Kadir İnanır ‘Komiser Şekspir’i anlatırken, kariyerinin zirvesine ulaştığını söylüyor‘Tek eksiğim yalnızlık’Bu filme gidip oyunculuğumu beğenmeyecek bir Hollywood yönetmeninin olacağını sanmıyorum. Robert De Niro’yu koysalar farklı mı olacaktı? Rolün doruğuna çıktım.Nilgün Cerrahoğlu"Soft ve medyatik bir siyasi film" denebilir Komser Şekspir için. Her yaştan, her kesime hitap eden ticari, medyatik bir film yapmış Sinan Çetin. Karınca kararınca bir şeyler de söylemiş (galiba). Söylenenlerin, Türkiye ortamında (gene galiba) bu kadar söylenebileceğine hükmetmiş.
Çetin, eleştiriden çok çift taraflı "tiye almayı" seçmiş. Türkiye’de insan hakları meselesinin içinde bulunduğu durum kadar, "insan hakları müfettişleri" - Avrupalıları - da iğnelemiş. Fazlasında gönlü olsa - "Pamuk Prenses alegorilerine" dalmadan - daha yalın ve vurucu bir film yapabilirdi bu malzemeyle.
Oyuncu kadrosu - Kadir İnanır, Müjde Ar, Okan Bayülgen, Gazanfer Özcan, Özkan Uğur - muhteşem hakikaten. En çok da "farklı bir senaryo geldiğinde kabul etmeyeceğim bellidir" diyen ve belli "kanunları olan" Kadir İnanır’ın bu rolü nasıl kabul ettiğini merak ettim ben. Bir sahnede elbise giydiği için değil. Toplumun "dokunulmaz değerlerine" kendisini bu denli yakından endeksleyen biri olduğu için.
"Şimdiye dek oynadığı rollerden farklı bir rol oynadığını" düşünmüyor Kadir İnanır: "Kitleyi ilgilendirmeyen hiçbir filmde çalışmadım" diyor ve ekliyor: "Filmlerimin % 30’u Danıştay kararıyla oynadı bu yüzden..."
Polisten nasıl bir tepki bekliyorsunuz?
- Hayatımda hiç polis rolü oynamadım. Hep "Rambo", kahraman, kovboy polis teklif ediliyordu. Sürekli reddettim. Bilerek. Polisin öyle olmadığını biliyorum. Acıları, sevdaları, yanlışlıklarıyla sonuçta bizim polisimiz. Amerikalı bunu çok güzel eleştiriyor. Polisin yanlışlıklarını koyuyor. Ama bir başka polisiyle de o yanlışlıkları düzeltmeye çalışıyor.
- Bu dengeyle mi yaklaştınız?
- Bu film polisin de bizim polisimiz olduğunu, gözyaşları, sevdaları ile onların da sıkıntıları olduğunu anlatma şansı çok yüksek bir film.
Ceberrut yapı değişmeli- Ama sondaki mesaj eleştirel yana ağırlık veriyor. Sırtınızı dönüp gidiyorsunuz?
- (Komser Şekspir) oradaki o insanlara sahip çıkıyor anlamında anlatıldı bu. O düşmüş insanların hepsinin bir dramı var. Bu onların da güzel insanlar olduğunu anlatan bir şey... Polisimizin ceberrut yapısından da kurtulması gerekiyor. Artık farklı bir eğitim alıyorlar. Yeni polisle eski polis arasında bir geçiş var. Bizim polisimizin biraz kendisini eleştiren bir yapıyla asla kavga etmeyeceğine inanıyorum. Öyle bir yapı olacaksa da bu tartışmanın, yasak koymadan, polisin halkla sıcaklığını kurma açısından bir köprü görevi göreceğine inanıyorum. Eleştiren polisler olabilir. Olmalı da. Film belki bunun için çekildi...
De Niro benden iyi mi?- Rolü önce Kemal Sunal’ın kabul etmiş olması kararınızda etken oldu mu?
