06.01.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Derya SAZAK Cumhurbaşkanı Özal, Saddam tehdidi konusunda ABD Başkanı George Bushu uyaran ilk devlet adamıydı.Özal 1980li yılların başından itibaren Irakla ticareti geliştirme konusunda adımlar atmış, 1983te başbakanlığı sırasında Bağdata giderek Saddam Hüseyinle görüşmüş daha sonra İran - Irak savaşı sırasında Türkiye iki ülkeyle ilişkilerinde "tarafsız" politika izlemişti.Tahrana bir gezisi sırasında Irak füzelerinin Özalın bulunduğu otelin yakınına düşmesi ciddi tehlike yaratmış, Turgut Beyi kızdırmıştı.Özal 1989da İran - Irak savaşı sona erdikten sonra Saddamın elindeki askeri gücünü bölge ülkeleri aleyhine kullanabileceğini düşünmüş ve bir ABD ziyareti sırasında Bushu "Kaddafiyi bırakın, Saddama bakın" diye uyarmıştı.Özal, Oklukta işgal haberini alınca ilk uçakla Ankaraya döndü. MGKyı topladı ve bir "kriz masası"oluşturarak dış politikayı Çankayadan yönlendirmeye başladı. Akbulut hükümetinin zayıflığı da Özalın yetki kullanımını kolaylaştırdı. 1990 yazında Körfez krizi patladığında Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Marmaristeki Okluk Koyunda tatildeydi. Irak ordularının Kuveyti işgali Dışişleri tarafından Okluka bildirildi; haberi alan Devlet Bakanı Güneş Taner, Cumhurbaşkanı Özalı uyandırarak Saddamın sınırı geçtiğini söyledi. Gözü Musul - Kerkük petrollerindeydi Cumhurbaşkanı Özalın Saddamın Kuveytte kalamayacağından, başlangıçta ambargoyla, olmazsa savaş yoluyla oradan çıkarılacağından kuşkusu yoktu ama kendisini savaş sonrası kurulacak bir masada Ortadoğunun sınırlarının yeniden çizileceğine ve bu paylaşımda Musul - Kerkül petrollerinin Türkiyeye kalabileceğine fazlasıyla inandırmıştı.O nedenle hükümeti ve orduyu Körfez savaşına "aktif" katılma konusunda ikna etmeye çalıştı, Beyaz Saraydaki Bush görüşmesine alınmayan Dışişleri Bakanı Ali Bozer istifa etmek zorunda kaldı. Dönemin iki Milli Savunma Bakanından Safa Giray kendi isteğiyle ayrıldı, Hüsnü Doğan ise azledildi.Dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay ise Çankayadan yönetilen savaş stratejisinin, hükümet tarafından aylarca yazılı bir "siyasi direktif"e dönüştürülmemesi, yetkisiz bazı kişilerce - bunların arasında ABD Ankara Büyükelçisi de var - kimi telkinlerle Genelkurmayın "irtibat" noktası haline getirilmesi ve son olarak, kendisinin çağrılmadığı bir toplantı sonucu değiştirilen "imza haneleri boş" Bakanlar Kurulu direktifiyle karşılaşması nedeniyle 3 Aralık 1990 günü istifa etti.Torumtayı görevinden ayrılmaya sürükleyen "siyasi direktif" tartışmasının ayrıntılarını "11 Eylül gölgesinde Saddam" kitabında tarafların son açıklamaları çerçevesinde yayımlıyoruz. Bushla ve dönemin yabancı ülke liderleriyle ilişkileri ise Özalı dünya ligine taşıdı. Özal: Turgut Reisi hemen gönderelim Genelkurmayda ön hazırlık yapıldı. Neler önerilebileceği konuşuldu. Sonunda Körfeze bir savaş gemisi gönderilmesi öngörüldü. Deniz Kuvvetleri hizmetine yeni girmiş firkateynlerden biri hazırlanacaktı.Bir gün Cumhurbaşkanı Özal, Genelkurmay Başkanı Necip Torumtaya telefon ederek geminin durumunu sordu ve aklından geçeni söyledi: "Turgut Reisi gönderelim!"Özalı geminin askeri özelliklerinden çok ismi ilgilendiriyordu ve "Prezidan Bush"a telefon açıp "Ben de Turgut Reisi yolluyorum" demek iyi bir jest olacaktı.Torumtay Paşa, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İrfan Tınazı aradı. Turgut Reisin durumunu sordu. Firkateyn, uzun bir seferden, Japonyadan yeni dönmüştü, Ertuğrul gemisinin anısına orada düzenlenen törenden geliyordu.Japonyadaki törenin onur konuğu ise Cumhurbaşkanının eşi Semra Özaldı. Anlaşılan gemi meselesi açılınca Özalların aklına Turgut Reis" gelmişti. Körfez krizinin ilk günlerinde BM kararları çerçevesinde çokuluslu güce katkı sağlanması gündeme geldi. ABDnin Kürt kartı ve sığınmacılar Irak fiilen üçe bölünürken Kuzeyde bir Kürt Devleti oluşumu hızlanmıştı.Cumhurbaşkanı Özal o dönemde Iraklı Kürtlerin hamiliğini üstlenerek içeriye dönük çağrışımlar da uyandıracak şekilde "federasyon" tartışmasını açtı.Bülent Ecevitle üçüncü kez Saddam Hüseyinle görüşmemiz Kuzey Iraktaki Kürtlerin devlet oluşumu ve Çekiç Güçün bölgeye yerleştiği 1992 yılı Aralık sonunda gerçekleşti.Ecevit, Türkmenlerin özerkliğine ilişkin bir soru yöneltince Irak lideri Saddam Hüseyin, sinirlenerek