MİLLİ Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam, YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ü zehir zemberek eleştiriyor. "Yurtdışına giden öğrencileri küstürdü, kontenjanlar boş kaldı. Bu ne biçim YÖK" diyor. Hızını alamayıp, eleştirisini şöyle sürdürüyor: "Her yıl 8 - 10 binden aşağı başvuru olmazdı, bu yıl 1700 civarında başvuru olmuş. YÖK aylardır bu çocukları aşağıladı. Atatürkçü değiller gibi mesnedi olmayan birtakım suçlamalarla, dışardaki çocukların bir kısmı geri çağrıldı..."
YÖK'ün halefiyle, selefi arasındaki bu gerginlik çok öncelere dayanıyor. Her ikisi de Doğramacı'nın prensi olmasına karşın, yolları daha sonra ayrıldı. Doğramacı tarafından aynı dönemde profesör yapıldılar. Aynı dönemde rektörlüğe atandılar, aynı dönemde YÖK üyeliğine ve ardından da peş peşe YÖK başkanlığına getirildiler.
Sağlam, kendinden sonra Gürüz'ün YÖK başkanı olmaması için elinden geleni yaptı ama, gücü yetmedi.
Eğitimin en tepesindeki bu iki profesör arasındaki husumet bakalım daha ne kadar devam edecek? Ama bu arada, Sağlam'ın YÖK'ün yurtiçi ve yurtdışı lisansüstü eğitimde kalite arayıcı çalışmalarına neden karşı çıktığını da iyi sorgulamak gerekir.
Milli Eğitim Bakanı'nı, böylesine çileden çıkartan, YÖK başkanlığı döneminde, özellikle ABD'ye gönderilen öğrencilerin bir tarikatın müridleri olduğu yönündeki iddiaları mı, yoksa artık kolay yoldan devlet parasıyla tarikatlara adam yetiştirme yolunun tıkanması mı?.. Dilinin altındaki baklayı çıkartmaya az kaldı! Hele YÖK başkanıyken yaptıklarını, RP'liler bir incelemeye alsın, göreceksiniz, esas çümbüş o zaman çıkacak!..
1997 Anadolu Liseleri Kılavuzu basıldı. Yakında öğrencilerin eline ulaşır. Sayılara bakınca sevindirici gelişmeler var. Örneğin pek çok yeni yeni Anadolu lisesi açıldı, kantenjanlar artırıldı. Ama biraz ayrıntıya girince, açılanların bildiğimiz Anadolu liseleri değil, Anadolu İ.H. Lisesi, yani İngilizce eğitim yapan Anadolu imam hatip liseleri gerçeğiyle karşılaşırsınız. 1997/98 öğretim yılında 4'ü Konya'da olmak üzere 32 yeni imam hatip lisesi açılıyor. Hayırlı, uğurlu olsun.
Bazı çevreler, hala "gerekli mi, gereksiz mi, bu kadar mezun ne olacak?" diye tartışa dursun, REFAHYOL bildiğini okuyor. Yabancı dille eğitim yapan imam hatiplerin amacı, ne imam yetiştirmek, ne de hatip. Doğrudan üniversiteye öğrenci yetiştiriyorlar. Böyle hile - i şeriye yapacaklarına, bütün liseleri imam hatip liseleri haline getirsinler, olsun bitsin...
Erbakan'ın Başbakanlığı döneminde, Ayasofya ibadete açılacak diye bekleyenler, Heybeli Ada'daki Ruhban Okulu'nun yeniden eğitime başladığını görürlerse hiç şaşırmasınlar. Neredeyse bir yıldır bunun hazırlıkları yapılıyor. Amerika - Türkiye - Yunanistan üçgeninde çok ilginç pazarlıklar yapılıyor. Kapısında, "İstanbul eninde sonunda bizim olacaktır" yazdığı öne sürülen Ruhban Okulu'na karşılık, Yunanistan'da malum tarikatın açacağı Türk okulu için her iki ülkede de üst düzey yetkililer ikna edilmiş durumda. Şimdi sırada her iki ülke kamuoyunun alıştırılması geliyor. Hoşgörü, tolerans fırtınası içinde bir de bakmışsınız Papaz Okulu'muzda olmuş. İyi mi olur, kötü mü? Bilmiyorum. Ancak, kapalı kapılar ardında değil, kamuoyu önünde enine, boyuna tartışılması gerekir. 1971'de neden kapatılmıştı, şimdi niye açılıyor? Eğer, her iki toplumu birbirine kaynaştıracak eğitim kurumları açılacaksa, neden sivil okullar değil de, dini gruplara bağlı okullar düşünülüyor?.. Anlayacağınız karışık bir iş. Eh, bize de zaten böylesi yakışır.