Geçen hafta sonu Gaziantep ve Antakya’ya çok hızlı bir tur yaptım. Gaziantep’in kebapları hala müthiş. Antakya da hiç ondan aşağı değil. Gaziantep tam bir üniversite kenti. Antakya’daki Mustafa Kemal Üniversitesi’nden Antakyalıların bile haberi yok. Gaziantep tam bir müzeler kenti ama ondan daha önemli eserlere sahip Antakya, bu konuda da tıkanmış durumda. Biri ticarette aldı başını gidiyor diğeri olanı da kaybetmek üzere. Her iki kentin şu günlerdeki ortak özelliği ise Suriyelilerin istilasına uğramış olmaları...
Siyasi heyecan yok gibi. Daha önce her iki kentte de Ak Parti vardı. Gaziantep’te başkan benden bu kadar dedi. Antakya’da ise aday gösterilmeyince CHP’ye geçti. Ak Parti’nin her iki adayı da eski bakanlar...
Peki bu iki günlük gezi içerisinde beni en çok etkileyen ne oldu. İlki Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nin 5 yılda gösterdiği müthiş gelişim, ikincisi Gaziantep Üniversitesi’nin Türkiye’nin en fazla yabancı öğrenciye sahip üniversitesi olması, üçüncüsü de Antakya’daki Müze Otel Hilton...
Sit alanı üzerinde ama!
Antakya’da zamanımız azdı. Sadece bir yere gidebilirdik. Tercihimizi, yapımında tam 15 bin ton çelik ve kompozit madde kullanılan Müze Otel
Üniversite hastaneleri, bulundukları üniversiteler için can simidi niteliğindeydi. Ama görünen o ki artık kambur haline geldiler. Daha önceki Sağlık Bakanı ile ciddi sıkıntıları vardı. Yeni Bakan umut verdi. Ancak hala kriz aşılabilmiş değil...
Prof. Dr. Paşa Göktaş, bu konuda, hükümet üyelerine açık bir mektup yazmış.
Sorunun çözüm kaynağı olarak da Başbakan Erdoğan’ı görüyor. Birilerinin, sorunu doğru biçimde Başbakan’a aktarması ve ikna etmesi gerekiyor diyor.
Rektör ve dekanlar da yaşanan çaresizliği çok sık dile getiriyor ama bulundukları makamlar nedeniyle bu kadar net ve açık söyleyemiyorlar. İsterseniz gelin önce Göktaş’ın tespitlerine bir göz atalım:
Taraf değilim
“Üniversite hastaneleri borç ve iflas batağında debelenmeye devam ediyor.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, önceki gece Genç Bakış’ın konuğuydu. Okan Üniversitesi’nde gerçekleşen programda, öğrencilerin sorularını yanıtladı. Onlarla birlikte, Türkiye bir hukuk devleti mi sorusuna hayır oyu verdi. Son yasal düzenlemelere yönelik olarak önemli açıklamalarda bulundu. İşte programdan satır başları:
Veto etmeliydi!
* Cumhurbaşkanı’nın internet yasasını onaylamasına iki cevabım var. Salt hukukçu cevabım Cumhurbaşkanı anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası üst metinlere aykırı olduğunu düşündüğü metni bir kereden bir şey olmaz diye onaylayamaz. Kanun yürürlüğe girmeden düzeltilmesi için Meclis’e göndermeliydi.
* Yurttaş Metin olarak ise elimde bir yaptırım var, o da 29 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı ilk tur seçiminde oyumu kullanmak. Cumhurbaşkanı bu yasanın hukuka aykırılıklarının giderilmesi için elindeki yetkiyi kullanmak zorundaydı. Kullanmazsa ben de bana sistemin verdiği oy yaptırımını buna göre kullanacağım.
* Ben her şeyden önce bir avukatım. İnsanların haklarını savunuyorum. Ama Türkiye’de görevimi rahat yapamıyorum.
* Hiçbir kaydın, kasetin Meclis kürsüsü de dahil olmak üzere,
Büyük kentlerin belediye başkan adayları ile konuşmaya devam ediyoruz. Özellikle de eğitim, bilim, çocuk ve gençlerimiz adına, bugüne kadar neler yaptıklarını, gelecek için neler vaat ettiklerini soruyoruz.
Bu konuda çok gayretliler. Keşke söylediklerinin tamamını olmasa bile bir bölümünü hayata geçirebilseler.
Ankara’dan gelen fotoğraflar cıvıl cıvıl. Belli ki Başkan Gökçek ve o makama aday olan diğer adaylar çocuklar üzerinden ailelere ulaşmaya çalışacaklar. Sadece Ankara adaylarına değil, tüm adaylara şunu özellikle hatırlatmak isteriz!
Önümüzdeki her üç seçimde de, adaylara, daha da artan bir şekilde, bizim için ya da çocuklarımız için ne yaptınız sorusu sorulacak.
Oy verme yaşı 18’e indiği için genç seçmen sayısı çok arttı. Dahası sandığa gitmek için hiç bu kadar hevesli değillerdi. Anne, babalar için de çocuklarının geleceğinden daha önemli bir şey olmadığını özellikle hatırlatmak isteriz...
