Üniversiteleri birbiriyle kıyaslamak için yüzlerce kriter bulabilirsiniz.
Sıralama- larda, hiç dikkate alınmayan, önemli bir kriter daha var ki diğer ayrıntılar arasında kaybolup gidiyor.
Bu konuda pek çok ülkeyi ve üniversiteyi birbiriyle kıyaslayabilirsiniz ama özellikle Harvard ve Boğaziçi örneğini ele aldım.
Avrupa’dan bir üniversite de olabilirdi, örneğin Sorbonne’u da seçseydim değişen fazla bir şey olmazdı.
Harvard, Boston’da, tarihi yapıların yeşilliklerin içerisinde biblo gibi durduğu, müthiş bir kampüse sahip.
Boston, kent merkezinde değil, Cambridge gibi çok daha sakin bir bölgede.
Çevresinde, göğü delen uzun binalar, AVM’ler, restoranlar, dizi dizi mağazalar yok.
Birkaç büyük kitapçı, birkaç
Kural koymaya bayılırız. Her şeyin en iyisini, en büyüğünü, en güçlüsünü, en pahalısını, en zor olanını ister ama iş kendimize gelince koyduğumuz tüm o kuralları altüst ederiz.
Akademik kariyer için çok önemli kriterler getirildi. Örneğin bir iki yabancı dil, uluslararası yayın ve refere, farklı üniversitelere gitme zorunluluğu!
Peki, kural koyucuların ne kadarı bu donanıma sahip?
Ne siz sorun, ne de biz söyleyelim!..
YÖK Başkanı!
Hocalar, sıkıştıkları zaman, “Dediğimi yapın ama yaptığımı yapmayın” derler. Ya da daha fazla üzerlerine gidildiğinde, Tatlıses gibi, “Urfa’da Oxford vardı da biz mi okumadık?” deyip yavuz hırsızı oynarlar.
Haklı olup olmadıkları ayrı bir tartışma konusu ama eğer bir “dayatma” içerisine giriliyorsa, ne kadar haklı olursanız olun, o kurala siz uymuyorsanız bile, sizin göreve getirdiklerinizin uyması gerekir ki sürdürülebilirliği sağlansın.
Sözü fazla uzatmadan, gelin, bu konuda ağzı yanan bir araştırma görevlisine kulak verelim:
‘Bugüne kadar hiçbir işimi yarım bırakmadım’ diyen Başbakan Binali Yıldırım, eğitimin siyaset üstü olması gerektiğini ve sorunların çözülmesi için başta hayırseverler ve muhalefet olmak üzerine herkesten destek beklediklerini söyledi
Eğitimin Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri haline geldiğini ve en iyisini yapma konusunda, samimi bir çaba içerisinde olduklarını söyleyen Başbakan Binali Yıldırım, sınavlardan öğretmen atamalarına, proje okullardan tam gün eğitime, son gelişmeleri Milliyet’e değerlendirdi.
Yıldırım, eğitime yönelik vaatlerini abartılı bulanlara, “Bekleyin görün, bugüne kadar, söylediklerimin hep arkasında durdum. Hiçbir işimi de yarım bırakmadım. Tekli eğitimden yabancı dile, 24 kişilik sınıflardan burslara, teknoloji sınıflarından işsizliğe ne söylediysek, hepsini bir bir yerine getirdik, getirmeye de devam edeceğiz” dedi.
Başbakan Yıldırım yeni sınav sistemini eleştirenlere ortalığı karıştırıyorlar diye serzenişte bulunmuş!
Hayret ki hayret.
Belli ki kendisini doğru bilgilen- dirmiyorlar.
Sorun eleştirenlerde değil, sistemi hazırlayanlarda!
Sistem daha açıklanır açıklanmaz revize edilmeye başlandı ve devamı da gelecek.
Söylemlerine gelince!
İşte satır başları ve işte bizim, dip notlarımız:
MEB, birileri kendi- sine Yapboz Bakanlığı dediğinde çok bozuluyor.
Oysa böyle durumlarda, söyleyene değil, söyletene bakmak gerekir.
MEB’in hiçbir kararı yok ki tartışılmasın, revize edilmesin.
TEOG’u bir gecede kaldırdılar, yerine sistem getiremediler.
Revize ettikleri sistemi de sürekli revize etmek zorunda kalıyorlar.
Dün yanlış dedikleri ve kaldırdıkları ne varsa bugün geri getiriyorlar...
Sınavlar, müfredat programı, özlük hakları ve diğer konularda durum böyle de okul isimleri konusunda farklı mı?
Akıllı telefonlar uzun süredir vücudumuzun bir parçası haline geldi.
Onlarsız bir hayat düşünemiyoruz...
Öğrenmek hiç bu kadar kolay olmamıştı.
İki tıkla, istediğiniz bilginin çok daha fazlasına anında ulaşabiliyorsunuz.
Peki, doğru olan bu mu yoksa arada bir durup düşünmek mi gerekiyor?
En son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim:
Teknoloji eğer bu hızla gelişmeye devam ederse bir süre sonra, bizim yerimize düşünen, karar veren yapay zekâlı ürünlerin kuklaları haline geleceğiz.
Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı işgücü piyasası araştırması yapılmış. Araştırma, üç yılda 3.2 milyon gencin işe girmesinde yol haritası olacakmış!
Bu gerçekse, kesinlikle yakında seçim var demektir!
Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından yaklaşık 100 bin iş yerini ziyaret ederek gerçekleştirilen “İşgücü Piyasası Talep Araştırması”nda dikkat çeken bazı başlıklar şöyle:
- İŞKUR’a kayıtlı 1 milyon 111 bin işyerinde 10 milyon 242 bin çalışanın yarısı imalat ve ticaret sektöründe çalışıyor. Çalışan her dört kişiden üçünün erkek olduğu gözleniyor.
(Kadının yine adı yok!)
- En fazla ihtiyaç olan mesleklerin başında, satış danışmanı, büro elemanı, temizlik görevlisi, garson, beden işçisi, şoför-yük taşıma, işletmeci, makineci (dikiş), güvenlik görevlisi, muhasebeci geliyor.
(Hemen hepsi de geçici işler!)
- Araştırma kapsamındaki 1 milyon 111 bin işyerinde, 114 bin 227’sinde açık iş bulunuyor.
Süleyman Demirel, yaptığı yatırımlarda en çok açtığı üniversitelerle gurur duyardı.
Kendi adına üniversite kurulduğunda da çok mutlu olmuştu.
Diğer üniversitelerle olduğu gibi SDÜ ile de bağını hiç koparmadı. SDÜ’yü hep yakından izledim.
Gitmeyeli epey bir zaman olmuş ki üniversite devasa boyutlara ulaşmış. Aynı dönemde kurulan 22 üniversite içerisinde ilk 5’e, tüm üniversitelerde de ilk 20’ye girer.
Peki, neden bu kadar etkilendim?
Kampüs alanı ve öğrenci sayısı açısından en büyükler arasında ama onu farklı kılan çok önemli ayrıntılar var.
İşte bazı örnekler: