Siyaset Son dakika... Meclis Başkanı Şentop duyurdu! 44 koronavirüs vakası tespit edildi

Son dakika... Meclis Başkanı Şentop duyurdu! 44 koronavirüs vakası tespit edildi

06.08.2020 - 12:17 | Son Güncellenme:

Son dakika gelen habere göre; TBMM Başkanı Mustafa Şentop, "TBMM 27 Dönem 2 ve 3 Yasama Yılı Faaliyetleri Değerlendirme Toplantısı"nda açıklamada bulundu. TBMM Başkanı Mustafa Şentop açıklamasında, 'Toplam 35 personelimiz de covit 19 tespit edildi. 9 vekil de Covid 19 tespit edildi. 4 milletvekilinin tedavisi evde devam ediyor. 5 milletvekilinin tedavisi hastanelerde sürüyor. Milletvekilleri ile birlikte Meclis'te toplam vaka sayısı 44' dedi. Öte yandan Şentop, milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'nun ise solunum cihazından ayrıldığını açıkladı.

Son dakika... Meclis Başkanı Şentop duyurdu 44 koronavirüs vakası tespit edildi

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, 1 Ekim 2019’dan 28 Temmuz 2020 tarihine kadar Genel Kurulda 118 birleşimde 574 oturum gerçekleştirildiğini, bu oturumlarda 908 saat 52 dakika mesai yapıldığını ve 38 bin 821 sayfa tutanak tutulduğunu bildirdi.

Haberin Devamı

Şentop, parlamento muhabirleriyle bir araya gelerek, 27. Yasama Dönemi 2. ve 3. Yasama yıllarına ait verileri paylaştı.

TBMM'nin açılışının 100. yılıyla ilgili hazırlanan birçok çalışmanın pandemi nedeniyle iptal edildiğini ya da ertelendiğini, yapılması planlanan uluslararası sempozyumu ise salgınla ilgili gelişmelere göre eylül veya ekim ayında yapma iradelerinin olduğunu belirten Şentop, sempozyumun gerçekleştirilmemesi durumunda bildirilerin bir kitap halinde basılacağını söyledi.

Bu yasama yılının, tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgın süreci nedeniyle alışılmışın dışında bir seyir izlediğini ifade eden Şentop, bu dönemin, salgın ortamının olumsuz şartlarına rağmen daha önceki dönemler gibi çok yoğun çalışmalarla tamamlandığını dile getirdi.

Haberin Devamı

Şentop, 1 Ekim 2019'dan 28 Temmuz 2020 tarihine kadar TBMM Genel Kurulunda 118 birleşimde 574 oturum gerçekleştirildiğini, bu oturumlarda Genel Kurulun 908 saat 52 dakika mesai yaptığını ve 38 bin 821 sayfa tutanak tutulduğunu aktardı.

Bu dönemde ihtisas komisyonları ile Meclis Araştırması komisyonlarının da 887 saat 41 dakika çalıştığını bildiren Şentop, bu çalışmalarda 17 bin 71 sayfa tutanak tutulduğunu söyledi.

Bu dönemde milletvekilleri tarafından 13 bin 600 yazılı soru önergesi verildiğini, bunlardan 115'inin mükerrer olduğundan işleme konulmadığını, 31'inin gelen kağıtlara girmeden soru sahibi milletvekili tarafından geri alındığını, 172'sinin ise Anayasa ve İçtüzük hükümlerine aykırı oldukları gerekçesiyle iade edildiğini anlatan Şentop, şöyle konuştu:

"İşleme alınan 12 bin 560 yazılı soru önergesinden biri gelen kağıtlarda yayınlandıktan sonra soru sahibi milletvekili tarafından geri alınmış, bin 690'ı süresi içinde, 5 bin 324'ü süresi geçtikten sonra cevaplandırılmıştır. Süresi geçtikten sonra cevaplandırılanlar hariç olmak üzere 5 bin 28 yazılı soru önergesinin süresi içinde cevaplandırılmadığı gelen kağıtlarda ilan edilmiştir. 517 yazılı soru önergesi halen işlemdedir. 722 yazılı soru önergesinin ise inceleme süreci devam etmektedir.

Haberin Devamı

1 ve 2. Yasama yıllarında verilmiş olan yazılı soru önergelerinden 340'ı süresi içinde ve 5 bin 962'si süresi geçtikten sonra 3. Yasama Yılı içerisinde cevaplandırılmıştır.

Başkanlığımızca 27. Dönem 3. Yasama Yılı içerisinde, 17 Ocak 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Yardımcılığı ve bakanlıklara gönderilen yazılar ile soru önergelerine verilmesi gereken cevapların, süresi içinde ve TBMM'nin saygınlığına uygun olacak şekilde soruları tam olarak karşılayan, yeterli ve tatminkar nitelikte hazırlanması hususu rica edilmiştir.