- İsabet Kemal Sunal olmadı dendi sonradan. Çünkü Komser Şekspir o değildi. Salt komedi filmi olarak bakmış olabilirler baştan. Giderek farklı bir boyut gelince - ki Kemal Sunal ben oynarken sete gidip geliyordu: "İyi ki oynamamışım. Çok yorucu bir film bu" diyordu. Gerçekten öyleydi.
- Filmden beklentiniz ne?
- Filmin promosyonu ağızdan ağıza yapılacak. İnsanlar iyi bir film seyrettik diye çıkacak sinemadan. Yabancı kompleksinden kurtulmak gerek. Film ve oyunculukta onların norm ve kalitesinde bir şeyler yapılıyor burada da. Bu filme gidip oyunculuğumu beğenmeyecek bir Hollywood yönetmeninin olacağını sanmıyorum. Robert De Niro’yu koysalar çok mu farklı olacaktı? Rolün doruğuna çıktım ben. Kariyerimde altı çizilmiş bir film bu. Özenle koruduğum filmlerim ve oyunculuğumun son noktası. Hatalarımız yok mu var. Yabancılar iyiyi bulana dek çekiyor. İyi çekilmiş bir filmin maliyeti 50 - 100 milyon
dolar. Bizim ki 1 - 1.5 milyon dolara çıkan bir film. Bu parayla onların tekniğini hemen hemen yakalayan bir film Şekspir.
Cip şoförde- Seren Serengil, Sibel Can; Enver Ören için ellerinden geleni yapacaklarını söylediler. Siz ne yapacaksınız?
- Oraya ilk ben gittim. TGRT bir değişime uğradı. O yeni yapılanmada Marziye, TGRT’nin en çok para kazanan işiydi. Adam da ödül olarak bir cip hediye etti. Cip dünyasındaki en ucuz cip. Şoförüm kullanıyor. Benim cipim var, dünyanın bir numaralı cipi: Toyota Land Cruiser. Japonya’dan özel getirttim. Cipe falan ihtiyacım yok. TGRT ile sonra Derman Bey dizisine başladım. Bölüm başına 70 - 100 bin dolar bütçesi olan bir dizi. Ekonomik krize girince pahalı geliyor, bırakalım dediler. Şimdi ben bir firmayım. Sezonu onlara vermişim. Oyunculuktan başka da bir işim yok. Başlarken 40 bölüm çekecektik. 40 bölümün parasını peşin aldım. Dizi çekilemeyince çekleri de ödeyemiyoruz dediler.
- İleri tarihli çek mi vermişlerdi?
- Evet. Bugün 200 milyarlık çeki karşı tarafa iade edecek adam yok dünyada. Bana ne kardeşim diyebilirdim. 200 milyarlık çeki iade ettim. İstesem o parayı geri talep edebilirdim.
- Bu sermaye dini bir camiadan geliyor. Harcanış şekli o kesimi rahatsız etti. Siz sabah namaz kılmadan sokağa çıkmadığınızı söylüyorsunuz. Helikopterle baklava servisi, dizi ekibine altın takmalar falan... Bu üsluptan rahatsız olmadınız mı?
- Ben başarıya bakarım. Adamın bize olan bu tavrı - setime helikopterle gelip baklava, altın dağıtması - son derece güzel. Çünkü biz yaptığımız işle ona, kanalına para, itibar, onur kazandırdık. Bu bir iltifat, teşekkür biçimidir. Öyle uyguluyordur. Muhataplarımın hayata bakış açılarını tartışmak ya da yargılamak beni ilgilendirmiyor. Belki de 2 milyar dolar ciro yapan bir holdingin batış sebebini 2 çikolata, 3 cipe bağlamak komik.
- Eleştirilen bir zihniyet...
- Herkesin bu yapıyı ya da sistemi beğenip beğenmeme hakkı var. Ben kendi fikrimi söylüyorum. İşin bu tarafı beni ilgilendirmiyor.
- Herkes "Enver Abi" dermiş ona. Yalnız kadınların "abi"si miydi Enver Ören? Sizinle de böyle bir ilişkisi var mıydı?
