Aydın Bey ile meğerse ne kadar çok konuda konuşmuşuz. Bir önceki yazıda hemen hepsini özetlediğimi sanıyordum. Ama kalanlar olmuş. Bu ikinci yazı biraz da bu yüzden.
Patron, gerçekten canlı bir tarih. Hani, gazeteciler tarihin tanıklarıdır derler ya, gerçekten öyle. Üstelik su katılmamış bir şekilde.
Aydın Bey, herhangi bir konuda bir şey anlatırken, önüne arkasına bir şey ekleyenlerden değil. Olayları kare kare anlatır. Sonra da yorumunu ekler. Daha çok da peki bu konuda sen düşünüyorsun diye yanındakilere sorar.
Vehbi Koç ekolünden. Yani önce ülkem diyenlerden. İşadamı olarak bu konuda çok titiz.
Gazeteci olarak da çok hassas, önce ekonomi diyenlere önce demokrasi diyor.
En ağrına giden de demokrasi konusunda verdiği mücadelenin tersyüz edilmesi. Öyle olaylar anlattı ki ağzım açık kaldı. Eminim, günü geldiğinde hatıralarında yazacaktır. Ama bu konuda, kendisini eleştirenlerin en son sırasında, dün ve bugün ülkeyi yönetenler gelir. Çünkü demokrasi konusunda verdiği mücadeleyi en iyi onlar biliyor ve gerçek tanık onlar.
Örneğin Gül, örneğin Erdoğan, örneğin komutanlar. Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da komutanlardan şimdi hangisi çıkıp da Aydın Doğan, demokrasiyi sekteye uğratacak hareketlerin yanındaydı diyebilir.
Birinci elden dinlediğim anılar, bu konuda Aydın Bey’e ve içinde bulunduğumuz medya grubuna karşı çok büyük haksızlık yapıldığı izlenimi veriyor.
Aydın Bey gazeteciliği hep toplumun vicdanı olarak görüyor. Siyasetçilerin, yargıçların, askerlerin, işadamlarının nasıl asli görevleri varsa, bizim de olmazsa olmazlarımız var diyor ve sıralıyor: Öncelikle demokrasiyi korumak, toplumu doğru bilgilendirmek ve tarafsız olmak...
Peki hiç yanlışları olmadı mı? Bu konuda da açık yüreklilikle konuşuyor: İki büyük yanlışım oldu. Bunlardan ilki gidenlere dur demem ve geri geldiklerinde yeniden işe almam, ikincisi ise dışarıdan isim aramam.
Beni tanımayanlar beni eleştirebilir. Çünkü tanımıyorlar. Ama benimle çalışırken bana övgüler düzüp ayrıldıktan sonra kötüleyenleri affedemiyorum. Çalıştığı kuruma ve patrona göre kişilerin fikri değişmemeli diyor.
İyi bir gazete okuru olduğu kadar TV haberlerini de hiç kaçırmıyor. Birand ve Dündar örneğini veriyor. Her ikisi de çok başarılı. Bir gün biri birinci oluyor, diğer gün öbürü. Ve bu rekabet benim çok hoşuma gidiyor.
İktidarlarla, siyasetçilerle ve özellikle liderlerle arasındaki diyaloğun sınırı ne? Devleti yönetenlere ve yönetmeye talip olanlara karşı hep saygılı. Ama yeri geldiğinde en büyük kavgaları göze alıyor, haksızlığa uğradığında ya da ülke çıkarları söz konusu olduğunda, gözü kara olabiliyor.
Karşısındaki masaya yumruğunu vuruyorsa, o da vuruyor. Karşısındaki hodri meydan diyorsa o da hodri meydan diyor. Örnek çok. Tanık çok. Ama dünü dünde bırakalım, önemli olan gelecek görüşünde.
Ekonomik çıkarları söz konusu olduğunda da iktidarlara karşı dik durabildi mi? Örnekler saydı. Hakkında dediğini bırakmayan yazarlar konusunda başbakanlarla yaptığı konuşmaları, kaybettiği işleri, ortaya çıkan kırgınlıkları anlattı.
Peki neden bunları kamuoyuyla paylaşmıyorsunuz, hakkınızda yanlış bir imaj oluşmasına seyirci kalıyorsunuz dediğimizde ise zaman zaman yaptığı gibi topu taca atıyor. Gerekçesi ise bize yakışmaz.
Ülke iyi yönetiliyor mu, muhalefet konusunda neler düşünüyor? Siyaset, yeni alternatifler doğurur mu? Hemen her yerde konuşulduğu gibi bizim sabah yürüyüşlerinde de güncel sohbetler çerçevesinde bu konular pat diye konuşmanın orta yerine giriveriyordu. Siyaseti seviyor. Ama uzaktan izlemeyi. İstikrar şart diyor. AKP’nin öncelikleri farklı olsaydı bu noktaya gelinmezdi kanaatinde.
Muhalefet daha aktif olmalı, proje üretmeli, halkı ikna etmeli. Yeni siyasi oluşumlar ise halkı heyecanlandırırsa başarıya ulaşır. Ama şimdilik ufukta böyle bir hareket yok görüşünde. Peki olur mu dediğinizde ise niye olmasın cevabını veriyor.
Siyasette, iş dünyasında ve gazetecilikte küslük olmaz diyor ve ekliyor: Herkes kendi işini en iyi şekilde yapsın ve yapanı da engellemesin.
Çalışan sayısı, son birkaç yılda on bin daha arttı diye seviniyor.
Yine vergi şampiyonu oldum diye mutlu oluyor. Hakkındaki her türlü iddiayla ilgili olarak da hodri meydan diyor.
Özetin özeti: Tarihi yazanlar kadar tarihe tanıklık edenlere de büyük sorumluluklar düşüyor. Keşke herkes anılarını açık yüreklilikle paylaşabilse...