Siyaset TBMM Başkanı Mustafa Şentop: Geniş kapsamlı toplantılar yapacağız

TBMM Başkanı Mustafa Şentop: Geniş kapsamlı toplantılar yapacağız

04.12.2020 - 18:57 | Son Güncellenme:

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, "1921 Anayasası'nın yüzüncü yılı olarak Ocak 2021 sonunda yine bir toplantı yapacağız. İstiklal Marşı'nın kabulünün yüzüncü yılı münasebetiyle 12 Mart'ta geniş kapsamlı toplantılar yapacağız. Bu şekilde 2023'e kadar bu çalışmalar devam edecek." dedi.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop: Geniş kapsamlı toplantılar yapacağız

Başkan Şentop, TBMM Tören Salonunda düzenlenen, "TBMM'nin Açılışının 100. Yılında Milli Egemenlik ve Temsil Uluslararası Sempozyumu"nun açılış konuşmasını yaptı.

Haberin Devamı

Sözlerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 23 Nisan 1920'de ilk konuşmacı ve en yaşlı milletvekili olan Sinop milletvekili Şerif Bey'e ait konuşmayı okuyarak başlayan Şentop, "Meclisin açılışı bu ifadelerle gerçekleşmiş" değerlendirmesinde bulundu.

Osmanlı Devleti'nin 50 yıldan fazla kesintisiz savaşlarla, Anadolu'nun bir kısmına sıkışmış vaziyette, uzun bir dünya harbinden mağlup edilerek çıkmış bir devlet olduğunu, bu şartlar altında TBMM'nin toplandığını anlatan Şentop, "mine'l-ezel hür ve ser-azad milletimiz" ifadeleriyle işgale ve bağımsızlığı ortadan kaldıran bu tabloya kesin ve güçlü bir şekilde karşı çıkarak TBMM'nin açılışının yapıldığını anlattı.

TBMM'nin açılışının yüzüncü yılına işaret eden Şentop, 23 Nisan'da bu yüzyılın anlamına yakışan çalışmalar planladıklarını, mart ayından itibaren başlayan salgın şartlarının bu faaliyetleri aksattığını söyledi.

Haberin Devamı

Daha sonra bazı çalışmalardan vazgeçmek zorunda kaldıklarını aktaran Şentop, sempozyumun geniş kapsamlı, uluslar arası katılımlarla gerçekleşeceğini, ancak aynı şartlar devam ettiği için daha fazla ertelemeyi doğru bulmadıklarını bildirdi.

Şentop, 19 Mayıs 2019 ile başlayan 29 Ekim 2023'e kadar devam edecek dönemin, birçok önemli tarihi olayın yüzüncü yılı olacağını belirterek, "1921 Anayasası'nın yüzüncü yılı olarak Ocak 2021 sonunda yine bir toplantı yapacağız. İstiklal Marşı'nın kabulünün yüzüncü yılı münasebetiyle 12 Mart'ta geniş kapsamlı toplantılar yapacağız. Bu şekilde 2023'e kadar bu çalışmalar devam edecek." bilgisini paylaştı.

Şentop, sempozyumun kalıcı bir çalışma olacağına, bir birikim oluşturacağına inancını ifade etti.

"Bunun neleri değiştireceğini düşünmemiz lazım"

İnsanlık tarihinin zor bir döneminden geçildiğine dikkati çeken Şentop, dünyanın bu kadar küreselleştiği bir ortamda çok daha yıkıcı etkilerin olduğunu söyledi.

Dünyanın önemli bir değişim sürecine girdiği bir noktada salgınla karşılaşıldığının altını çizen Şentop, bu durumun değişim sürecini hızlandırıcı katolizer görevi gördüğünü kaydetti.

Haberin Devamı

Sempozyumun diğer toplantılarının dijital ortamda olacağını bildiren Şentop, "Bugün bir virüsle karşı karşıyayız, ama belki yarın öbür gün başka virüslerle, salgınlarla dünya karşı karşıya kalacak. Bunun nasıl devam edeceğini, ne kadar devam edeceğini ve neleri değiştireceğini düşünmemiz lazım." diye konuştu.

"Bizim de hassasiyetler geliştirmemiz gerektiği kanaatindeyim"

ABD Başkanı Donald Trump'ın seçimiyle ilgili tartışmaların hala devam ettiğine dikkati çeken Şentop, Cambridge Analytica isimli şirketinin Facebook'taki kişisel verilerden hareketle seçmen iradesini manipüle edecek bazı işler yaptığına dair iddiaları hatırlattı.

Daha sonra İngiltere'de Brexit ile ilgili halk oylamasında da bu iddiaların gündeme getirildiğini anlatan Şentop, bunun üzerine İngiltere Parlamentosunda "Facebook'un Brexit'e etkisi" üzerine bir rapor hazırlandığını aktardı.

