Antalya’nın eğitim sevdalısı bir kent olduğunu en iyi bilenlerdenim. Dün buna bir kez daha şahit oldum. 40 derecelik sıcağa rağmen, ÖSS adayları ve velilerle Cam Piramit’te, biri sabah, diğeri de öğleden sonra olmak üzere iki toplantı gerçekleştirdik. Konu tercihlerdi. Öylesine donanımlı sorular sordular ki, üniversiteye girmeyi çoktan hak ettikleri ortadaydı. İçlerinde ilk 500’e, 100’e girenler de vardı; ilk 5000’e girenler de. Hedefleri, Ankara ve İstanbul’daki iddialı üniversitelerdi. Genel ilgi alanları ise tıp, hukuk ve mühendislikti.
Vakıf üniversitelerinin yaptığı cazip teklifler belli ki pek çoğunun aklını çelmiş. Hâlâ tereddütleri vardı. Ama genel olarak pek çoğu kararını vermiş, ayrıntılarla ilgileniyordu.
Üniversiteye giriş sürecinde ne istediğini biliyor olmak, avantajların en büyüğü. Ne istediğini bilen adaylar, hedeflerine çok daha kolay ulaşabiliyorlar. Onlar için ayrıntı, A üniversitesi mi yoksa B üniversitesi mi? Keşke her aday bu noktaya gelebilse...
Sorulara bakıldığında tıp ve hukukta ciddi bir yığılma olacak. Kız öğrencilerin iç mimarlık ve psikoloji sevdası bu yıl daha da artmış. Bu alanda da puanlarda düşme değil, tam aksine artışlar söz konusu olabilir.
Diğer pek çok kentin gençleri gibi Antalyalı öğrenciler de, yanı başlarında çok iyi bir üniversite olmasına rağmen özellikle Ankara ve İstanbul’a gitmek istiyorlar. İstanbul ürkütüyor ama Ankara cazip geliyor. Bu farklı kent istekleri, sanki biraz da özgürlük arayışlarından kaynaklanıyor.
Yaklaşık 10 yıldır Üniversite Tanıtım Günleri düzenleyen Kaleiçi Rotary Kulübü’nün organize ettiği toplantılarda dikkat çeken en önemli özellik, öğrenciler kadar anne babaların da yoğun ilgisiydi. Çocuklarının en doğru kararı vermeleri konusunda yönlendirici olmaktan çok güç verici konumdaydılar. Başarılarının sırrı belki de buradan geliyor.
Bu ne sevda!
Çankaya’dan dün önemli bir açıklama geldi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, boş olan YÖK üyeliklerine, eski Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Ayşe Soysal ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Yunus Söylet’i atadı.
Enteresan olduğu kadar beraberinde pek çok soruyu da düşündüren bir atama. Görünen o ki iktidar Soysal ve Söylet’i çok seviyor. Cumhurbaşkanı da bu sevgiyi pekiştirmek için elinden geleni yapıyor.
Boğaziçi Üniversitesi’nde başarısız bir rektörlük dönemi geçiren ve iş başındayken belki de seçim kaybeden ilk rektör olan Soysal, iktidar tarafından, doktora çalışmasından sonra hiçbir bilimsel eseri bulunmamasına rağmen önce TÜBİTAK’ın en üst kuruluşu olan Bilim Kurulu’na, şimdi de yükseköğretimin en üst kuruluşu olan YÖK üyeliğine atandı. “Ne bulunmaz kumaşmış” diyenler kadar, “İktidara yakınlığının ve iktidar için yaptıklarının karşılığını alıyor” diyenler de var.
Kim ne söylerse söylesin. Ayşe Hoca son sürat ilerliyor. Kendisini yakında iktidar milletvekili hatta bakan olarak da görürsek hiç şaşırmayalım...
Başbakan’ın doktoru olarak tanınan Yunus Söylet ise daha önce de YÖK üyeliğine atanmıştı. Sonra İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimlerine katılmak için görevinden ayrıldı. Seçimi kazanamamasına rağmen de Cumhurbaşkanı tarafından rektörlüğe atandı.
İÜ gibi devasa bir üniversiteyi yönetmek bile başlı başına bir işken, şimdi ikinci kez YÖK üyeliğine atanması, manidar.
İktidara yakın onca isim sırada beklerken, Soysal gibi Söylet konusundaki bu ısrarın perde arkasında neler var? Yakında ortaya çıkar.
Ama garip ilişkiler ağı içinde, garip gelişmeler olduğu kesin. Yapılan atamaların, üniversitelerin ve bilimin çıtasını daha yükseklere tırmandırmak için olduğuna kimse, kimseyi inandıramaz.
“Rektörden YÖK üyesi olur mu? Hem denetleyen hem denetlenen... Bu ne biçim iş?” diyenlere de, Ahmet Necdet Sezer daha önce bu yolu da açmıştı hatırlatmasını yapmak isteriz.
Özetin özeti: Tüm bu gelişmelerden sonra yakında Hüseyin Çelik de TBMM Başkanı olursa artık hiç şaşırmam!