Türkiye’nin Avrupa Macerası, birkaç ay sonra 50. yılına giriyor. Dünyada hiçbir ülke yok ki, bu kadar uzun süre bir kapıda bekletilsin. Peki kabahat bizde mi yoksa onlarda mı? Yumurta-tavuk hikâyesi gibi bu işin içinden çıkmamız mümkün değil. Her şeyden önce her iki tarafın da bu konuda samimi ve kararlı olmadığını peşinen kabul etmemiz gerekiyor. Bırakın önceki hükümetleri, siz şu andaki AKP iktidarının ille de AB’ye girmekten yana olduğuna inanıyor musunuz? AB’yi ağzımıza alacağız da oy kaybedeceğiz diye ödleri kopuyor. Ya muhalefet? Onlar da iktidardan farklı mı?
Bu gidişle, bir 50 yıl daha beklersek hiç şaşırmayalım!..
Marmara Üniversitesi’nde Avrupa Topluluğu Enstitüsü çok önemli bir proje başlattı. Partneri ise Almanya’dan Bremen Üniversitesi.
Projenin adı: Kültürlerarası Avrupa ve Türkiye’nin Katkısı
Projenin amaçları şöyle özetleniyor:
. Avrupa’nın birçok farklı kültürü içeren bir yapıda olması, bu kültürlerin kendi aralarında da çeşitli sorunlar yaşanmasına sebep olabilmektedir. Kültürlerarası Avrupa ideali ile bütün bu farklılıkları bir kap içinde eritebilmek; kendi özelliklerini korurken diğer kültürlerle uyumlu bir şekilde yaşamalarını sağlamak hedeflenmiştir. Kültürümüzün, Kültürlerarası Avrupa idealine nasıl katkılar sağlayabileceğini ortaya çıkarmak projenin en temel amaçlarından biridir.
. İnsanımızın Avrupa’da yeterince bilindiğini söylemek zordur. Ülkemizin bugünkü görünümüyle, tarihiyle ve kültürüyle en iyi şekilde anlatılması projenin bir diğer önemli amacıdır.
. Ülkemizin, Avrupa halkları tarafından doğru ve yeterince bilindiği söylenemez. Türkiye’yle ilgili önyargılar ve yanlış bilgiler AB kamuoyunu çoğu zaman yanlış yönlendirebilmektedir. Bu amaçla AB’nin motor gücü niteliğindeki ülkesi Almanya hedef alınarak, Türkiye’yle ilgili önyargıların sorgulanması sağlanacaktır.
. Türkiye, büyük nüfusu, AB ülkelerine göre düşük kişi başına milli geliriyle çoğu Avrupalı tarafından sorun olarak görülmektedir. Oysa Polonya gibi büyük ekonomileri bünyesine katmış olan AB için Türkiye de bir sorun değil, geleceğin önemli bir parçası olarak görülebilir.
Peki bu amaçlar nasıl gerçekleştirilmeye çalışılacak?
Yaz okullarından karşılıklı ziyaretlere, bilimsel toplantılardan yazılı ve görsel medya desteğine kadar pek çok yol denenecek. Geç kalmış bir çalışma olarak görülse de MÜ, en azından üzerine düşeni yapıyor. Ya diğer kurumlar?..
Nereye ne zaman girildi?
MÜ Avrupa Birliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Muzaffer Dartan, AB hayalimizin gerçekleşmesine canı gönülden inanan ve destek veren bir bilim adamımız. Arkadaşlarıyla birlikte elinden geleni yapıyor. Projenin tanıtım toplantısında “Seneye 50. yılımız doluyor” deyince bu konudaki bizim ve diğer ülkelerin giriş süreçlerini sordum.
Avrupa Konseyi: AB ile organik bağı bulunmayan ayrı bir örgüt olan Avrupa Konseyi, 10 Batı Avrupa ülkesinin imzaladıkları anlaşmayla 5 Mayıs 1949’da kuruldu. Türkiye anlaşmayı aynı yıl imzaladı ve üye oldu.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD): OEEC yerine kuruldu. 14 Aralık 1960’ta imzalanan Paris Sözleşmesi’nde Türkiye kurucu ülke olarak yer aldı.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT): 1973’te toplanan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’yla (AGİK) faaliyet gösteren yapı 1991’de uluslararası örgüt halini aldı ve adı da AGİT olarak değiştirildi. Türkiye, başlangıcından bu yana katılımcı devletler arasında yer almaktadır.
Diğer bekleyenler
AB’ye girişte peki sadece biz mi bekledik? Tabii ki hayır. Ama bu kadar bekleyeni de yok. AB’yi, yani o zamanki adıyla Avrupa Kömür Çelik Topluluğu, sonraki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg kurdu. İngiltere 12 yıl, Danimarka, Portekiz ve İspanya 9 yıl, Avusturya 6 yıl, İsveç 4 yıl, Finlandiya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan da başvuru tarihinden itibaren 3 yıl bekledi.
Özetin özeti: Öğrencilerin neredeyse tümü AB’ye karşı. Niyesi konusunda ise kafalar karmakarışık. En büyük eksiklik bilgi ve güven...