Kültür Sanat Milliyet Sanat'tan bugünden geçmişe bakarken...

Milliyet Sanat'tan bugünden geçmişe bakarken...

19.02.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

.

Milliyet Sanattan bugünden geçmişe bakarken...

Hepimizin çocuk-luğunda okuduğu ve üzerine damgasını vurmuş kitaplar vardır. Bir de unutamadığı kahramanlar. Louisa May Alcott’un “Little Women / Küçük Kadınlar”ı ve karakteri Jo March benim bu listemde yer alır. Çocuk yaşta okumuş olmanın da etkisi var elbette. Hayat, türlü vaatlerle önümüzde uzanırken ilk kez elimize almışızdır. Genç yetişkinler olarak geri döndüğümüzde, zaman ve toplum bizi biçimlendirmeye başlamıştır.

Daha yaşlanmış olarak kitabı gene okursak gençliği hasretle anarız. Belki yer yer kendimizi yeni kuşağın yerine de koyarız, kim bilir?
“Küçük Kadınlar”ın aile, sanat, para, sevgi ve kadın özgürlüğünü ele alması, bunlarla başa çıkmamızı istemesi, Alcott’un bunca yıldır ayakta kalmasını, kitaplarının okunmasını ve sinema ile TV filmi, oyun, bale ve opera olarak uyarlanmasını sağlamış olsa gerek. Ama onu ilgilendiren sadece ciddi meseleler değildi. Yazar; bir ailenin, dört kız kardeşin yaşamından samimi, cana yakın sahneler de sunar bize.

Kitap ülkesinde iki bölüm hâlinde çıkmış. Birincisinde March kardeşleri mutlu çocukluk ve gençliklerinde görürüz. İkinci yarıda ise yetişkinliğin acı gerçekleri işin içine girmiştir. Biz, yani ben ve yaş grubuma yakın olanlar, Alcott’un hikâyesini düpedüz iki kitap olarak okumuştuk: “Küçük Kadınlar” ve “Good Wives / İyi Zevceler.” Doğrusu, henüz ilkini okuma çağındaysanız, ikincisinin ‘acı gerçekler’i, yetişkin sorunları size biraz fazla gelebilir. “İyi Zevceler”, Jo hayranlarını da tatmin etmez pek.

Senarist/yönetmen Greta Gerwig filmini anlatmaya kızların yetişkin çağıyla başlıyor, sonra da geri dönüp March Kardeşler’in yıllar önceki hikâyesini aktarıyor. Kitabı okumuş olanların aklında en çok kalmış bölümleri canlandırmayı da ihmal etmiyor. Tanınmak için mücadele eden, bağımsızlığına sıkı sıkıya bağlı Jo (Saoirse Ronan); ilkeli, oyuncu olmaya kararlı, sevgi dolu Meg (Emma Watson); narin, açık kalpli müzisyen Beth (Eliza Scanlen) ve güzel, zeki, iddialı ressam Amy (Florence Pugh). Komşu çocuk Laurie (Timothée Chalamet), kızların annesi Marmee (Laura Dern) ve zengin ama huysuz March Hala’yı da (Meryl Streep) unutmuyoruz elbette.

Hafiflikten yoksun kalmasın

Gerwig, “Küçük Kadınlar”ın ciddi yanlarına rağmen filminin hafiflikten de yoksun kalmamasını, bir dans duygusu taşımasını istemiş. Görüntü yönetmeni olarak 35 mm filmle çalışmayı seçen Yorick Le Saux’yu tercih etmesinin de bunu sağlamakta yararı olmuş. Greta Gerwig kamera hareketine bir hafiflik kazandırmanın dönem filmi ağırlığını dengeleyeceğine inanıyor: “Sanırım insanların filmi modern bulmalarının başlıca nedenlerinden biri de bu.”

Filmin yetişkinlik bölümünde kamera daha resmi, statik ve uzakken, geri dönüşlerde doli kamera kullanımı ona bir dansçı niteliği kazandırmış. Gerwig bu kamera hareketleri, diyaloğun sürati ve kurgucu Nick Houy ile titiz ortak çalışması arasında bir ahenk kurmayı başarmış. Houy ile Fransız Yeni Dalgası filmlerine, özellikle François Truffaut’nunkilere bakmışlar: “Bunlar dönem filmleri ama hiç dönem filmine benzemiyorlar. Bence bir nedeni, kurgu.” Işıltılı, sıcacık aile sahnelerinde Le Saux’nun kamerası “beşinci kız kardeş” gibi, odada dans edermiş gibi. Görüntü yönetmeni, yetişkin bölümleri için ise daha resmî bir yaklaşım benimsemiş.

Jo’ya gelince, her zaman uzun boylu, uzun bacaklı ve inceydi. Erkek çocuk olmayışına üzülürdü. Gerwig’in makyajsız, fırçayla yeni ovulmuşa benzeyen, saçları kuş yuvası gibi Jo’su öyle güçlü ki Laurie’ye hep hâkim. Zengin, giyimine düşkün çocuk Amy ile Paris’te flört edene kadar erkekçe davranma fırsatı bulamıyor. Ronan, dönemin görgü kurallarını hatmetmiş, sonra da hiçbirine aldırmayan bir karakter yaratmış.
Gerwig’in yönetmen olarak ilk filmi “Lady Bird/Uğur Böceği”nde gene Timothée Chalamet ile oynayan Saoirse (‘Serşa’ okunuyor) Ronan, “Ailenin akışını ve dinamiğini bulmayı başardık” demiş: “Çok fizikseldi, ben, bütün kızlar ve Laura hep birbirimizin tepesindeydik. Birlikteydik, el ele tutuşuyorduk ve birbirimizin kucağında oturuyorduk.”

Haberin Devamı

* Yazının tamamı Milliyet Sanat’ın şubat sayısında...