İşte bu yüzden tıpkı FATİH Projesi’nde olduğu gibi eğitim ve istihdam odaklı projeler çok ses getirecektir.
İktidarın ve mevcut belediye başkanlarının bugüne kadar yaptıkları ya da yapamadıkları ortada, asıl önemli olan bu koltuğa yeni talip olanların ne yapacakları.
İnsan ömrü, 80, 100 yılla mı sınırlı? Biyolojik ömrü bittiğinde, o da ölüyor mu?
Eğer hayata dair geride hiçbir iz bırakmadıysanız, birkaç nesil sonra, bırakın başkalarını torunlarınız bile sizi hatırlamıyor. Yok eğer, öyle ya da böyle yaşama bir damga vurduysanız, yaptıklarınızla binlerce yıl yaşayabiliyorsunuz, hem de tüm tazeliğiyle...
Örneğin dünyaya damgasını vuran dâhileri hatırlayalım. Leonardo da Vinci, Shakespeare, Geothe, Michelangelo, Newton, Einstein, Mimar Sinan ve Atatürk, aradan yüzlerce yıl geçse de, unutuldular mı, unutulabilirler mi? Ya da icatları, eserleri...
Dün, ünlü yönetmen Ertem Eğilmez’in yaş günüydü. Yayın organlarında kendisiyle ilgili ayrıntılı haberler vardı.
Bizim kuşak onun filmleriyle büyüdü. Ve hala da izleniyorlar. Daha da önemlisi patladı, çatladı, izleyici rekorları kırdı denilen Türk sineması, onun ve o kuşağın ürettiği filmlerin yanına bile yaklaşamadı...
Unutulmaz filmler
Ak Parti iktidarının bugüne kadar yaptığı en önemli projelerden birisi de FATİH’ti. Ama uzunca bir süre, hedeflenen ivme yakalanamadı. Hatta unutulur gibi oldu. Fiyasko diyenler artmaya başladı. Bunun en önemli nedenlerinden biri de, her iki yılda bir değişen Milli Eğitim Bakanlarının, projenin önemine Başbakan Erdoğan kadar inanmamaları ve takipçisi olmamalarıydı. Yoksa şimdiye kadar, söz verilen vaatler çoktan gerçekleşmiş olurdu...
Siyaset keşke biraz da projeler üzerinden yol alsa. Başbakan Erdoğan’ın aşağıda özetini çıkarttığımız sözlerinin altına kim imza atmaz ki! Keşke hep bu tonda ve hep yapılanlar anlatılsa, muhalefet de, beğendiklerini alkışlayıp, tıkandığı noktalarda yol gösterse. İşte o zaman, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için sabah akşam kafa yorduklarına daha fazla inanacağız...
Ve tabii eğitime olan bu ilgi, daim olsa!..
Tablet var ama!..
Ankara’da katıldığı tablet dağıtım töreninde konuşan Başbakan Erdoğan, FATİH projesiyle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
İsterseniz gelin önce onlara bir göz atalım, sonra da kafamıza takılan soruları soralım:
Gaziantep’te üniversite sayısı 4’e çıktı. Çiçeği burnunda üniversitelerden biri de Gazikent Üniversitesi olarak kurulan, kurucusu rahmetli Hasan Kalyoncu’nun ismiyle yoluna devam eden “Dinamik Üniversite”...
Niye dinamik, çünkü sadece kampüsüyle değil, akademik kadrosu ve uluslararası yayınlarıyla da en hızlı gelişen birkaç üniversiteden biri.
Giriş puanlarında, bazı bölümlerde, daha şimdiden bırakın vakıf üniversitelerini, en köklü devlet üniversitelerini bile geride bırakmışlar..
Pek çok üniversite gibi, temel atıldığı günden bugüne, gelişmelerini yakından izlediğim için kat ettikleri yolu daha rahat görebiliyorum. 5 yılda 50 bin ağaç dikmişler, bu yıl 50 bin daha dikecekler.
Öğretim üyelerinin yarısı yurtdışı doktoralı. Nasıl ikna ettiler bilmiyorum ama Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden part-time ya da fulltime hocalar transfer etmişler. Öğrenci memnuniyeti ise fazlasıyla yüksekti. Niye buradasınız sorusunun ortak yanıtı, öğretim kadrosu içindi. Yani kurucular gibi, öğrenciler de hocalarıyla gurur duyuyorlar.
Yurtdışında uluslararası tanınmış dergilerde yayınları çıkan ve refere edilen öğretim üyeleri için yapılan ödül törenine katıldık. Kürsüye çıkmayan hoca
Sadece Türkiye’de değil, dünyanın hiçbir ülkesinde, eğitimde taşları yerli yerine oturtmadan, kalkınmayı ve huzuru yakalamak mümkün değil.
Peki, eğitimde başarı nasıl elde edilir?
Her iki yılda bir bakan değiştirerek, sistemi yap-boz, öğrencileri de kobay haline getirerek mi?
Elbette diğer tüm sorunlar çok önemli ama biri var ki en önemlisi o.
Yani her 10 yılda bir değiştirilen öğretmen yetiştirme sistemi.
Eğer bir ülke ile oynamak istiyorsanız, öğretmen yetiştirme sistemini sürekli değiştirin, yeter derler.
Biz de işte aynen öyle yapıyoruz!..