sınıfını okurken kampüsün içindeki devlet yurdunda kaldı. Ama burada odalar sekiz kişilikti, rahat değildi. İkinci yılında çoğu öğrencinin yaptığı gibi Görükle köyündeki özel yurtlardan birine taşındı. Buradaki apart yurtlarda odalar tek kişilikti. Televizyon da vardı kablosuz internet de...
Sema’nın kaldığı 45 kişilik Özlem Kız Yurdu’nu bir karı koca işletiyordu. Giriş çıkışlara karışan yoktu. Yalnızca gece 12’ye kadar gelmek zorundaydılar, gece dışarıda kalacaklarsa da ailenin onayı gerekiyordu.
Felsefe bölümünde ilk dönemini böyle geçirdi Sema. Derslerde göze çarpan bir öğrenciydi, girişkendi. Onun sınıftaki bu hali, arkadaşlarında derslerinin iyi olduğu izlenimini uyandırmıştı. Ama not ortalaması 5 üzerinden 1.82’ydi. Bazı derslerde devamsızlığı vardı. Belki de o yüzden kırılıyordu notları. Bu devamsızlıklar sırasında nereye gittiğini pek kimse bilmiyordu. Çünkü konuşkan olmasına rağmen samimi olduğu kişi sayısı azdı. En yakınındakiler bile özel hayatına dair fazla bir şey bilmiyordu.
Ankara’da evli bir sevgili
İlk dönem bittiğinde, tatil için Haymana’ya gitti. İkinci dönemin başladığı 14 Şubat günü okula gidip harç parasını yatırdı Sema. Ama ders kayıtlarını yaptırmadı.
Ertesi gün, yani 15 Şubat doğum günüydü. 19 yaşını dolduruyordu artık. O gece iki üç gece kulübünü gezdi.
Aslında âşık olduğu bir adam vardı Ankara’da. Ne var ki evliydi, iki de çocuk sahibiydi. Zor ve sancılı bir ilişki olduğunu tahmin etmek güç değil. Sema Karakoca ilk dönemde bir kez kimseye haber vermeden Ankara’ya, onun yanına gitti. İlişki sona erdi.
Sema, sara hastasıydı, ruhsal dalgalanmaları sağlığını da etkiliyordu. Sıkılıp üzüldü mü bayılıyor, düzenli olarak antidepresan kullanıyordu. Ama 15 Şubat günü mutluydu. Neşeli görünüyordu.
16 Şubat’ta sabah kalktı, kahvaltı etti. Bir arkadaşıyla birlikte ATM’ye gitti, 20 TL çekti. Arkadaşı “Ben okula gidiyorum, geliyor musun?” diye sordu. “Önce bir yurda uğrayayım, sonra gelirim” dedi Sema. Bundan sonra onu kimse görmedi.
Annesi 16 Şubat öğle saatlerinde onu aramaya başladı. Telefonu kapalıydı. Meraklandı; bir daha aradı, bir daha... Sonunda yurt işletmecilerine telefon etti. “Sabah çıktı, daha gelmedi” dediler; “Şarjı bitmiştir, gelince aratırız...”
Aile onun gelmesini beklemeden Haymana’dan Bursa’ya doğru yola çıktı. Sema gelmedi. O gece de, ertesi gece de... Emniyet’e haber verip Haymana’ya döndüler. Giderken de odasını boşaltıp ne var ne yoksa yanlarında götürdüler. “Dönse de artık okutmam” dedi babası.
Bir hafta geçti, Sema’dan ses çıkmadı. Bu kez babası okula gitti ve kızının kaybolduğunu söyledi. O güne kadar üniversitenin bundan haberi olmamıştı. Ne Sema’nın bir arkadaşı ne de polis “Bu kız nerede?” diye sormuştu onlara. Yalnızca Sema’nın danışmanı Tayfun Torun bu sorunun cevabını merak etmiş; adını bölümün panosuna, “Henüz ders kaydını yaptırmamış öğrenciler” listesine eklemişti.
Dere kenarına atılmıştı
Bölüm başkanı Abdülkadir Çüçen ile konuşan baba perişandı; ümitleri tükenmeye başlamıştı. Kızını rahatsız eden bir garson olduğunu duymuştu. Polisle birlikte o çocuğun çalıştığı kafeye gittiler, elleri boş döndüler. Garson 15 gün önce işten ayrılmıştı.