3. Yasama Yılı'nda TBMM Başkanı'na 89 yazılı soru önergesi yöneltilmiştir. Bunlardan ikisi gelen kağıtlara girmeden soru sahibi milletvekili tarafından geri alınmıştır. İşleme alınan 87 yazılı soru önergesinin 82'si süresi içinde cevaplandırılmıştır. 5 soru önergesi ise işlemdedir. Bunların dışında, 27. Dönem 1 ve 2. Yasama yıllarında TBMM Başkanı tarafından yanıtlanması isteğiyle verilmiş olan 14 yazılı soru önergesi de süresi içinde, 3. Yasama Yılı'nda cevaplandırılmıştır.

Haberin Devamı

3. Yasama Yılı'nda TBMM Başkanlığına bin 429 Meclis Araştırması önergesi verilmiştir. Bunlardan 4'ü mükerrer olduğundan işleme konulmamıştır. Birinin imza sayısının 20'nin altına düşmesi nedeniyle gelen kağıtlara girmeden işlemden kaldırılmıştır. 27'si Anayasa ve İçtüzük hükümlerine aykırı oldukları gerekçesiyle iade edilmiştir. İşleme alınan bin 394 önergeden, bin 377'si Genel Kurul gündemindedir. 17 önerge ise halen işlemdedir. 3 Meclis araştırması önergesinin ise inceleme süreci devam etmektedir.

Bu yasama yılında 13 genel görüşme önergesi verilmiştir. Bunlardan 12'si Genel Kurul gündemindedir. 1 genel görüşme önergesi ise halen işlemdedir."

972 KANUN TEKLİFİ

Milletvekilleri tarafından 3. Yasama Yılı'nda TBMM Başkanlığına 970 kanun teklifi verildiğini bildiren Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan Bütçe Kanunu ve Kesin Hesap Kanunu teklifleri ile birlikte TBMM Başkanlığına sunulan toplam kanun teklifi sayısının 972 olduğunu söyledi.

Kanunlaşan teklif sayısının 67 olduğuna, bunlardan 30'unun 3. Yasama Yılı'nda, 37'sinin ise daha önceki yasama yıllarında verildiğine dikkati çeken Meclis Başkanı Şentop, "Alınan TBMM kararı sayısı 36'dır. 403 yasama dokunulmazlığı tezkeresi TBMM Başkanlığına iletilmiş olup söz konusu tezkerelerin aynı yasama yılı içinde Anayasa ve Adalet Komisyonlarından Kurulu Karma Komisyona havaleleri yapılmıştır. Ayrıca Başkanlığa gelen 36 adet yasama dokunulmazlığı tezkeresinin işlemleri ise devam etmektedir." bilgisini verdi.

Haberin Devamı

PANDEMİ DÖNEMİ

TBMM'nin pandemi döneminde etkin mesai yapan ender parlamentolar arasında yer aldığını vurgulayan Şentop, TBMM'ye giriş yasağının uygulanmaya başlanıldığı 13 Mart 2020 tarihi ile 28 Temmuz 2020 tarihi arasında TBMM Genel Kurulu, komisyonlar ve Başkanlık Divanı çalışmaları kapsamında toplam 576 saat 25 dakika toplantı yapıldığını ve 20 bin 509 sayfa tutanak tutulduğunu ifade etti. Mustafa Şentop, "Pandemi döneminde Genel Kurulda 50 birleşim ve 247 oturum gerçekleştirilmiştir. 362 saat 31 dakika çalışma yapılmış ve 15 bin 139 sayfa tutanak tutulmuştur. İhtisas komisyonlarında 211 saat 48 dakika çalışılmış ve 5 bin 304 sayfa tutanak tutulmuştur. Başkanlık Divanı ve Danışma Kurulunda 2 saat 6 dakika çalışma gerçekleştirilmiş ve 66 sayfa tutanak tutulmuştur." diye konuştu.

DIŞ İLİŞKİLER

Dış ilişkiler faaliyetlerinin önemli bir kısmının salgın nedeniyle iptal edildiğini, bazılarının video konferans yoluyla yapıldığını anımsatan Şentop, TBMM'nin üye olduğu 12 parlamenter asambleyle bölgesel ve küresel ilişkilere, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu ile de AB nezdinde ilişkilere yeni bir ivme kazandırmaya çalıştığını belirtti.

Ülkelerarası ikili ilişkileri geliştirme kapsamında 144 ülkeyle kurulan dostluk gruplarının Türkiye'nin etkinlik coğrafyasını geliştirdiğini söyleyen TBMM Başkanı Mustafa Şentop, bu dönemde uluslararası meselelerin çok boyutlu olarak ele alındığının ve çözüm önerilerinin görüşüldüğü 9 uluslararası toplantıya ev sahipliği yaptıklarının altını çizdi.