Kişisel veriler ve insanların oradaki faaliyetleri üzerinden, bireysel ve siyasi karalarının ne olacağı yönünde birtakım tahminlerde bulunma, bunları kullanarak onları bu istikametlerini değiştirme veya bu istikamette hareket etmelerini kolaylaştıracak şekilde verilerle besleme yönünde bir çalışma olduğunu kaydeden Şentop, "Bunun seçmen iradesine ve seçme hakkına etkisi üzerinde yakın zamanda çok ciddi tartışmaların yapılacağını, yapılması gerektiğini düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

Haberin Devamı

Şentop, 20. yüzyılda seçme seçilme hakkı, seçmen iradesiyle ilgili baskı konusu dendiğinde akla ilk devlet otoritesi geldiğini belirterek, "Şimdi siyasi iktidarların da üstünde, onlardan çok daha fazla bu imkanı elinde tutan çok uluslu şirketler var. Bu bağlamda en önemli tartışma konularımızdan birisinin seçme hakkı, seçmen iradesi, bunun manipülasyonuyla ilgili, milli irade, milli egemenliğin nereye evrileceğine dair tartışmalar olacağını düşünüyorum. Bu konuda bizim de hassasiyetler geliştirmemiz gerektiği kanaatindeyim." değerlendirmesinde bulundu.

Salgın nedeniyle dijitalleşmenin isteyerek ve istemeyerek daha fazla kullanılmasına zorlanılan bir ortamda bunulduğunu aktaran Şentop, "Salgın sonrası bunun birçok noktada devam edeceği kanaatindeyim. Bence milli egemenlikle ilgili bir sempozyumda böyle bir konunun dile getirilmesini, bir işaret kabilinden önemli görüyorum." dedi.

Haberin Devamı

"Yumuşak bir kontrolle yönlendirmeye de çalışıyorlar"

Sosyal mecraların, kendilerine göre bir ideolojiye, siyasi görüşe sahip olduğunu dile getiren Şentop, "O görüş istikametinde kendilerini kullanan insanları da belki sert bir kontrolle değil ama daha yumuşak bir kontrolle yönlendirmeye de çalışıyorlar." diye konuştu.

ABD'nin Doğu Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunu kabul etmesi kararını açıklamasının ardından yaşanan olaylara işaret eden Şentop, şunları belirtti:

"Bir İsrail güvenlik görevlisinin, 7 yaş civarında küçük bir çocuğu boğarak öldürdüğü bir video görüntüsü var. Bunun birkaç kere Facebook, Youtube gibi çeşitli sosyal mecralara yüklendiğini fakat bunların çok kısa bir zaman içerisinde silindiğini, gösterilmediğini ifade ettiler. Böyle bir tartışma biraz kenarda kalsa da devam ediyor. Bu çok uluslu şirketlerin, sosyal medya üzerinde hakim olan şirketlerin, İsrail ile ilgili kötü algılama doğurabilecek görüntülerin, yazıların, videoların yayınlanmasını engelleyen bir yaklaşım var. Bu bakımdan artık siyasi propagandaların da büyük ölçüde bu alanlara taşındığını düşünürsek, 'Milli egemenlik ne kadar gerçekleştirilebilir?' bu tartışmayı daha ciddi bir şekilde, derinlikli bir şekilde yapmak mecburiyetindeyiz."

Tarihi olaylara birbirinden bağımsız kopuk olaylar şeklinde bakıldığını dile getiren Şentop, bunların birbiriyle bağlantılı olduğunu fark ederek tarihe bakmanın faydalı olduğunu vurguladı.

Bugünü anlamak ve geleceği tahmin edebilmek için tarihi bütünlük içinde anlamanın önemine işaret eden Şentop, herhangi bir olayı her bireyin farklı yorumlaması ve değerlendirmesi neticesinde farklı anlatımlar oluşabileceğini söyledi.

Tarihi olayları, 100 yıl öncesini değerlendirebilmek için şahitler de olmadığı dikkate alındığında tarihçilerin tahmin yürütmesi gerektiğini ifade eden Şentop, tarihçilerin mümkün olduğunca çok veri toplayarak yeniden bir inşa sürecine girdiğini dile getirdi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bazı arkadaşlarından Meclis-i Mebusan için aday olmalarını ve Mecliste yer almalarını istediğini anlatan Şentop, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekillerinin önemli bir kısmının, 1919 yılı Kasım ayındaki seçimlerle İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'a giren milletvekillerinden oluştuğunu kaydetti.

Mustafa Şentop, "Şüphesiz TBMM'nin 100. yılı önemli bir tarihi dönüm noktası ama bizim gerek parlamento göreneğimiz gerek istişare geleneğimiz gerekse devlet yönetimindeki kurumsallaşmalar, aynı zamanda kural koyan organla yargı organlarının özellikle ayrılması, kural koyucu organlarla otoriteyle yönetim yetkisinin birbirinden ayrılması noktasında tarihimizde çok önemli, dikkate değer ayrıntılar ve uygulamalar var." diye konuştu.

