Charles Baudelaire'in muhteşem güzellikte şiirleri yeni bir çeviriyle raflarda.
Edebi dünyada derin düşünüşün yalnızca ızdırap ve hüzün, hafif yazının yalnızca aşk meşk konularına denk geldiğine inanan ve hep böyle sanıp böyle yazan, benim diyen kalem erbaplarına eskilerden, çok eskilerden
tatlı bir nanik geldi bugünlerde. Charles Baudelaire'in "Kötülük Çiçekleri" (Les Fleurs du Mal) adlı kitabı Varlık Yayınları'nın yepyeni baskısıyla piyasaya çıktı. Acılarını, hıncını, sıkıntısını olduğu kadar sevdiği kadınları, çapkınlıklarını ve hatta maskaralıklarını olabildiğince esenlikli ve neşeli, bir o kadar da derin ve incelikli bir dille söylüyor Baudelaire. "Orda her şey düzendir, güzelliktir / Görkemlidir, sakindir ve şehvetlidir" diye anlatıyor bir kadınının gözlerini örneğin. Ya da bir başkasına Güzel Gemi diye seslenip şöyle devam ediyor: "Anlatmak istiyorum ey büyücü kız seni! / Gençliğini süsleyen nice güzelliğini / Çocuksu olduğu kadar, ergen / Bir tatlılık yansıyor yumuşak bedeninden. Eteklerin havalanıp yürüdüğün zaman / Güzel bir gemi gibisin denize açılan / Bir gemi ki usuldan, tatlı ağır / Ve tembel dalgalarda yuvarlanıp yolalır."
İlk kez 1857 Haziran'ında basılmış Kötülük Çiçekleri'nde şairin 165 çoşkun şiiri var. Hatta, bir zamanlar yasaklanıp kitaptan çıkarılmış şiirlere ayrı bir başlıkta yer verilmiş.
1821'de Paris'in bohem aleminin göbeğine doğan şair, romantizm akımının Avrupa'yı kasıp kavurduğu dönemlerde yazdı şiirlerini. Genç yaşta babasından kalan yüklüce miras sayesinde, hem saçıp savurmanın rahatlığına erdi hem de ona 'Paradis Artificiel'i (Afyon) esinleyen Afyoncular Kulübü'nün kaldığı Pimodan Oteli'ne yerleşti. Hatta Balzac'la da burada tanıştı. "Aşk Betiği", "Demetler ve Dualar" bu dönemin eserleriydi. "Kötülük Çiçekleri"ndeki pek çok dizenin esin kaynağı tiyatrocu Jeanne Duval bu dönemde yaşamına girdi. Annesi, paraları çarçur eden oğlunu noter kararıyla hacir altına aldırmıştı. Zaten genç yaşta aşırı bağımsız yaşamından endişelenip Paris'ten uzaklaşması için onu zoraki Hindistan'a yollayan yine annesiydi. Gerçi Baudelaire ne yapıp edip Madagaskar'a gelmeden Reunion adasında inip geri dönmüştü ama, bu zorunlu yolculuk nedeniyle ailesini hiç affetmedi. Yine de yaşamının sonunda annesinin kolcağızlarında ölecekti bahtsız ozan.
Düşündüğünü şiirleştirmenin suç sayıldığı 1850'ler Paris'inde "Kötülük Çiçekleri", "Madam Bovary"i de yargılayan savcı tarafından yargılanmış. Sonunda yazar ve yayımcılar para cezasına çarptırılıp, altı 'edepsiz' şiirin kitaptan çıkarılmasına karar verilmiş. Kitapta hepsi olan bu yasak şiirlerden birinin bir bölümü şöyle: "Bırakmıştı kendini koynuna sevgilerin / Süzüyordu divandan o güzel bakışları / Bir deniz kadar tatlı, bir deniz kadar derin / Kıyıya çarpar gibi ona vuran aşkımı. Gözleri gözlerimde sanki evcil bir kaplan / Düşle dolu biçimden biçime giriyordu / Şehvete ve arzuya kucak açmış saflığı Her tavrına yeni bir albeni veriyordu."
Erdoğan Alkan'ın güzel çevirisi ozanın Türkçe'deki ifadesini daha da parlatmış. Neşeli olduğu kadar zeki ve zarif söylemiyle Baudelaire, işin sırrını "Güzelliği Kötü'den damıtmak eğlenceli ve güç olduğu kadar, hoş bir çaba gibi göründü bana" diye açıklıyor ve "Kötülük Çiçekleri"ni bütün şiirseverlere tek tek sunuyor.