Koronavirüs ile ilgili Mecliste alınan tedbirleri hatırlatan Şentop, çalışmaların dikkatli bir şekilde yürütüldüğünü vurgulayarak, "Bu yoğun dönemde Kovid-19 ile ilgili sürecin başarılı şekilde yürütüldüğünü ifade etmek isterim." dedi.

TBMM'nin sadece Türkiye için değil bölge ve dünya için de büyük, önemli ve örnek bir kuruluş olarak varlığını sürdüreceğini kaydeden Şentop, "TBMM'nin çalışmalarını ve saygınlığını artıracak faaliyetlerini sürdürme konusunda bütün milletvekili arkadaşlarımızla çalışmalarımızı sürdüreceğiz." diye konuştu.

Son dakika... Meclis Başkanı Şentop duyurdu 44 koronavirüs vakası tespit edildi

Bir gazetecinin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde, kanunlarda tahkimat yapılmasıyla ilgili Meclisin geç kalıp kalmadığı ve bununla alakalı tartışmalara ilişkin sorusu üzerine Şentop, hiçbir sistemin mükemmel olmadığını söyledi.

Şentop, parlamenter sistemin kökeninin İngiltere olduğunu, İngiltere'nin sistemde birçok değişiklik yaptığını, bazı dönemlerde çok iyi işlediğini, bazı dönemlerde de sıkıntıların ortaya çıktığını ifade etti.

ABD'nin başkanlık sisteminin en ideali olarak gösterildiğini ancak son zamanlarda ABD'de sistemin işleyişiyle ilgili ciddi sıkıntılar bulunduğunu dile getiren Şentop, Türkiye'de de sistemin kendisinde, anayasal düzlemde ve kanunlarda zaman içinde değişikliklerin yapıldığını belirtti.

Şentop, "Dolayısıyla yaklaşık 2 sene önce yürürlüğe giren yeni sistemle ilgili zaman içinde ortaya birtakım aksaklıklar çıkarsa bunlarla ilgili gerek Anayasa'da gerek kanunlarda değişiklikler yapılır. Bu da gayet doğaldır. Bütün dünyada böyle, bizde de önceki dönemde böyleydi fakat bugün itiraz olarak ileri sürülen hususların hepsinin isabetli ve doğru olmadığı kanaatindeyim." değerlendirmesinde bulundu.

"İTİRAZLARIN ZAMAN İÇİNDE AZALDIĞINI GÖRÜYORUZ"

İtirazlar isabetli kabul edilse bile bunların anayasal düzlemle değişiklik gerektiren hususlar olmadığına, büyük kısmının uygulamayla ilgili olduğuna işaret eden Şentop, şöyle konuştu:

"Bir kısmı ise belki Anayasa altı mevzuatla yapılacak değişikliklerle düzeltilebilecek hususlardır. Ben doğrudur, yanlıştır, isabetlidir diye bakmaksızın, bütün itirazları dikkate alarak bunu söylüyorum. O bakımdan iki yıl içinde de başlangıca göre önemli mesafeler alındığını söyleyebilirim. Nitekim bu sistemle ilgili zaman zaman birçok anket çalışması da yapılıyor ama sürekli olarak bunu iki yıldan fazla bir zamandır düzenli olarak takip eden ve ayrıntılı anketler yapan firmalar da var. Bunlara baktığımızda aşağı yukarı son üç aylık bir dönem içinde başkanlık sistemiyle ilgili desteğin kamuoyunda da arttığını söyleyebiliriz. Bu detayların tamamını vatandaşımızın bilmesi mümkün değil. Bir kafa karışıklığı oluyor. Ayağı taşa takılsa bazı arkadaşlarımız ‘Vay başkanlık sistemi geldi, onun için ayağım taşa takıldı.’ diyorlar.

Bu, acaba bir sorun varsa sistemden mi kaynaklanıyor, uygulamadan mı ya da başka birçok şart, konjonktür, husus var, bunlandan mı kaynaklanıyor? Bu analizi herkesin çok detaylı olarak yapmasını beklemek mümkün değil.

Genel olarak baktığımızda son yapılan çalışmalarda parlamenter sistem, başkanlık sistemi oranlarının hemen hemen birbirine eşit olduğu gözüküyor. Bu da şunu gösteriyor: Sistem yeni olduğu zaman birtakım alışkanlıklar vardı uygulamayla ilgili, beklentilerle ilgili. Bunlarla uygulama arasında tam bir kesişme olması için zaman gerekti. Başlangıçtaki şikayetlerin, itirazların, sistemle ilişkilendirilen itirazların zaman içinde azaldığını görüyoruz. Ben, zaman geçtikçe sistemle ilgili hususlarda gerek iyileştirmeler yapılmak suretiyle gerekse sistemle alakalı olan ve olmayan sorunların birbirinden ayrıştırılması noktasında daha fazla mesafe alınacağını, daha objektif, soğukkanlı değerlendirmeler yapılacağını düşünüyorum."

