Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önceki gün, nasıl bilim toplumu oluruz diye bir soru sormuştum. Çok farklı yanıtlar geldi.
Bu konuda, benim gibi hala bir mucize bekleyenler kadar, hiç umudu kalmayanlar da var.
Amerika’dan yazan E.Ü. de onlardan birisi.
O ısrarla umutsuzluğunu ortaya koydukça, ben aksini savunmaya çalıştım. Çünkü, durumumuz o kadar da vahim değil. En azından gençlerimizin bir bölümü çok iyi yetişiyor dedimse de inandırıcı olamadım.
Görünen o ki Amerika’dan bakıldığında gelecek için çok fazla umut vermiyoruz.
İşte Amerika’dan bakıldığında verdiğimiz görüntü. Hem de, iyi niyetinden ve ülke sevgisinden zerre kadar kuşku duymayacağımız bizden birinden:

Bu kafayla zor!
* Bilim toplumu olmak için ülkemizin ayırdığı kaynaklara bakmadan da, bu amaca ulaşmanın ne kadar zor, hatta imkansız olduğunu anlamamak imkansız. TV’lerde sadece dizilere odaklanmış bir toplum, aşırı abartılı, kalitesiz ve pornografik nitelikteki iki büyük gazetemiz, sayıları çok az kütüphaneler, okumayı hiç sevmeyen bir toplum, yabancı dil bilmeyen bir gençlik, futbola odaklanmış bir kültür ve daha neler neler. Toplumun yapısı bu halde iken bırakın bilim toplumu olmayı, önce beyni biraz çalışan toplum olalım.
* Eğer ülkemizin nüfusunu 80 milyon sayarsak yüzde 15, 20’lik bir kesim 12 ila 16 milyonluk bir nüfusu kapsıyor ki Türkiye’nin her alanda çok daha ileride olması gerekir.
* 12 senedir ABD’de yaşıyorum ve ülkemizde 12 ila 16 milyon insana gıpta edecek bir şey göremiyorum hayatımda. Bence çok yanılıyorsunuz.
* Üniversiteleşme oranı nedir Türkiye’de? Kaç öğrenci adam gibi bölümlerde okuyor? Araştırma ve geliştirmeye harcadığımız kaynak, gayrisafi milli hasılaya göre nedir?
* Kaç üniversitemiz dünya klasmanında? Ve daha birçok soru. Bence sizinki “wishful thinking.”

Şaşırtıcı cahillik!
* Öğrencilerin okullarda iyi eğitim alamadığı için dershanelere saldırdığı bir sistemin gelecek için nasıl bir nesil yetiştirdiği, gözlerimizin önünde.
* Buraya dil öğrenmek için Türkiye’den gelen birçok öğrenci ile tanışma, konuşma fırsatım oldu ve benim gözlemlerim maalesef sizinkinin tam tersi, iyimser olacak hiçbir nokta bulamıyorum. Dünyaya bakış açılarından tutun da güncel konulardaki cahilliklerine kadar her şey çok şaşırtıcı.
Eğitim sisteminin bozukluklarını size öğretecek değilim, siz çok daha iyi biliyorsunuz ama bu sistemden çıkan insanların da bilim toplumu yaratma kapasitelerine inanmıyorum çünkü gerçekçi değil. Sadece öyle olmasını umarız ama o kadar...

Eksik olan ne?
Kriz yaratma ve kendimizi aşağılama konusunda üzerimize yok.
Toplum olarak, pozitif olanları görme yerine negatiflerin üzerine gidip onları abartmaya bayılıyoruz.
Amerika’dan yazan okurumuz E.Ü.’nün yaptığı tespitlerin hepsi doğru. Hatta eksikleri bile var. Ama, geleceğe umutla bakmak için bir o kadar da artılarımız var. Ancak nedense onları bir türlü görmüyoruz.
Peki bu süreci nasıl aşacağız?
Eksiler kadar artıları da ne zaman göreceğiz?
Daha da önemlisi, eleştiriye tahammülü ve hoşgörüyü ne zaman öğreneceğiz?..

Duygu mu, akıl mı?
İnsanı insan yapan en önemli özelliklerinden birisi de duygusallığı ama diğer canlılardan farklı kılan en önemli özelliği aklıdır. Bu yüzden, aklımızı, her zamankinden daha fazla kullanmamız gereken bir dönemden geçiyoruz.
Eğer dünya birinci liginde oynamak istiyor ve gerçek anlamda medeni bir ülke olma arzusundaysak, zaten bunun başka bir yolu da yok.
Üretmeden kalkınmak mümkün değil! Üretimin yolu da akıldan, bilimden, çok çalışmaktan ve yüksek teknolojiden geçiyor.
Bunu gerçekleştirmeden lafla çağ atlamayı denersek sadece yanılmakla kalmayıp, zamanı da boşa harcamış oluruz.
Dünü keşke, o ne dedi, bu ne dedi laf düellosu yerine Cumhuriyetimizin 100. yılına nasıl çok daha güçlü girebiliriz, onları tartışarak geçirseydik...
İşte o zaman muhtemeldir ki bu gerginlikler hiç yaşanmazdı.
Eğer bugün, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlara ve bugünlere getirenlere saygı duymazsak, yarın da bir başkaları bugünü yarına taşıyacaklara saygı duymaz.
Bunu anlamak için de alim olmaya gerek yok. Ülkelerin devamlılığını, saygı, sevgi, hoşgörü ve en önemlisi de vefa sağlar.
Özetin özeti: Aklımızı şimdi değil de ne zaman kullanacağız?.