Sadece Doğu ve Güneydoğu’ya değil, ülkemizin her karış toprağına aynı hizmetin götürülmesi gerekir. Ayrıca, götürmek yetmez, takibinin de yapılması gerekir.
Doğu ve Güneydoğu bu açıdan talihsiz bölgelerimiz. Çok adımlar atılıyor ama arkası gelmiyor. Aşağıda iki önemli konuda iki önemli serzeniş var. Nedenleri, niçinleri konusunda ayrıntılı bilgi gelirse onları da paylaşmaya hazırız.
İhmalkârlık mı, keyfiyet mi yoksa iftira mı?..
Köydeki internet?
“Doğu’da bir köyde öğretmenim. Geçen yıl köy okullarına uydu üzerinden internet bağlantısı sağlandı. MEB tarafından. Her bir sistemin 8000 euro’ya kurulduğu söylendi. Ancak okullar kapanmadan internet bağlantımızı kestiler. Ve hâlâ herhangi bir gelişme yok.
Çoğu Doğu’da olmak üzere toplam 5 bin 400 köy okuluna (birleştirilmiş sınıflı) uydu çanak sistemi kuruldu ve her okula 3’er, 4’er tane bilgisayar verildi, Ulaştırma Bakanlığı projesiyle. Bu bilgisayarların da sadece 1 tanesi okullarda kaldı. Gerisi, ilçe milli eğitim müdürlüklerinde kullanmak için geri topladı. Gelelim uydu internete. Geçen yıl yaz tatili döneminde bu çanaklar okulların bahçelerine kurulmuştu. Biliyorsunuzdur, artık okullardaki resmi işlemler, hep
e-okul üzerinden oluyor. Yani internet üzerinden. Bu vesileyle telefon hattı olmayan köy okullarına çanak kurdular. Uydu üzerinden internet verdiler. Ama 2008-2009 öğretim yılının sonuna doğru mayıs ayı başlarında internetleri kestiler. Tüm e-okul işlerimizi ilçedeki internet kafelerden yapmak zorunda kaldık. Kimse de bir açıklama yapmadı, internetin neden kesildiğine dair. Haberlerde, tüm okullarımıza internet getirdik diyorlar ama, bu, gerçeği yansıtmıyor. Ve bu kadar para harcandıktan sonra bu çanakların ne olacağı belli değil. Eski Milli Eğitim Bakanı görevden alınır alınmaz internetimiz kesildi. Bir alakası var mı, yoksa tesadüf mü bilmiyorum.”
Çocuk aşısı
“Sizin, akademisyenlerin sorunlarıyla ilgilendiğinizi biliyorum. Bu yüzden yürüttüğüm bir projede haksızlığa uğramış ve hakları yenmiş bir akademisyen olarak size yazıyorum.
Güneydoğu’da çocukların sağlığını tehdit eden gelişme geriliği, kansızlık ve barsak solucanlarıyla mücadele amacıyla okul sağlık programı yürütüyordum.
2001-2005 yılları arasında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve önceki valinin (Şemsettin Uzun) desteğiyle yürüttüm. Fakat sonraki Vali Yusuf Yavaşcan’ın (haziran ayında merkeze alındı) projeyi soğuk karşılaması nedeniyle 2005 yılından bu yana projeyi yürütemedim.
DSÖ projenin devam etmesi için bir mektup göndermesine ve benim de TÜBİTAK, Sağlık Bakanlığı nezdinde uğraşmama rağmen olumlu bir sonuç elde edemedim.
Sonuçta çocuklar barsak solucanlarıyla enfekte kaldılar ve kansızlık ve gelişme geriliği onları olumsuz etkiledi.
2008 sonunda DPT/SODES’ten 93.000 YTL ve DSÖ’den 2 milyon doz parazit ilacı destek buldum ama vali (Yusuf Yavaşcan) beni proje koordinatörlüğünden uzaklaştırarak çalışmamı engelledi.
Neden olarak benim projeden koordinatörlük ücreti + seyahat + barınma + yemek için aylık olarak alacağım 4000 TL’nin fazla olduğu gösterildi.
Ancak asıl nedenin, ‘çocukların parazitli yaşamalarına, Sağlık Bakanlığı ve Şanlıurfa Valiliği’nin seyirci kaldığını Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı’na şikâyet etmem’ olduğunu valinin ifadelerinden anladım.
Valilik, benim projeden uzaklaştırıldığımı ve projeyi Sağlık Müdürlüğü’nün yürüteceğini söyledi. Böylelikle bir akademisyenin bin bir emekle yazdığı proje, yıllardır biriktirdiği ve ürettiği emek gasp edildi. Yaşadığım hadiseleri DSÖ’ye anlattım. Onlarda 1 milyon dolar değerindeki 2 milyon doz parazit ilacını Türkiye’ye göndermekten vazgeçti. Diğer taraftan, eğitim yılı bittiği için çocuklar parazit yönünden tedavi edilemedi.
Size, yukarıdaki hikâyeyi detaylı olarak anlatan “Güneydoğu Anadolu Sağlık Programı Öyküsü“ adlı kitabımı kargoyla göndermek istiyorum. Doç. Dr. Mustafa Ulukanlıgil”
Özetin özeti: Bir de açılım bakanlığı kurulsa ne iyi olur. Verilen sözlerin havada kalmaması, yatırımların takibi ve devamlılığı için...