- Orada çalışan herkes Enver Abi derdi ona... Bir işverenle 2.5 - 3 yıl çalışınca bir dostluk oluşuyor. Yaptığım işi finanse eden bir insan. Zaman zaman buluşuyoruz. Adamın dostluğundan en ufak bir yanlışlık görmedim ben.
El teması severdi...- Nasıl biriydi Enver Ören?
- Çok işadamı tanıyorum. Gayet ciddi ve ceberrut yapıları vardır. Personelleri yüzlerini görmez. Enver Ören gibi tipler de vardır. Hep el temasıyla, sıcak ilişkiler kuran, öyle çocuk ruhlu biriydi o...
- Kadını, erkeği herkesle mi?..
- Kadını erkeği. Mesela elimi tutar hiç bırakmaz yani. Sen benim kardeşimsin. Dünya ahret kardeşimsin. Seni asla benim kanalımdan kimse transfer edemez. Kimin gücü varsa görelim. Sen benim uğurumsun diye... Çok iyi bir dost. Çocuk ruhlu, sevecen böyle bir insan gördüm.
- Sayan, Ergen, Serengil "İhlas Kızları" diye geçiyor şimdi. Bir üslup kimlik gibi onlara yapıştırıldı. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
- Ben onlarla çalışırken işlerimi dışarda yapıyordum. Binayla alışverişim yok. Filmlerimin yapımcısı var. Onlarla muhatabım. Sadece işe başlarken ücreti görüşüyorum. Diğer arkadaşların bina içinde üretimleri var. Yaptıkları işi orada yapıyorlar. Onlar daha yakınlar. Her gün beraberler. Uzun süren bu yakınlaşmalardan doğan dünya beni ilgilendirmiyor. Bana ne. Falanca hanım ya da bilmem nenin patronuyla ilişkilerinden...
‘Yarın ölsem üzülmem...’- Röportajlarınızda hep aynı konular var; bakışlarınızdaki etkileyicilik, maçoluğunuz, toplum değerlerine endeksli yaşam, ilericilik söylemi etrafında bir politika merakı. 30 yıldır Kadir İnanır hiç değişmedi mi?
- Gelen sorunun cevabını veriyorum. İnsanı insan yapan tüm unsurlar da anlatılıyor röportajlarımda. Ama odak noktasısınız ve sizi var eden, Kadir İnanır olarak bu standartta tutan insanların kültürleri, yargılama sürecleri var. Onların dışına asla çıkamazsınız. Çıktığınız zaman terk edilirsiniz.
- Sizin yaşınız ve deneyiminizde, belli yere ulaşmış bir insan niye kalıpları kıramaz? Toplumun empoze ettiği kalıplar niye hayatınıza hükmetsin?
- Öyle bir toplum çünkü bu. Batı’da insanların özel yaşamı kimsenin umurunda değil. Yapılan işe bakılıyor orada. Bizim toplumda normları yıkacak hiçbir şey yapmayacaksınız. İstemiyor bu millet. Bu millet sevdiğini kendi norm ve değerleriyle yaşamak mecburiyetinde kılıyor. Değiştirin de görün bak. Bir tane şey giydim işte. Senaryo gereği...
- Toplum da 30 yılda hiç değişmedi mi?
- Değişmedi. Sosyal standart açısından gelişme var. Ama bu bir süreç. Bu değerler ancak bir 30 yıl sonra demokratikleşme süreci tamamlandığında - ağır bir darbe yemezsek ve dünya karışıp bizi paramparça etmezse - yumuşar diye düşünüyorum.
- Bir iç hesaplaşmanız yok mu? Hayat elimden kayıp gidiyor gibilerden...
- Olmaz mı? Ama mutsuz değilim. İçimde ukde kalan bir şey yok. Yarın öleceğimi bilsem üzülmem. Her şeyin en büyüğü ve güzelini gördüm. Gözüm açık gitmeyecek. Tek eksiğim var: Yalnızlık. Hayatı paylaşacak bir yoldaşım olsun istiyorum. Onu da olsun diye yapmam.
ENTELLEKTÜEL BAKIŞ