Akademik çalışma alanının hukuk tarihi olduğunu belirten Şentop, "Siyasi Hakimiyetin Kaynağı Meselesi ve Osmanlı Telakkisi" başlıklı makalesinin bulunduğunu söyledi. 

"Magna Carta'da insan haklarından bahsedilmez, erkek haklarından bahsedilir"

Meclis Başkanı Şentop, tarihi olayları bir bütünlük ve akış içinde görebilmenin önemine dikkati çekerek, tarihin, bugünün malzemeleriyle ve bugünün yapılarına benzer inşa edilmemesi gerektiğini vurguladı. 

İnsan hakları bağlamında bugün Magna Carta'ya herkesin atıf yaptığını anımsatan Şentop, "13. yüzyılın başlarında bir belge. Şüphesiz İngiltere tarihi bakımından kıymetli bir belge fakat Magna Carta'da insan haklarından bahsedilmez, erkek haklarından bahsedilir." dedi.

İngilizcede 1597'ye kadar erkek ve kadını birlikte ifade edebilecek bir kelimenin bulunmadığını söyleyen Şentop, bu tarihte insan anlamına gelen "human" kelimesinin kullanıldığını ancak bu kelimenin de köken olarak erkek anlamındaki "man" sözcüğünden geldiğini anlattı. Şentop, "Biz bugünkü insan hakları anlayışı çerçevesi içerisinde, geriye dönüp geçmişi aslında bugünün malzemelerini, kavramlarını, kelimelerini kullanarak inşa ediyoruz bazen. Bu, bir çarpıtma ortaya çıkartıyor tarihi bakımdan o bağlamda." değerlendirmesinde bulundu.

Magna Carta'da 1200'lerin sonlarında sadece "erkek hakları" ilan edilirken gerek Kur'an-ı Kerim'de gerekse Hazreti Muhammed'in Veda Hutbesi'nde "nas" kelimesiyle bütün bir insanlığın kastedildiğini vurgulayan Şentop, Magna Carta'ya ilişkin, "Biz şimdi bugün itibarıyla oradaki erkek haklarını bir insan hakları bağlamı içerisinde ifade ediyoruz." diye konuştu.

TBMM Başkanı Şentop, TBMM'nin 100. yıl bağlamının tarihi akış içinde kavranması gerektiğini kaydederek, "TBMM'nin açılışının, aslında bizim parlamento geleneğimizin güçlü bir örneği olması bakımından da bu akış içinde değerlendirilmesi önemli." ifadesini kullandı.

Bir devletin "monarşi" ya da "cumhuriyet" ile yönetilebileceğini; bu bağlamda Cumhuriyet'in kabulünün, saltanatın kaldırılışıyla gerçekleştiğini anlatan Şentop, "Saltanat, padişahlık, hanedan kalktıktan sonra, aslında 1 Kasım 1922 tarihi itibarıyla Cumhuriyet kabul edilmiştir. İlanı 29 Ekim 1923'te yapılmıştır." dedi.

O gün Sinop Milletvekili Doktor Rıza Nur Bey'in bir önerge vererek "Bu iki hükümet aslında yoktur, tek hükümet vardır. O da Ankara Hükümeti'dir. Gerçekte olmayan İstanbul Hükümeti'ni kaldıralım." dediğini anımsatan Şentop, bu önerge müzakere edilerek, İstanbul Hükümeti'nin yok sayıldığına dair bir karar alındığını anlattı. 

Hukuk reformu, kanunların iktibasıyla ilgili tartışmaların 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren olduğunu aktaran Şentop, "Bazı fikirlerin, çalışmaların gerçekleşebilmesi için onların başka şartlarının da tamamlanması lazım. İşte o şartların tamamlanabilmesi için 20. yüzyılın başlarına gelinmesi gerekiyordu." ifadelerini kullandı. 

"Hükümetlerin oluşumu, parlamento içindeki dengelere çok bağlı"

Türkiye'deki hükümet sistemi tartışmasına da değinen Şentop, 16 Nisan 2017'deki referandumla Türkiye'nin parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçtiğine işaret etti. 

Şentop, 1924 Anayasası ile 1960'a kadar devam eden süreçte, sistemin tam anlamıyla parlamenter sistem olduğunun tartışmalı olduğunu belirterek "1950'den sonra belki bu uygulamanın parlamenter sistem olduğunu ifade edebiliriz. Bizim anladığımız klasik manada parlamenter sistem 1961 Anayasası ile Türkiye'ye gelmiştir." dedi. 

