Milyonlarca öğrenci ve veli için yaşamlarının en kritik süreci başladı.
Liselere Giriş Sınavı başvuruları 14 Nisan’a kadar devam edecek.
Peki, geçen yıldan bugüne değişen ne var?
Görünen o ki geçen yıl yaşananlardan hiç ders alınmamış!
Adil bir sınav, adil bir yerleştirme ve adil bir kayıt süreci yaşanacak mı?
Çember sisteminden vazgeçildi mi belli değil, vazgeçildiyse, bu kadar kolay gözden çıkartılması, geçen yılki sistemin ne kadar ucube olduğunu göstermez mi?
Başvuru kılavuzu incelendiğinde, hemen hemen her kentteki köklü ve iddialı pek çok okulun yine liste dışı kaldığı dikkat çekiyor.
KKTC, şimdiye kadar çoktan bir üniversite adası olabilirdi ama hâlâ geç kalmış sayılmaz.
Yeter ki onlar ne istediğine, biz de onlardan ne beklediğimize doğru olarak karar verelim.
Büyük hayallerle kurulan üniversitelerin haksız rekabet ortamında yok olmalarını beklemek şu an için en son yapılacak iş olmalı!
KKTC, tıpkı İngiltere gibi bir eğitim adası olabilirdi ama nedense bu, ne bizim ne de onların önceliği oldu.
Türkiye olarak, eğitim konusunda ciddi yatırımlar yaptık, rol modeller yarattık ama devamını getiremedik.
Üniversitelerine hem özerksiniz dedik hem de YÖK’ün boyunduruğu altına verdik.
Bu konuda elle tutulur hiçbir politikamız olmadığı için de tıpkı mehter takımı gibi iki ileri, bir geri gidip geldik.
KKTC’ye gelince, onların da bu konuda ciddi bir dik duruşları olmadı. Hep kolaycılığa kaçtılar. Biz yaptık oldu, dediler. Tıkandıklarında, siyasetçilere sarıldılar. Üniversite sayısının abartılı noktalara gelmesine seyirci kaldılar...
Sportif faaliyetlerde olduğu gibi tüm seçimlerde de önemli olan, yarışın kurallar çerçevesinde, centilmenlik içerisinde geçmesidir. Her yarışın elbette bir kazananı ve kaybedeni olacaktır. Ama çok daha önemli olan, verilen mesajlardır. Bu seçimde de halkımız tüm siyasi partilere çok önemli mesajlar verdi.
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm liderler seçimin galibinin demokrasimiz olduğunu ısrarla vurguladı.
Seçim öncesinde öylesine senaryolar konuşuluyordu ki seçimin yapılmasına bile kuşkuyla bakılıyordu.
Ne oldu?
Büyük bir olgunluk içerisinde gerçekleşti.
El değiştiren kentler oldu, yıkılmaz denilen kaleler yıkıldı ama zerre kadar taşkınlık olmadı.
Kaybedenler “Halkımızın verdiği mesajı aldık” dedi; kazananlar “Bundan sonra icraat zamanı” diyerek sorumluluklarının bilinci içerisinde hareket etti.
Halkımız, her seçimde olduğu gibi, bu son seçimde de tüm siyasi partilere müthiş bir ince ayar verdi.
Bugün, çok özel bir gün ve seçim öncesi, havadan sudan yazılar yazmak, hem yasal bir zorunluluk hem de bir gelenektir.
Seçim günü, seçmeni özgür iradesiyle baş başa bırakmak gerekir. Demokrasinin güzelliği de burada. Kampanyalar yapılır, sözler söylenir, sonrası özgür iradeye kalmıştır.
Siyasetçiler, yaptıklarını, yapacaklarını anlattılar, bize düşen görev de sandığa gitmek, oyumuzu vermek ve çıkan sonucu alkışlamaktır...
Rahmetli Demirel, “Sandık varsa gerisi teferruattır” derdi.
Bazı ülkelere bakınca ne kadar doğru olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Demokrasiyi güçlendirmek, sandığa gitmekle başlar.