"DEVLETİ TAHKİM ETME ZARURETİ ORTAYA ÇIKTI"

Mustafa Şentop, tartışmaların bir fotoğraf karesi üzerinden değil, film şeridi üzerinden yapılması gerektiğini dile getirerek, "Yani buraya nasıl geldiğimizi bilirsek, buraya kadar uzanan çizginin nasıl ve hangi açıyla geldiğini bilirsek devamı konusunda tahminde bulunabiliriz ama sadece bir fotoğraf karesi üzerinden değerlendirme yapmak, nokta üzerinden değerlendirme yapmaktır, bir çizgi üzerinden değil." dedi.

Bir gün "Madem öyle, biz de başkanlık sistemine geçelim, biz bunu arzu ediyoruz." diyerek başkanlık sistemine geçilmediğinin altını çizen Şentop, şunları ifade etti:

"15 Temmuz’da yaşanan hain darbe teşebbüsü göstermiştir ki 'Türkiye'de ne kadar mesafe alınırsa alınsın, bu darbeci, vesayetçi anlayış ne kadar geriletilmiş olursa olsun, bu konuda daha muhkem, anayasal, sistemik düzenlemeler yapılması gerekiyordu' düşüncesi ortaya çıktı. Yani devleti tahkim etme zarureti ortaya çıktı 15 Temmuz'dan sonra. Bir kere en yakından başlayarak gidiyorum. 15 Temmuz öncesi ve sonrası siyasetin, devlet algısının aynı olmayacağını söyledik ve 15 Temmuz bunu bize göstermiştir. Devlet, sadece fiili yani defakto olarak değil, dejure olarak da bu vesayetçi, darbeci anlayışlara karşı tahkim edilmeliydi. Bu da ancak sistem değişikliğiyle olabilir."

"SİSTEM TARTIŞMALARI VE ARAYIŞLARI BİRÇOK BAŞKA ÜLKEDE DE VAR"

TBMM Başkanı Şentop, Türkiye’de vesayet ve darbeci anlayışın parlamenter sistemin işleyişinden, parlamenter sistemin yapısından kaynaklanan istifade noktaları olduğuna işaret ederek, 28 Şubat ve 12 Mart'ı örnek gösterdi.

"Yeni sistemde halkın doğrudan hükümeti seçeceği bir düzenlemeye geçtik." diyen Şentop, 2012'de AK Parti'nin Anayasa Uzlaşma Komisyonuna başkanlık sistemi önerisini getirdiğini ve daha önce bu konunun gündeme geldiğini anımsattı.

Türkiye'nin, sistem değişikliğine durup dururken, bir fantezi olarak veya ayakları yere basmayan bir tartışma içinden gelmediğini vurgulayan Şentop, "Bunun tarihi temelleri var, tartışmaları var, hem teorik bazlı tartışmaları var hem de Anayasa değişikliği anlamında yaşamış olduğu süreçler var ve bu süreçler bizi başkanlık sistemine doğru adım adım getirmiş. Bu bakımdan bundan sonrasına dair sistem tartışmalarını çok isabetli bulmuyorum, tarihi arka planı dikkate almadığı için isabetli bulmuyorum." görüşünü paylaştı.

Şentop, herkesin farklı sistem önerebileceğini ancak Türkiye'nin bu sistemi gereklilik varsa iyileştirmesinde, daha da güçlendirerek devam ettirmesinde zorunluluk olduğu kanaatini taşıdığını dile getirdi.

Dünyada da güçlü hükümet sistemlerine ihtiyaç hissedilen bir ortam bulunduğuna dikkati çeken Şentop, "Birçok ülkede bu salgın süreciyle ilgili başarısızlığın temelinde yatan husus, güçlü politikalar ve kararlar uygulayacak hükümetlerin bulunmamasıydı. Bu sistem tartışmaları ve arayışları birçok başka ülkede de var." diye konuştu.

Şentop, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, iç tüzük ve bağlantılı mevzuatı yeni sisteme uygun hale getirmek gerektiğini söyleyerek, "Önümüzdeki yasama yılında inşallah belki bunlar konuşulacaktır." dedi.

Son dakika... Meclis Başkanı Şentop duyurdu 44 koronavirüs vakası tespit edildi

Bir gazetecinin, Meclisteki koronavirüs vakalarına ilişkin sorusu üzerine Şentop, TBMM'de bugüne kadar 23 bin 310 test yapıldığını söyledi. Şentop, sürüntü testlerinin analizinin son zamanlarda Meclis hastanesinde yapıldığını ifade etti.