1 Mart sabahı Çatalağıl köyünde oturan, tabakhane bekçisi bir genç her sabah olduğu gibi saat 8.00’de işten çıktı. Yolun kenarında bir köpek kalabalığı gördü. Kimbilir yine bir kuzu ya da buzağı mı öldü diye düşündü. İki adım atıp dereye doğru bakınca gördüğü manzaranın günlerce aklından çıkamayacağını tahmin edemezdi. Bacakları kalça hizasından kesilmiş bir genç kız cesedi, suyun kenarında yüzükoyun yatıyordu.
Jandarma gelip de ceset çevrildiğinde daha da vahşi bir görüntüyle karşılaştılar. Göğsü boydan boya kesilmişti, kollarında ise hayvanların açtığı yaralar vardı. Çırılçıplaktı kız, yalnızca başına bir taç takılıydı. Hepsi bu... Herkes Uludağ Üniversitesi’nde kaybolan kızdan haberdardı, akıllarına hemen o geldi. Ama muhtar bu kızın yüzünü gazetede gördüğü fotoğraflara hiç benzetemedi.
Karakoca ailesi için yürek dağlayan soru kapıdaydı: Bulunan bu ceset Sema’nın mıydı? Adli Tıp morgundan dışarı çıktıklarında “Bizim kızımız değil” dediler. Ama karşılarına çıkan vücut, ne yazık ki Sema’ya aitti.
Aile cenazeyi alıp Ankara’ya döndü ve Sema 4 Mart günü Haymana’da toprağa verildi.
Bugün 17 Mart. Sema’nın henüz ne bacakları bulundu ne de katili...
4 Mart’ta üniversitede cinayeti kınamak için yapılan yürüyüşe, değişik bölümlerden yaklaşık bin kişi katıldı. Fotoğraflar: Ozan Güzelce
Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Abdülkadir Çüçen, “17 yıldır buradayım, ilk defa böyle bir tepki ve birliktelik görüyorum” diyor.
Görükle’nin değişen yüzü ve ‘Av Mevsimi’
Sema Karakoca’nın hika-yesinin izini sürmek için Ozan Güzelce ile Bursa’ya giderken aklımızda Yavuz Turgul’un “Av Mevsimi” filmi vardı. Suda bulunmuş, parçalanmış bir genç kız cesedi... Acaba o da katilini fısıldar mıydı?
Aslında son yıllarda kadın cinayeti referanslarımız sayı-sız. Hemen Münevver Karabulut geliyor aklımıza, Ayşe Paşalı da... “Ya benimsin ya toprağın...” Her gün alt metninde bu cümle yatan bir başka cinayet haberi alıyoruz.
Görükle’de dinlediklerimizde edindiğimiz izlenim, Sema’nın da benzer bir zihniyete kurban gittiği. Üniversitedekiler de böyle düşünüyorlar ki; 4 ve 9 Mart’ta bu cinayeti protesto etmek amacıyla “Kadına Karşı Şiddete Hayır” diye yürüdüler.
Kesikler çok düzgün
Bu cinayeti anlamak için, Görükle’nin son yıllarda deği-şen yapısını anlamak gereki-yor. Uludağ Üniversitesi’ne birkaç kilometre uzaklıktaki Görükle’nin nüfusunun ço-ğunluğu öğrenci. Birkaç yıl önce jandarma yetkisini polise devrettiğinde burada peş peşe gece kulüpleri, barlar açılmış. Bu da dışarıdan birçok kişinin Görükle’ye gelmesine yol açmış. Herkes caddelerdeki pahalı otomobillerden, ciplerden söz ediyor. Buradaki genç ve alımlı kızlar bu “misafir”lerin, onlar da kızların ilgisini çekince huzursuzluklar başlamış.
Sema da ilgi çeken kızlardan. Bu ortamlarda çevresinin geniş olduğunu öğreniyoruz. Bu da bir kıskançlık cinayeti ihtimalini güçlendiriyor. Adli Tıp raporu henüz çıkmamış olsa da cesedin bir süre derin dondurucuda tutulduğu dü-şünülüyor. Kesiklerin çok düzgün olması nedeniyle tıp öğrencisi ya da kasap elinden çıktığı şüphesi de hakim.
Şu an polis ve jandarmanın üzerinde durduğu şüpheliler var. Şu ana kadar 58 kişinin ifadesine başvuruldu; Sema’nın bütün telefon ve internet kayıtları inceleme altında.
Sema’nın son görüntüsü ise kaldığı yurdun aşağısındaki eczanenin güvenlik kamerasından alındı. Omzunda çantası, elinde poşetlerle yürüyen Sema’nın cep telefonuyla konuştuğu görülüyor. “Kiminle?” soru-sunun cevabı, düğümü çözebilir. Büyük gizlilikle yürütülen soruşturmanın kısa sürede sonuçlanması bekleniyor.
SEMA'NIN SON GÖRÜNTÜSÜ