MEB, YÖK ve ÖSYM boşa kürek çekmenin ötesinde hiçbir işe yaramıyor.
YÖK’ün de MEB’den hiç farkı yok.
Sürekli yaz-boz yapıyor.
Üniversiteye giriş daha önce tıpkı şimdi yapmak istedikleri gibi tek basamaklı ve basitti.
Bugünkü karma karışık hale getiren yine kendileri oldu.
Beş yıl sonra bu tek basamaklı basit bir sınavla olmuyor deyip tekrar bugünkü sisteme dönerlerse hiç şaşırtıcı olmaz.
Deneme yanılma yöntemiyle öğrenme şekli, ilk çağlarda kalsa da, biz hâlâ deneye deneye doğruyu bulmaya çalışıyoruz ki, bunu bile elimize yüzümüze bulaştırıyoruz.
TEOG ve YGS, LYS’de gelinen son nokta, bugünü de aratacak cinsten.
Bir bakanlık düşünün ki yaptığı hiçbir reformun kalıcılığı yok. Neredeyse aldıkları her karar, daha mürekkebi kurumadan değişiyor.
MEB böyle de eğitime yön veren YÖK ya da ÖSYM farklı mı?
Alın birini, vurun diğerine!
Son 10, 15, 20 yılın bakanlarına bakın.
Hiçbiri eğitim kökenli değil.
Olmayabilir ama hiçbirinin Milli Eğitim Bakanı oluncaya kadar eğitimle, uzaktan yakından ilgisi yok.
Bakan oldukları gün eğitimle ilgilenmeye başlıyor, ayrıldıkları günden itibaren de eğitimle ve yaptıkları icraatla ilgili tüm bağlarını koparıyorlar.
Liselere ve üniversitelere giriş sistemi dün olduğu gibi bugün de tartışılıyor.
Merkezi sınavların, liselere girişte kaldırılırken, üniversiteye girişte devam edeceği açıklandı. Birileri için yanlış olan diğerleri için doğru ya da birileri için doğru olan diğerleri için yanlış olabilir mi?
Ankara’daki gelişmelere bakarsanız, yanlışlarla doğrular birbirine karışmış durumda...
Geriye dönüp bakın ve şu soruya objektif bir cevap verin:
Çocuklarımıza en büyük zararı kim veriyor? En büyük kötülüğü kim yapıyor?..
Kabahatliyi hiç uzakta aramayın! Önce devlet baba, sonra da biz ebeveynler. En acı olan da bu kötülükleri, iyilik yapıyoruz sanarak yapmaları!
Son 50 yıldır, eğitim sistemimizi iyileştireceğiz derken daha da içinden çıkılmaz hale getirdik.
Sınavları azaltacağız, dershaneleri kaldıracağız dedikçe, sayılarını artırdık. Eğitim sistemini yazboz tahtasına döndürdük...
Ankara Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsü, yakın tarihimize ışık tutma konusunda müthiş bir performansa sahip.
Prof. Dr. Temuçin Ertan ve arkadaşları, Haymana Belediyesi’nin iş birliğiyle bu yıl 6.’sı gerçekleşen Milli Mücadele Sempozyumlarında Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl kurulduğunu öyle çarpıcı belgelerle ortaya koyuyorlar ki Atatürk ve silah arkadaşlarının önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorsunuz.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Viyana kapılarında başlayan geri çekilişi 12 Eylül 1921’de Haymana’da son buldu. Bu yüzden “Son Kale” olarak anılıyor. Mustafa Kemal’in, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır” dediği topraklarda dün bir gezinti yaptık. 96 yıl öncesine gittik.
Yunan kuvvetleri eğer Haymana’da durdurulmasaydı, Ankara’nın düşmesi işten bile değildi.
Mustafa Kemal’in yeniden savaş alanlarına döndüğü Büyük Taarruz’un “Son Kale”sinden inanılmaz anekdotlarla dönüyorum, ara ara bunları paylaşacağım.
