Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çin Devlet Başkan Yardımcısı, Xi Jinping üç günlüğüne Türkiye’ye geldi. Gelecek yıl, devlet başkanlığına kesin gözüyle bakılıyor...
Bu yıl Türkiye’de Çin Yılı, gelecek yıl da Çin’de Türkiye Yılı olacak...
Çin, şu an için dünyanın parlayan yıldızı. ABD’nin karşısındaki süper güç olarak görenlerin sayısı giderek artıyor...
Yani önümüzdeki süreçte Çin’le yatıp, Çin’le kalkacağız. Peki, bu Çinliler nasıl insanlar, nasıl bu hale geldiler, onları bu kadar başarılı kılan ne? Daha da önemlisi, bu başarının Çinlilere faturası ne?..
İşte tüm bu soruların cevabını bulabileceğiniz müthiş bir kitap var. Eğer anne baba ya da büyükanne, dede, teyze, öğretmen veya çocukları seven ve onların geleceği ile ilgilenen birisiyseniz bu kitabı mutlaka okumalısınız. Çocuklar ve Çin, hiç ilginizi çekmiyor olsa bile bu kitabı yine okumalısınız, çünkü espri, ironi, zekâ ve farkındalık var. Üstelik halen devam eden gerçek bir yaşam öyküsü...

Kaplan Anne
Amy Chua, Çinli bir anne babanın Amerika’da doğup büyüyen dört kızından birisi. Harvard mezunu. Musevi eşi de Harvardlı ve her ikisi de profesör. İki kızları ve iki de köpekleri var.
Kitapta, çocukların doğuşundan, ergenlik dönemine yaşadıkları anlatılıyor. Görünen o ki bu, uzunca serinin ilk kitabı. ABD’de olduğu gibi pek çok ülkede en çok satanlar listesinin en tepesinde yer alıyor. TİME’a kapak oldular. Ama her ülkede olduğu gibi bizim de kitaba bakış açımız çok farklı olacak. Kimimiz Kaplan Anne’nin yöntemlerini acımasız bulacak ama pek çoğumuz da emin olun biz niye bu kadarını yapamıyoruz diye iç geçirecek.
Çinli Kaplan Anne ile çocuklarını yarış atı haline getiren bizim sınav anneleri arasında pek bir fark yok. Sadece Çinli annenin çıtası çok daha yüksek ve çok daha disiplinli, o kadar. Yani bizim en gaddar sınav annesi bile onun yanında masum kalır.
Çevresindeki herkes, hatta kitabı okuyan pek çok kişi, ona ve çocuklarının başarısına hayranlık duyarken, çocuklarının özellikle de küçük olanı ondan nefret ediyor.
Kitabın kahramanları Sophia (Sofi) ve Louisa (Lulu). Aralarında birkaç yaş fark var ve şu anda üniversiteye girmeye hazırlanıyorlar. Anne babaları gibi onların da ilk durağı Harvard olursa hiç şaşırmamak gerekir.
Baba ve anne, evlenmeden önce anlaşmışlar. Çocuklar Musevi olacak, İbranice öğrenecek ama yetişmeleri Çin kültürüne ve Çin eğitim anlayışına göre gerçekleşecek.
Ekonomik durumları fena sayılmaz, ancak tüm kazandıkları, çocukların eğitimleri için daha doğrusu piyano ve keman dersleri için harcanıyor.
Sofi piyano, Lulu da keman çalıyor. Buna karar veren elbette anneleri. Dünyanın en iyi öğretmenlerinden ders aldıran, dünyanın en önemli konser salonlarında resitaller verdiren, yıllarca hiç aksatmadan günde en az 5, 6 saat pratik yaptıran ve sonunda dâhi çocuk olarak anılmalarına ortam hazırlayan da yine anneleri.
Sofi her büyük çocuk gibi anneye teslim oluyor ve o ne derse onu yapıyor. Lulu ise her ikinci ya da küçük çocuk gibi daha doğuştan isyankâr.
Nazi subaylarının bile yanında hafif kalacağı annesiyle sinir harbine giriyor. Evde yıllarca soğuk savaş sürüyor ve Kaplan Anne Amy, zaman zaman annelik içgüdülerine yenik düşse de despotluğundan asla vazgeçmiyor. Ama Lulu da onun kızı, şanlı direnişini ve isyankârlığını, 3 yaşından 15 yaşına kadar, yani kitabın yayınlandığı ana kadar sürdürüyor.