Günlük test sayısının 500'ün üzerinde olduğunu ve Türkiye genelindeki testlerin yüzde 1,5'inin sadece TBMM'de gerçekleştirildiğini kaydeden Şentop, şöyle konuştu:

"Fazla test yaptığınız zaman da fazla vaka tespiti ihtimali artıyor. Bu kötü bir şey değil. Tespit edilmesi lazım ki müdahale edilebilsin, kontrol altına alınabilsin ve bulaşma ihtimali azaltılsın. Burada test yapılırken sadece kendi personelimize, milletvekili arkadaşlarımıza test yapmıyoruz. Onların yakınlarına da test yapıyoruz. Şu anda evde takip edilen vaka sayısı 32, hastanede tedavi gören bir, dün itibarıyla yeni tespit edilen 2 personelimiz var. Evde takip edilen milletvekili sayısı 5, hastanede tadavi gören de 4 milletvekili var. Toplam 44. AK Parti Grup Başkanvekili Akbaşoğlu ile ilgili gelişmeler de olumlu. Kendisi solunum cihazından ayrıldı. Olumluya doğru gidiş var. İnşallah kısa zaman sonra kendisini aramızda göreceğiz."

SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ

Mustafa Şentop, "Türkiye'deki sistem değişikliğine 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin mi neden olduğu" sorusuna, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimini, hükümet sisteminin değişikliği sebebi olarak göstermediğini söyledi.

Geriye dönük birçok sebebin olduğunu, en yakın zaman diliminde 15 Temmuz olmasından dolayı oradan başladığını belirten Şentop, ancak 15 Temmuz'un, hükümet sistemi değişikliğine ilişkin desteği artırdığını söyleyebileceğini ifade etti.

Sistem değişikliğini siyasi gelenek olarak uzun süredir savunduklarını ifade etmeye çalıştığını dile getiren Şentop, şöyle devam etti:

"Bunun daha geniş bir kitle tarafından görülmesine, bizim gerekçelerimizin haklılığının ortaya çıkmasına bir delil olarak 15 Temmuz'u söyledim. Yani 15 Temmuz, hükümet sistemi değişikliliğinin gerekliliğini bir kez daha gösteren olaydır. Parlamenter sistem bizde vesayetçi, kayıt dışı siyaset odaklarına siyaseti maniple etme imkanı sağlayan bir zemin sunuyor. 28 Şubat'ta bunu gördük. Yine bunu 12 Mart 1971'de gördük. Daha çok örnek verebilirim. Parlamenter sistemde siyasete dışarıdan müdahale etmek isteyenler, hükümetin parlamento içi dengelere bağlı olmasını bir fırsat olarak görmüşlerdir. Çeşitli şekilde bu dengeleri değiştirdiklerinde hükümet düşürüp hükümet kurdurabilmişlerdir. Vesayet odaklarına karşı yürütülen mücadele siyasetin alanının genişletilmesiyle başarı kazanmıştır. Fakat bu fiili bir durumdur. Bunun bir sistemik değişikliğe kavuşturulması anayasal düzlemde gerekliydi. Bu gerekliliği biz 2017'deki referandumdan 5 yıl önce somut bir teklif vererek ortaya koymuşuz. Daha öncesinde de dile getirilmiş bunlar. Sonuç itibarıyla 15 Temmuz'da gerçekleşen şey, bir kez daha bu sistem değişikliğinin gerekli olduğunu göstermiştir. Bu bir ihtiyaçtı. 15 Temmuz, bu ihtiyacı bir kez daha gözler önüne sermiştir."

TBMM Başkanı Şentop, anayasaların hepsinin darbe dönemlerinde yapıldığının altını çizerek, 1982 Anayasası'nın, Forum dergisinin 1980 yılındaki anayasa önerisi metninden istifade edilerek hazırlandığını söyledi. Şentop, şöyle konuştu:

"Askerler gelip de bir anayasa hazırlamamışlardır. Hatta 1960'ta darbeyi yapanlar o dönemde İstanbul'dan bilim heyetini çağırıyorlar, gelen heyetin elindeki dosyayı bir anayasa metni olarak değerlendiriyorlar. Ama heyet 'Elimizde bir şey yok, oturup çalışacağız' dediğinde Milli Birlik Komitesi üyeleri sukutuhayale uğruyorlar. Çünkü askerlerin elinde bir anayasa yok, yine bunu yapanlar siviller. Dolayısıyla darbe dönemlerinde yapıldığı için anayasaları kategorik olarak eleştirmek ayrı bir şey ama bu anayasaların tüm maddeleri yanlıştır, sakattır, toptan çöpe atılmalıdır da diyemeyiz. Maddelerin bir kısmının tarihi arka planı vardır. Yaşanmış hukuki, siyasi tartışmalarla bağlantısı vardır. Dolayısıyla 1961'deki anayasadan 1982 Anayasasına, oradan 2017 yılına bir çizgi çekerken bu realitenin yani parlamenter sistemde aksaklığın olduğuna dair realitenin, Cumhurbaşkanlığının hukuki yetkilerinin ve siyasi meşruiyetinin güçlendirilmesine dair bir zaruretin aslında başkanlık sistemine karşı olan kesimlerce hazırlanan bu anayasalarda kabul edildiğini ifade etmeye çalıştım. Eski bir söz 'Gerçek haklılık, hasmınızın dahi ikrar ettiği, kabul ettiği haklılıktır' der. Dolayısıyla başkanlık sistemine karşı olan çevrelerin bile kabul ettiği bir boşluk var Türkiye'de, o da parlamenter sistemdeki boşluk. Bunlar da Cumhurbaşkanının yetkilerini artırma suretiyle başkanlık sistemine yaklaşan bir sisteme doğru adım atmaya kendilerini mecbur hissetmişlerdir. Türkiye'nin anayasa değişikliği tarihlerini izlediğimizde bu çizgi bize başkanlık sistemini mecburi istikamet olarak gösteriyor."

AYASOFYA'NIN CAMİYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ

Mustafa Şentop, Atatürk'e yönelik son günlerde yapılan eleştirilere yönelik soru üzerine, özellikle sosyal medyanın birçok şeyi görünür hale getirdiğini söyledi.

Sosyal medyada dine hakaret edenlerin, Hz. Muhammed'e hakaret edenlerin de bulunabildiğine işaret eden Şentop, şöyle devam etti:

"Objektif bakacak olursak bunların kıymeti nedir, ağırlığı nedir, toplumsal olarak ne kadar bir kesim içerisinde vardır diye baktığımızda aslında Türkiye'de kriminal vakalar olduğunu, polisiye olaylar olarak dikkatimizi çekecek olaylar olduğunu, siyasi bir görüş, fikri bir tez olmadığını görebiliyoruz. Bu anlamda Türkiye'de böyle bir mesele olmadığını görüyorum. Ayasofya'nın açılışı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e karşı bir hareket değildir. O günün şartlarında Ayasofya'nın müze haline çevrilmesinin kendi içinde birtakım gerekçeleri vardır. Onları bugünün kriterleriyle değerlendirmek doğru değildir. Bugün açısından da Ayasofya'nın müzeden ibadethaneye çevrilmesi, cami olarak açılmasının haklı gerekçeleri vardır. Bu o döneme karşı gerçekleştirilmiş bir hamle değildir. Bunu böyle görenler, Türkiye'yi, devletimizi tanımıyor demektir. Tamamen bunlar basit, manipülatif tartışmalar. Böyle bir sorun yok Türkiye'de. Hilafet tartışması da tamamen gereksiz bir tartışmadır. Hilafet, bir kavram olarak bu şekilde suistimal edilecek, magazinel olarak değerlendirilecek bir husus değil. Bunu ortaya atanlar da dikkate alınmayacak derecede az bir kesimdir."

27. Dönem, 2'nci ve 3'üncü yasama yıllarına yönelik değerlendirme toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Şentop, erken seçim ile ilgili tartışmaların, sistem değişikliğinin farkında olmayan kişilerce üretildiğini söyledi.

 

Şentop, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin bir özelliğinin de erken seçimi çok zorlaştırması olduğunu belirterek, bunun parlamentonun nitelikli çoğunluğu olan 5'te 3 milletvekilinin kararıyla ya da Cumhurbaşkanının kararıyla alınabileceğini kaydetti.

 

 

"Cumhurbaşkanı niye bu kararı alsın?" diyen Şentop, "Eğer Cumhurbaşkanı önünde iki yıl varken tekrar aday olup bu kararı alacaksa halk kendisine, 'İki yılın zaten vardı, neden kendi süreni kısaltıyorsun' diye sormaz mı? Bunları erken seçim tartışmalarının abesliğini anlatmak için söylüyorum. Erken seçim kararı alabilmek hukuken mümkündür fakat çok çok zordur. Yeni sistemin özelliği blok halinde 5 yıllık bir dönemi kullanmasıdır. Bu temel üzerinden hareket eder yeni sistem. Yaşanan tartışmalar Türkiye'de bir sistem değişikliği olduğunun tamamen farkında olmayan kesimlerce yapılan abes tartışmalardır." diye konuştu.

 TBMM Başkanı Şentop, FETÖ ile mücadelenin hukuk düzeni içerisinde yürütüldüğünü vurguladı.

