Çuvaldızı her zaman, herkes, kendisine batırmaz. Çünkü kabahatli, hep başkalarıdır!
Eğitimde de durum farklı değil. Ama bu kez, çocuklarının daha iyi bir eğitim almaları konusunda olmazı başaran öğretmen bir ailenin verdiği mücadele ve özeleştiriye şahit olacaksınız.
Aslında onların hikayesi, hepimizin hikayesi...
Hata kimde?
“Biri 13, diğeri 21 yaşında iki kızı olan emekli öğretmenim. Eşim de okul müdürü.
Tüm hazinemiz evlatlarımız, bu nedenle kazancımızı onların eğitimine harcıyoruz.
2003’te büyük kızımı İngilizce için yaz okuluna göndermek istediğimde, yaşı küçük diye ancak ben olursam kabul edilmişti.
Ben de başka bir dil okulu, başka bir konaklama şartıyla gitmiştim.
Kızımın kaldığı yaz okulunda uzak doğudan Rusya’ya kadar birçok küçük çocuk grupları mevcutken ülkemizden kızım hariç kimse yoktu.
Kızım, döndükten sonra, öğrendiklerini sınıfında kullanmaya kalktığında, İngilizce öğretmeni tarafından alaya alındı, çünkü özel ders alan öğrencilerinden biri eksildi!
Büyük kızım şu an yabancı dille eğitim yapan bir üniversitede burslu okuyor.
Öğretmene yeterli maaş verilmediği sürece İstanbul’da geçinmesi zor ve bu nedenle birçoğu özel ders veriyor.
Özel derse ihtiyaç hissettirmek için yeterli ders anlatmadıkları gibi, seviyenin üstünde soru soruyorlar.
Ve siz çocuğunuz geçer not alsın diye özel derse mecbur kalıyorsunuz.
Devletin ilköğretim okulunda bile kızım matematik ve ingilizce derslerinde bu baskıya maruz kaldı.
Öğretmenler?..
Gelelim küçük kızıma:
5. sınıfı bitirip 6. sınıfa başlayacağı yıl; ‘Her yıl SBS kararını kabul edemem, çocuğum bu baskıyla gerçek eğitimden uzaklaşır’ diyerek, emekli ikramiyemi gözden çıkararak, yurtdışına götürdüm.
6. sınıf eğitimine birkaç kelime İngilizce bilerek gittiği ülkede İngilizce devam etti.
7. sınıfın yarısında geri döndüğümüzde denkliği sağlanmıştı.
Sene yarısı olduğu için ders kitabı dahi bulamadan, dershaneye gitmeden o yıl eğitimine devam etti ve SBS’den 453 puan aldı.
SBS’ye girmesini istemem de, eğitimin sınavlara hazırlıkla değil, kitap okuyarak, müzik ve spor ile uğraşarak, değişik ülke seyahatleriyle olabileceğini ispatlamaktı.
Kızım 8. sınıfta aldığı puanıyla Sosyal Bilimler Lisesi’ne devam etmek istedi biz de ailece kabul ettik.
Biliyorsunuz bu liselerde bir yıl hazırlık var ve kızım hazırlık sınıfını atladı.
Şu an İngilizcesi harika, çünkü okulundaki öğretmeni de harika.
Kısaca benim çocuklarım İngilizceyi çok iyi okuyup, yazıp, konuşabiliyorlar.
Nasıl başarırız?
1. Çocuklarımızı her yaz olmasa bile 4. sınıftan itibaren yurtdışı yaz okullarına göndermeliyiz.
2. İngilizce öğretmenleri mutlaka yurtdışına çıkmalı ve diğer ülkelerin bu işi nasıl yaptığını görmeli.
3. İngilizce öğretmenleri özel derse muhtaç olmamalı. Kimse çocuğumu altın yumurtlayan tavuk gibi görüp özgüvenini sarsmamalı, benim çocuğumu devlet özel ders baskısından koruyabilmeli.
4. Dershanelere para vereceğinize çocuğumuzu bir yıl mutlaka yabancı dili öğrenebileceği ülkede okutmalıyız. Korkmayalım denkliklerde yıl kaybı olmuyor. Bizim örneğimizde olduğu gibi belki kazancınız olacaktır.
5. Yabancı dilin gerekliliğine önce kendimiz inanırsak, evladımız da inanır. Bunu da onun yaşayarak öğrenmesi için yurtdışına gidemiyorsak turistlerin olduğu bölgelere götürmeli, başka bir ulustan insanla iletişimin güzelliğini hissettirmeliyiz.
6. Çocuklarımızı (üzülerek söyleyeceğim ama) öğretmenlerinin gözüyle değil akranları veya güvendiğimiz başka öğretmenler aracılığıyla değerlendirmeliyiz. İnanın bunları yazarken utanıyorum ama eğitimde özgüven kaybının nedeni çoğunlukla getirisi yüksek derslerin (matematik, fen, İngilizce) öğretmenleriyle birlikte beceri derslerinin öğretmenleri...
7. Özgüven başarının anahtarıdır ama biz o anahtarı öğretmenlere teslim ediyoruz ve onlar da onu kullanma konusunda çok cimriler. Bu nedenle özgüven için anahtarı anne baba olarak elimizde tutmalı, çocuğumuzu müzik, spor, satranç gibi alanlarda gelişmesi için çaba harcamalıyız. Bunları başaran çocuk sınavlarda çok üstün olmasa da mutlaka başarı kazanacaktır.
8. Yabancı dil eğitimi için geç kalmamalıyız. Bu iş için lise bile geç olabilir bazen...
Huzurluyuz çünkü!..
Şu an ailece iç huzurumuz var. Korkmuyoruz yurdumdaki eğitim sisteminden. Kendi sistemimiz ile devletimin sistemini uyumluyoruz. Üniversite için dershane olmaz deyip, yazları 2. ve 3. yabancı diller için kızımı Avrupa ülkelerine göndereceğim. Keman çalan, at binmeyi bilen, satranç oynayan bir öğrenci olmaya devam edecek.
Para mı dediniz? Ev, araba, dershane diye kazancımızı harcamıyoruz. Eğitim diye diye tasarruf yapıp, basit bir hayat yaşıyoruz...”
Özetin özeti: İyi bir eğitim ve yabancı dil, demek ki Kaf dağının o kadar da ardında değilmiş...