Bu yüzden, bu sabah, ilk işimiz, bu kutsal görevi yerine getirmek olmalıdır.
Döviz kurundaki oynamalar, rotayı yurt dışına çevirenlerin gözünü korkuttu.
Peki, tatilden vazgeçerler mi? Kesinlikle hayır.
Bu yüzden, bu yıl, iç turizmde, son yıllarda hiç olmadığı kadar bir hareketlilik yaşanırsa hiç şaşırmamak gerekir.
Peki, iç turizm derken sadece okul ve tatil köyleri mi akla geliyor?
Kesinlikle hayır!
Son yıllarda artan bir şekilde, atıl duran yazlıklar da turizme kazandırılmaya başlandı.
Eskiden, ‘Aman, ben evimde kesinlikle hiç kimseyi istemem’ diyen en titiz yazlıkçılar bile artan aidatlar ve yükselen bakım giderleri nedeniyle yazlıklarını kiraya vermeye başladı.
Yeni eğitim modelimiz belli oldu.
2023 Vizyonu çerçevesinde, 40 dakika ders, 40 dakika teneffüs olacakmış!
Kırk yıllık gazetecilik hayatımda, müfredatın hafifletileceğini, ödevlerin kaldırılacağını, ders sayısının azaltılacağını, teneffüslerin uzatılacağını, en az kırk kere duymuşumdur.
Peki, bütün bunlar gerçekleşir mi?
Bir önceki Bakanımız da, giderayak ödevlerin kaldırıldığını açıklamıştı!
Peki, kaldırıldı mı?
Eğitim gibi çok ciddi konularda, uluorta açıklamalar yapmak ya da pilot uygulamaları görmeden iddialı konuşmak hiç doğru değil!..
Ülke olarak seçimlere kilitlendik ama bir yandan da hayat devam ediyor. Önemli kararlar alınıyor, büyük sevinçler yaşanıyor, mutluluklar, mutsuzluklar yaşanıyor...
Hukuk fakültelerine baraj konusu, yıllardır konuşuluyor ama arkası gelmiyordu.
Görünen o ki, artık finale gelindi.
Bu konuyu, geçenlerde YÖK’ten dinlemiştim, şimdi de TBB Başkanı Metin Feyzioğlu dile getirdi.
Ayrıntıları, önümüzdeki ay, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün açıklaması bekleniyor...
YÖK söylemleri ile Feyzioğlu’nun söylemleri birbiriyle örtüşüyor.
Daha da önemlisi YÖK, Barolar Birliği ve Adalet Bakanlığı belki de ilk kez böylesine önemli bir konuda, ortak görüşü paylaşıyor, ortak heyecan duyuyor.
Peki, artıları, eksileri ne olur?
Kütüphanecilik Haftası da olmasa, kütüphaneleri unutmuştuk.
Kütüphane var da, gideni mi var diyen çok olacaktır. Haklılar da.
Sayısal olarak artsa da yararlanan sayısı yok gibi.
“Dijital Çağ’da kitaba ne gerek var ki, kitap ve kütüphane çağı çoktan bitti” diyenlere önerimiz, kafalarını artık kumdan çıkartıp, dünyada olup bitenleri yakından izlemeleri.
Çağlar boyunca, dünyanın en büyük kütüphaneleri neredeyse, medeniyetin de, gücün de merkezi orası olmuştur.
Örneğin, ABD’nin en büyük kütüphanesi Washington’daki Library of Congress’teki kitap sayısı 162 milyon, İngiltere British Library’de 150 milyon, Kanada Library and Archives Canada’da 54 milyon, ABD New York Public Library’de 53.1 milyon ve Rusya State Library’de ise 44.4 milyon. Türkiye’deki sayı ise 36 milyon civarında...
Harvard Üniversitesi kütüphanesini gezerken, Harvard neden bir numara sorusunun cevabını bulmuştum.
Devasa bir kütüphane ve dolu dolu salonlar gözümü kamaştırmıştı.