 Türkiye'de iddia edildiği üzere siyasi ayakla ilgili sürecin farklı yürütülmesini isteyenlerin, "Bunu savcılar, hakimler, mahkemeler yapmasın, Mecliste araştırma önergesiyle yapalım." diyenlerin olduğunu ifade eden Şentop, şunları söyledi:

"Peki askeri ayak, TSK'deki ayak, emniyetteki ayak Meclisteki komisyonlar aracılığıyla mı çözüldü? Siyasi ayakla ilgili süreci neden yargının yürütmesini beklemiyoruz? FETÖ'nün ne ayağı varsa, bugüne kadarki süreci yargı nasıl yürüttüyse siyasi ayakla ilgili de bırakın savcılar yürütsün. Bir şekilde siyasetin bir tarafında bulunup da mahkum olanlar, soruşturulanlar var. Müsade edelim, diğerleri gibi bunu da yargı yürütsün. FETÖ'nün siyasette bağlantılı olduğu hususlar mutlaka vardır ama 'TSK içinde, emniyet içinde, yargı içinde olduğu gibi ve olduğu kadar siyasette de bunlar vardır' diye düşünürsek hata etmiş oluruz. Çünkü FETÖ'nün yapılanması ve faaliyet şekli siyaset içerisinde bir faaliyet, bir siyasi faaliyet değil. Böyle olmuş olsa gider bir parti kurarlar. Ya da bir siyasi parti bütününe entegre olup bir çalışma yürütürlerdi."

 "Türkiye'de 1961 Anayasası döneminin yürürlüğe girmesiyle başlayan bir süreç var. 27 Mayıs'la beraber ortaya çıkan bir tablo bu. Tabiri caizse iktidar alanı ikiye ayrılmış. Bir siyasi seçimle gelen iktidar alanı var, bir de seçime ihtiyacı olmayan bir iktidar alanı var." diyen Şentop, şöyle devam etti:

"Bizim vesayetçi yapı dediğimiz yapı işte bu. Seçimle oluşan iktidar; hükümet, bakanlar, vesaire bir iktidar var. Gerçek iktidar bu mudur, yoksa bürokratik iktidar mıdır? Bu tartışmalar 1960'lı yılların ortalarından itibaren var. Siyasi partiyi savunan, 'milletin önüne çıkalım, programımızı sunalım, desteğini alalım ve Türkiye'yi öyle yönetelim' diyenler var ama 'arkadaş seçimi kazansan da hükümet olsan da ülkeyi sen yönetemiyorsun. Esas iktidar bürokratik iktidardır. Yargı içinde, üst bürokrasi içinde, TSK içindeki yapılar esas kararı alıyor. Gerçek iktidarı elde etmeliyiz' deyip 9 Mart'ta darbe için hazırlık yapan ekip, bu ekip. FETÖ esasen siyaset içinde iktidar olmayı değil de Türkiye'de gerçek ve kalıcı iktidar olarak görmüş olduğu bürokratik iktidarı, yargı iktidarını, silahlı kuvvetler içindeki iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen bir yapıdır. Siyasetle alakası şöyle olmuştur; kim iktidar olacaksa, olabilecekse onunla yakın ilişki içinde bulunmak şeklinde olmuştur. FETÖ önemli elemanlarını bir siyasi parti içerisine koyarsa o siyasi partiyle yakınlığı sebebiyle o partinin iktidar olmaması durumunda kaybedecektir. O ise her zaman kim iktidar olursa olsun kazanmayı hedefleyen bir yapıdır. Dolayısıyla onun bürokrasiyi ele geçirme hedefi vardır ama siyaseti ele geçirme hedefi yoktur. Bu işi yargıya bırakalım. Bu hain terör örgütü ile bir şekilde bağlantısı olan, onun suç işleme iradesi çerçevesinde eylemlerine iştirak eden kim varsa er ya da geç ortaya çıkacak ve gerekli cezayı alacaktır. Son FETÖ'cü temizlenene kadar bu mücadele devam edecektir."

Şentop, tüm partilerin desteğiyle Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağını ortadan kaldıran önemli bir yasal düzenleme yaptıklarını anımsatarak, milletvekillerine teşekkür etti.

 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TARTIŞMALARI

TBMM Başkanı Şentop, İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin tartışmalar konusundaki soru üzerine, bu konudaki değerlendirmeyi TBMM Başkanı olarak değil akademisyen kimliği ile yapmayı tercih ettiğini söyledi.

Türkiye'de birçok tartışmanın ölüm kalım tartışması haline getirildiğine işaret eden Şentop, bu şekilde konuların içinden çıkılamayacağını, meselelerin daha soğukkanlı ve objektif şekilde tartışılmasının doğru olacağını dile getirdi.

