21.09.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
Kıvanç El
Davutoğlu’nun kaldığı otele 20 dakika sonra ulaştım. Lobide, basın toplantısının yapılacağı bildirildi. Herkesin yüzü gergindi. Odaya girdiğimde TRT ve AA ile Başbakanlık basın çalışanlarını gördüm, sonra diğer gazeteci arkadaşlar da gelmeye başladı. TRT ve AA’daki arkadaşlar gece 02.00’de çağrılmıştı ve yaklaşık 4 saattir bekliyordu. İçeri girdiğimde, “hayırdır” soruma da yanıt alamadım. Basın toplantısının yapılacağı odada Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Başbakan’ın Başdanışmanı Ali Sarıkaya ve Basın Başdanışmanı Osman Sert de bekliyordu. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordum, ancak kimseden bir işaret alamıyorduk. Aklımıza siyasi bir kriz, uluslararası kriz ihtimalleri geliyordu. İnternet sitelerine girip, “acaba ülkede bir gelişme mi var?” diye soruyorduk. Davutoğlu açıklamaya gelirken kulaktan kulağa ‘rehineler serbest’ fısıltısı yayıldı. Gergin yüzlere de büyük bir rahatlama.
Hemen uçak hazırlandı
Davutoğlu, konsolosluk çalışanlarının sınırı geçmelerini bekleyip 05.00’te başkonsolosun sesini duyunca basın toplantısına inme kararı almıştı. Toplantı başlamadan da TUR uçağının hazırlanması talimatı verilmişti. 6 dakika 50 saniyelik basın toplantısının ardından bize hemen uçağa geçmemiz gerektiği söylendi. Başbakanlık, mutlu günde gazetecilere de jest yapmış, rehineleri almaya birlikte gidilmesine karar vermişti. Hem rehinelerin kurtarılmasının sevinci hem gazetecilik heyecanıyla 10 dakikada havaalanına vardım. Güvenlikten bile geçmeden uçağa alındık. Yerlerimizi alır almaz hemen uçağın kalkacağı anons edildi.
Ankara’ya gideceğimizi düşünürken bizlere Şanlıurfa’dan rehineleri de alarak Ankara’ya geçeceğimiz iletildi. Uçağın da hızla hazırlandığı servisten anlaşılıyordu. Uçak personeli ikramların azlığını, “kusura bakmayın planda olmayan bir uçuş ve sayı söz konusu” diyerek açıklamaya çalışıyordu. Ama herkes mutluydu.
MİT’çiler de uçakta
Şanlıurfa’ya indiğimizde bize uçaktan inmememiz gerektiği söylendi. Rehinelerle kucaklaşan Davutoğlu, yarım saatte uçağa döndü. Yanında aralarında rehinelerin de olduğu 51 kişiyle.
Uçağa 51 kişi dahil olunca bazı Başbakanlık ve Dışişleri personeli uçaktan indirilmek zorunda kaldı. Davutoğlu’nun yakın kurmaylarına, “Bir anca önce hareket edelim aileleri daha fazla bekletmeyelim” dediğini öğrendim. Rehineler uçağa binerken Konsolos Öztürk Yılmaz dışında neredeyse hepsinin sakallarının 2-3 aylık olduğunu gördük.
Sakallı, yorgun, Şanlıurfa’da sabah erken saatlerde mağaza açtırılıp alınan takım elbiselerini giymiş rehinelerin gözlerinin içi gülüyordu. Uçakta konsolosluk personeli dışında, en arkada bulunan 4 kişi de dikkati çekiyordu. Konuşmaya çalıştığımızda susan, “Biz kaçırılan değiliz” diye uzaklaşmamızı isteyen, “MİT’ten misiniz?” diye sorduğumda gülümseyen ve “Başbakanlık diyelim” diyen personel, kurtarma operasyonuna katılan ekibin parçasıydı. “İsminizi yazmayacağım sadece operasyon ile birkaç detay sormak istiyorum” diye üstelediğimde, sadece “konuşamam” anlamında ağzına fermuar çeken ekiptekiler, en az rehineler kadar yorgundu.
Özlenen yemekler
Uçağın havalanmasının ardından TC-TUR uçağında personele yumurta, peynir ve zeytin ile reçelden oluşan kahvaltı ikram edildi. Bazılarına “yumurtayı özlediniz mi?” diye sordum. kimi “çok” derken, kimi de “eşimin yemeklerini çok özledim” karşılığı verdi. Kime ne sorsam, güzel bir gülümseme ile karşılık veriyordu. Herkes, bitmez gibi gözüken 1 saatlik Ankara uçuşunun bitmesini bekliyordu.