En çok merak ettiğim konu Kurtuluş Savaşı’na dünya basınının nasıl baktığıydı. Çok ilginç tebliğler vardı. Bir öğrenci, Kurtuluş Savaşı mı, Sakarya Savaşı ve dolayısıyla Haymana Meydan Muharebesi mi daha önemliydi sorusunu yöneltti.
Cevap, ilginçti:
Masa başın-dan kurtulup ülke genelinde etkinliklere katılıp, yapılanlara şahit olduğunuzda, kesinlikle çok daha mutlu oluyorsunuz. Ankara’nın ve medyanın gündemiyle halkın gündemi neredeyse taban tabana zıt.
Önceki gün Silivri’de, dün de Haymana’daydım. Silivri’de hazırlıklarına şahit olduğumuz ülkemizin ilk Tarım Koleji’nin açılışındaydım. Haymana’da da Ankara Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsü’nün koordinasyonunda bu yıl 6.’sı düzenlenen Sakarya Meydan Muharebesi ve Haymana Sempozyumu’na katıldık.
Her ikisi de heyecan vericiydi...
Bugün Silivri, yarın da Haymana izlenimlerini paylaşacağım.
Haymana’da, bu ülkenin, mucizevi bir başarıyla hangi zor şartlarda kurulduğunun, Silivri’de de geleceği nasıl yakalanabileceğinin hikâyesini dinledik.
Kimden mi, umut taciri ya da felaket tellallarından değil, bilim insanlarından!..
Aç kalmamak için!
TEOG fırtınası ABD’de her yeri yerle bir eden Harvey Kasırgası’na dönüştü.
Eğitimde taş taş üzerinde bırakmayacak gibi!
Bakan Yılmaz, TEOG’un kaldırıldığını resmen açıkladı.
Peki, yerine ne gelecek?
Şimdilik belli değil.
Bakan Bey, “Bize güvenin yeter” diyor!
Zaten yaptığımız başka bir şey yok ama siz sürekli sistem değiştiriyorsunuz ve her defasında, işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyorsunuz.
Eğitimin lime lime dökülen genelini bırakıp TEOG’a kilitlendik.
Ne güzel!
Çok garip tartışmalar yaşanıyor ama en garibi, TEOG’u getirenlerin ve daha düne kadar anlı şanlı bir şekilde savunanların, acz içindeki durumları.
Bırakın getirdikleri sisteme sahip çıkmayı, tu kaka demeye başladılar.
Yeni sistemi de onlar getirecekmiş!
Sonunun TEOG’dan farklı olmayacağına iddiaya girerim!..
Bugün TEOG’u savunmayanlar, yarın, esen rüzgâra göre, yenisini de yerin dibine sokabilirler!..
“TEOG ya da benzeri sınavların dünden bugüne kalkması mümkün değil. 5 yıl içerisinde kaldırılması düşünülüyor denilip, inandırıcı bir proje ortaya konulsa tamam denilir ama bugünkü koşullarda zor görünüyor. Dünden bugüne olduğu gibi sadece ismi değişir, o kadar...”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TEOG kaldırılacak açıklamasından sonra ortalık yıkılıyor. Herkes telaş içerisinde.
Belli ki bu operasyondan MEB’in bile haberi yok.
Olsaydı, önceki gün “TEOG’da açık uçlu sorular da sorulacak” açıklamasını yapar mıydı?
Velilerin telaşı ise ne zaman kaldırılacağı yönünde, çünkü hemen hemen hepsi çocuklarını kursa yazdırdı, özel öğretmen tuttu ve şimdi önlerini göremiyor.
Oluruna, olmazına geçmeden önce, gelin isterseniz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasına bir göz atalım:
“Ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum. TEOG’un kaldırılması lazım. Biz TEOG’la mı geldik?
Ne TEOG vardı, ne bir şey vardı. Okursun, sene içinde notların bellidir, bu notlarınla beraber yürürsün.