Siyaset, futbol ve dinin herkesin uzmanlık alanı gibi göründüğünü ifade eden Şentop, şunları kaydetti:

"Bir futbolcu topa sol ayağı ile vurduğu için sonuç alamadı, acaba sağ ayağı ile vursaydı sonuç alınabilir miydi? Bu tartışma içinden çıkılmaz bir tartışma ama üzerinde saatlerce konuşulabilir çünkü ölçüsü, kriteri yok. Siyaseti böyle yapmamalıyız. Siyaseti bence somut kriterler, ölçülebilir şeyler üzerine oturtmamız lazım. Diyelim ki kadın cinayetleri arttı. Bunun sebebi İstanbul Sözleşmesi midir? Bunu nasıl ispat edebiliriz? Eğer öyleyse hakikaten o sözleşmenin üzerine gidelim. Ya da 'toplumsal yapımıza, aile kurumumuza bu sözleşme zarar veriyor'. Var mıdır, yok mudur? Varsa ne kadar vardır, miktarı, ağırlığı nedir? 9 sene önce imzalanmış bir sözleşmeden, insanların kalkıp da birbirine sövecek kadar tartışmayı bir noktaya taşımasını da ayıp ve yakışıksız buluyorum."

AK Parti iktidarlarında kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik birçok adım atıldığını vurgulayan Şentop, şöyle devam etti:

"Bu İstanbul Sözleşmesi ile bağlı bir husus değil. Hukuki düzenlemelerle beraber fiziki şartlarla ilgili düzenlemeler yapılmıştır. 'Sözleşme kalkarsa kadına şiddet artar' ya da 'sözleşme kalkmazsa kadına şiddet artar' ya da 'aile yapısı bozulur' demek yanlıştır. Etkisi var mıdır, yok mudur bunun tartışması yapılabilir. Uluslararası sözleşmelerin doğrudan bizim hukuk sistemimizde, uygulamamızda, sosyal hayatımızda bir etkisi yoktur.

Bu konuyla ilgili zaten kanun var. Dolayısıyla aksayan, itiraz edilen yönler varsa bunlar kanunda yapılacak değişikliklerle giderilebilir, uygulamada yapılacak değişikliklerle giderilebilir. İstanbul Sözleşmesi'nde Avrupa merkezli bir hak anlayışı var, paradigması var. Bunun içerisinde de kadın haklarıyla ilgili bir paradigma var. Bu paradigmanın bazı unsurları evrensel, buna itirazımız yok ama bazı unsurları ise Batı Avrupa'nın kültürel unsurları. Avrupa, bu paradigmayı evrensel bir paradigma olarak dayatıyor bütün dünyaya. Bu birçok uluslararası sözleşmeye, mahkeme kararlarına ve siyasi kararlara da yansıyor. Evrensel olan, bütün dünyanın ittifak edeceği hususlar üzerinde mutlaka mutabakat sağlanmalıdır. Ama Avrupa kültürünün yansıması olarak ortaya çıkan bazı hususların, gerek insan hakları gerekse kadın hakları bağlamında ayrıca tartışılması lazım."

Kadına şiddet konusunda Türkiye'nin çok adım attığına dikkati çeken Şentop, "İstanbul Sözleşmesi'nin de buna katkısının olduğunu düşünüyorum. İtiraz edilen, aksayan yönlerin olması halinde bunların kanunla ilgili mevzuatlar üzerinden değerlendirilebileceği kanaatindeyim. Bu anlamda sözleşmeden çıkmayı zorunlu kılan bir durum olduğu kanaatinde değilim. Akademisyen olarak kanaatim budur." dedi.

 

HDP'Lİ MİLLETVEKİLLERİN DOKUNULMAZLIĞININ KALDIRILMASINA İLİŞKİN FEZLEKE

Şentop, HDP'li iki milletvekilin dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin fezlekelerle ilgili soruyu yanıtlarken, Mecliste birçok dosyanın bulunduğunu, şiddet olayına ilişkin dosyanın farklı bir mahiyet taşıdığını söyledi.

Milletvekili arkadaşlarının da HDP Mardin Milletvekili Tuma Çelik'in yargılanmasının önünün açılması yönünde karar verdiğine dikkati çeken Şentop, "Yaşadığımız sosyal problemlerin sebepleri keşke uluslararası sözleşmelere ya da kanunlara bağlı olabilse de değiştirip çözebilsek. Bazı problemlerin birçok boyutu var. Kadına şiddet konusunun bir mazeretinin, gerekçesinin, sebebinin olabileceğini düşünen hiç kimse yoktur. Bu konuda kararlı bir mücadele yürütülmelidir. Kadına şiddet ayıptır. Sadece bizim değil birçok toplumun da ayıbıdır. Hukuk sistemimizin, devletimizin yapılması gerekeni en hassas şekilde yapması gerektiği kanaatindeyim. Sözleşmeler, kanunlar, bunların hepsi birer araçtır. Bunlardan hangisi ileri sonuç veriyorsa onu seçebiliriz." diye konuştu.