Neden Kaplan Anne?
Kitabın adı, anne Amy’nin Çin takvimine göre Kaplan yılında doğmasından kaynaklanıyor. Her ne kadar astrolojiye inanmadığını söylese de, “Kaplanlar, her zaman gergindir ve acele etmeyi severler. Özgüvenleri yüksektir hatta fazla güvenirler kendilerine. İtaat edilmesini severler ve tersini hiç istemezler. Büyük sevgi gücüne sahiptirler ama bazen aşırıya kaçabilirler. Aldıkları otoriter pozisyonun bedelini genellikle yalnızlıklarıyla öderler“ diyerek sanki onun arkasına sığınıyor.
İşte en masum tehditlerinden birisi:
İnanamıyorum gittikçe daha kötü çalıyorsun. Eğer bir sonraki mükemmel olmazsa bütün oyuncaklarını yakacağım!
Ve işte yine Lulu ile masum bir diyalog:
Amy: Sen berbat bir kızsın.
Lulu: Çinli olmak istemiyorum. Kemandan nefret ediyorum. Hayatımdan, senden, ailemden nefret ediyorum...

Çinli olmak demek!..
Çinli ailelerin kimi müzik alanında kimi de matematik alanında deha çocuklar yetiştiriyor. Tıpkı olimpiyat şampiyonları gibi. Bu uğurda yok olup gidenleri hiç görmüyoruz. Vitrine çıkanların da ne yaşadıklarından haberdar değiliz.
Çinli ailelerin asla izin vermedikleri konular, Amerikalılara çok abes gelse de bir kısmı bize yabancı değil. İşte onlardan bazıları;
- Bir arkadaşında yatıya kalmak
- Çocukların bir araya geldiği oyun gruplarına gitmek
- Okul tiyatrosunda ya da bir takımda yer almak
- Okul tiyatrosunda rol almadığı için şikâyet etmek
- Televizyon izlemek ya da bilgisayar oyunları oynamak
- Kendi ders dışı etkinliklerini seçmek.
- A’dan düşük not almak, sınıf ikincisi olmak
- Öğretmenlere ve otoriteye karşı gelmek.
Niye mi, çünkü tek hedef var o da en iyisi olmak!

Yolda bile ders!
Sofi ve Lulu, en iyi hocaların huzuruna çıkmak için sirk maymunu gibi oradan oraya dolaştırılır. Teneffüs ya da molalarda bile dinlenme olanakları yoktur. Bir defasında 9 saatlik bir yolculuk gerekir. Kaplan Anne’ye göre bu keman çalınmadan geçirilecek çok uzun bir süredir. Lulu’nun keman hocasını ve sevgilisini, oldukça yüklü ders saat ücreti, yol, otel ve diğer masraflarını yüklenerek birlikte yolculuk yapmaya ikna eder.
Ve daha nice benzer anekdot...

Mutlu son mu, yoksa?..
Sofi ve Lulu hem okul birincisi hem de müzik dâhisi olarak bulundukları hemen her ortamda birinci olur. Baba Jed, hem işinde çok başarılı hem de yazdığı kitap bestseller. Anneye de en çok satan kitaplar sıralamasında ilk sırada olmak yakışırdı, o da öyle yaptı. Yoksa inandırıcılığı kalmazdı.
Kitap yayımlandıktan sonra eşine niye bu kadarına müsaade ettiği için çok kızanlar oldu. Kendisine çok ağır ithamlarda bulunuldu. İroni yaptığını anlayanlar da oldu, hiç anlamayanlar da. Bazı televizyon programlarında adeta diktatör ilan edildi. Ve o en zor günlerinde yanında hep kızları vardı. Tıpkı annelerinin onlara kol kanat gerdiği gibi onlar da onu yalnız bırakmadı. Dahası, kendilerinin de disiplinli anne olacaklarını söylediler.
Kitabın çevirisini Yeşim Dervişoğlu yaptı. Türkçe yazılsaydı, ancak bu kadar akıcı ve bu kadar kucaklayıcı olurdu.
(Kaplan Anne, Sistem Yayıncılık, 254 sayfa, kesinlikle bir oturuşta bitireceksiniz...)
Özetin özeti: Başarı fedakârlık gerektirir. Ama her fedakârlık başarı getirmez. Eleştirirken de, alkışlarken de empati yapın ve dürüst olun. Kitapta bu konuda da çok çarpıcı örnekler var...