görüşmeyi yarıda kesti. Odaya bomba düşmüş gibiydi.15 dakika sonra Namaz vaktiydiizahıyla geriye dönen Saddam Hüseyin, "Kerkük için savaşırız" diyerek hayli sert bir tavır aldı.11 yıl sonra Saddamı devirme planında Kuzeydeki Kürtlerle Güneydeki Şiilerin isyanı yeniden ön plana çıkıyor.Irakın elindeki kitle imha silahları da BMden karar çıkartmanın gerekçesi olacak.Başbakan Ecevit, haftaya ABD yolcusu ve 1990 - 91 yılındaki Bağdat gözlemleri bugün de önemini koruyor ve Cumhurbaşkanlığı - Genelkurmay - Başbakanlık arasındaki Türkiyenin ulusal güvenliği konusunda sergilenen konsensüs Bülent Beyin Kuzey Irakla ilgili on yıl önceki görüşlerinin günümüzün "devlet politikası" haline geldiğini gösteriyor. Körfez Savaşı bitiminde, Özalın "bir koyup üç alma" diye formüle ettiği Kuzey Iraktaki paylaşım masası kurulmadığı gibi, ABDnin Saddamı iç karışıklık sonucu devirmek üzere oyuna sürdüğü "Kürt kartı" Türkiyenin güneydoğusuna yüz binlerce sığınmacının gelmesine yol açtı. Halepçe korkusuyla Saddamın baskısından kaçan Kürtler, Türkiye sınırlarına akın ederken Cumhurbaşkanı Özal, Kuzey Iraklı liderler Barzani ve Talabaniyi Ankaraya davet etti. O arada PKK da Kuzey Iraktaki boşluktan yararlanarak silahlı mücadelesini artırmaya başlamıştı. Torumtay: Neden istifa ettim? "İstifa ettiğim 3 Aralık 1990 Pazartesi günü başbakan beni makamına davet etmiş ve istifamın nedenini sormuş, ben de ayrıntılarıyla kendisine açıklamıştım.Musul ve Kerkükün ele geçirilmesiyle ilgili görüşmeler sadece kriz masası çalışmaları şeklinde olmuştur. Başbakan kriz masası toplantılarının tümüne katılmıştır. Bu toplantılarda sadece Cumhurbaşkanı Özal konuşmuş ve Musul -Kerkükün ele geçirilmesi konusunda ısrar etmiştir. Ben de konunun askeri yönünü açıkladım ve kesin karar için TBMM onayından geçerek hükümetin bir an önce çıkarılmasını önerdim. Başbakan Akbulut bu toplantılarda herhangi bir katkıda bulunmamış, sadece not almıştır.Bu nedenle ben de, Körfez krizi boyunca, Türkiyenin olası katkıları konusunda kendisinin görüş ve tıtumunu anlayabilmiş değilim." Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulutun Torumtayın istifasına "anlam veremediğine" ilişkin sözlerine Genelkurmay eski Başkanı kitapta şu yanıtı veriyor: Akbulut açıklık getiriyor Akbulut, arşivindeki notlara bakarak hükümet olarak Genelkurmaya verdikleri "direktif"in kesinlikle Iraka asker göndermeyi amaçlamadığını savunmaktadır. Akbulutun verdiği bilgi şöyle:"BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde çokuluslu güce destek vermemizin dışında, özel olarak Kuzey Iraka müdahale şeklinde bir planımız yoktu. Bir tecavüz vuku bulduğunda yurtdışına çıkış ayrı bir emir gerektiriyordu. Onu da yazmışız. Musul - Kerkük meselesi katiyen yoktur. Direktifte Kuzey Irakla ilgili tek kelime varsa bunu iddia edenler ortaya çıkarsın." Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut, Genelkurmay eski Başkanı Necip Torumtayla arasında polemiğe yol açan "siyasi direktif"e açıklık getirdi. Ortada direktif yoktu "Aylardır beklediğimiz siyasi direktif elbette Irak harekâtıyla ilgili olacak. Savaşın başka adresi mi vardı? 3 Aralıktan on beş gün önce Genelkurmayda askeri ve sivil katılımlı üst düzey bir çalışma yapmıştık, orada Irak harekâtı bütün yönleriyle gözden geçirildi. Yurtdışına asker gönderilecek mi, hedef neresidir? Kara savaşı oalacak mı? Ben bu hazırlığa Bakanlar Kurulunda görüşüldükten sonra Genelkurmay Başkanının da bulunacağı ortamda nihai şeklinin verilmesini bekliyordum. Kuveytin işgalinin üzerinden dört ay geçmişti ve hâlâ ortada siyasi direktif yoktu.Son gün geri çevirdiğim metinde eksiklikler vardı ve üzerinde değişiklik yapılmıştı. Bu durumu devlet anlayışımla bağdaştıramazdım. Genelkurmay başkanlığından istifa ettim."Kitabı hazırlarken dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut, "özel arşivinden direktifte yazılı olanları okutup" anımsatırken, o sırada hükümette olan pek çok eski bakanın imza haneleri boş "savaş emri"ni görmediklerini saptadım. Bunların arasında dönemin İçişleri ve Milli Savunma bakanları da vardı!TBMMde 1990da yapılan Körfez kriziyle ilgili "gizli celse" tutanaklarının aradan 11 yıl geçtikten sonra hâlâ yayımlanmamış olması da bir başka tuhaflıktır. Akbulutun sözlerine karşılık Torumtay tarihi tartışmaya son noktayı koyuyor: - BİTTİ -