TBMM Başkanı Şentop şöyle devam etti:

"Parlamenter sistemin en önemli problemi, hükümet, yürütmeyi ayrıca halk seçmiyor, halk sadece parlamentoyu seçiyor. Yürütme, parlamentonun içinden çıkıyor. Seçim yaptığınızda hükümet çıkmıyor normal şartlar altında. Parlamento oluşuyor, sonra parlamento, kendi içinden bir hükümet çıkartıyor. Dolayısıyla hükümetlerin oluşumu, parlamento içindeki dengelere çok bağlı. Eğer bu dengeleri dışarıdan yönetebilen bazı siyaset dışı güçler devreye girebilirse o zaman hükümetleri düşürmek, hükümetler kurdurabilmek mümkün hale geliyor. Bunun en bariz örneği 12 Mart'ta yaşandı. O zamanki Başbakan merhum Demirel, verilen muhtırayla istifa etmek durumunda kalıyor. Tamamen teknokratların oluşturduğu hükümetler kuruluyor. Bu hükümetler, Meclis'ten güven oyu almışlar. Çünkü Meclis üzerinde dışarıdan çok ciddi bir askeri vesayet, baskı var. İki yıl Meclis var, parlamento açık ama dışarıdan darbe muhtırasını veren askerlerin kontrol ettiği, yönettiği, telkin ettiği hükümetlerle yönetiliyor. Benzer şeyi 28 Şubat'ta yaşadık." 

Türkiye'nin, darbe, vesayet dönemini yaşarken parlamenter sistem içerisinde, hükümetin parlamento içi dengelere bağımlı olmasının zararlarını çok gördüğünü belirten Şentop, bunun bir süreç olduğunu ifade etti. 

"Cumhurbaşkanımız, il başkanıyken görüşünü almışız"

Türkiye'de 1961'de sembolik yetkileri olan, parlamentonun seçtiği bir cumhurbaşkanı; 1982'de güçlü yetkilerle donatılmış, parlamentonun seçtiği bir cumhurbaşkanı; 2007'de güçlü yetkilerle donatılmış, halkın doğrudan seçtiği bir cumhurbaşkanı modelinin olduğuna işaret eden Şentop, "Bu çizgiyi uzattığımızda, yarı başkanlık veya başkanlık sistemine doğru gidiyor. Başkanlık sistemi tartışmaları, Sayın Cumhurbaşkanımızın aklına gelip de söylemiş olduğu bir şey değil. Kaldı ki o da bunu 2002'de söylüyor." ifadelerini kullandı.

Şentop, 1988'de çıkardıkları Teklif Dergisi'nin, başkanlık sistemiyle ilgili kapağı olduğunu anlatarak "Orada Cumhurbaşkanımız, il başkanıyken görüşünü almışız. Diyor ki 'Başkanlık sistemi, Türkiye için daha iyidir.' 1988'de söylüyor. Bu, bir süreçtir. Bunu sadece 2017 yılında birden ortaya çıkmış, zuhur etmiş bir hadise gibi görürseniz, o zaman dersiniz ki 'Bu yanlıştır, bunu geri döndürelim'." diye konuştu. 

"Tartışılan Anayasa" isimli 1982'de basılmış bir kitabı örnek gösteren Şentop, sözlerini şöyle tamamladı:

"Kitabı hazırlayan, 'Başkanlık, yarı başkanlık' diye bir başlık koymuş. Oraya giriş yazarken diyor ki; 'Son 10 yıldır, Türkiye'de en çok tartışılan konuların başında başkanlık sistemi gelmektedir.' Kitabın baskı tarihi 1982, yazara göre 1972'ye kadar götürüyor bu tartışmayı demek ki. Bunun bir akış içerisinde Türkiye'nin geldiği bir nokta olduğunu düşünürsek, 'Değiştirelim' demek de bir tezdir. Ama bunu bu şekilde bir derinliğiyle kavradığımız takdirde o zaman daha etkili öneriler sunulabilir.

Bu sempozyumun çok faydalı sonuçlar getireceğine inanıyorum. Devletimizin, parlamentomuzun, bilhassa TBMM'nin, aynen Şerif Bey'in ifade ettiği gibi, mine'l-ezel ilel ebed devam edeceğine olan inancımı ifade ediyorum. Yani ezelden ebede kadar devamı yönündeki inancımı ifade ediyorum. O günün zor şartlarında, sadece savaşı yönetmeyen, aynı zamanda bir devlet kuran, büyük Meclis'in başta ilk Meclis Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, onun silah arkadaşları, siyaset arkadaşları, bugüne kadar siyasete, parlamentoya emek vermiş, milletvekilliği, bakanlık yapmış, siyaset görevi içerisinde bulunmuş ve ahirete irtihal etmiş bütün büyüklerimizi rahmetle anıyorum. Hayatta olanlara sağlık, afiyet, uzun ömürler diliyorum."