Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Deprem tartışmaları yeniden başladı. Artçı mı, öncü mü? Büyük deprem ne zaman olur, nereleri etkiler ve biz buna ne kadar hazırız?
Konuşulan konular bunlar. Peki geriye dönüp baktığımızda neler görüyoruz? Acıların en büyüğünü yaşadıktan sonra, ne kadar ders aldık, bugüne kadar neler yaptık?
Deprem uzmanlarına bakarsanız, aradan geçen bu 10 yıllık süreyi, hiç de iyi değerlendirmedik...
Çarşamba günü Kocaeli’ndeydik. 99 depreminde onlar da çok büyük acılar yaşadı. Üniversitede taş üstünde taş kalmamıştı. Eski rektörlük binası onarılarak deprem müzesi haline getirilmiş. O güne ait fotoğrafları görünce, insanın yüreği cız ediyor. Odaları gezdikçe, dönemin rektörü, rahmetli Baki Komsuoğlu’nun verdiği onurlu mücadeleyi de çok çarpıcı bir şekilde görebiliyorsunuz.
Depremden 40 gün sonra çadırda başlayan yeni öğretim yılı ve üç yıl sonra yoktan var edilen devasa bir kampus. Her şey kare kare görüntülenmiş. Baki Hoca’nın ruhu şad olsun.
Üniversitenin yeni rektörü, Baki Hoca’nın eşi Sezer Hanım. O günleri gözleri dolu dolu anlattı. Aylarca çadırda yattıklarını, öğrencilerin yanı başından hiç ayrılmadıklarını ve bir gün bile umutsuzluğa kapılmadıklarını söyledi.
Ama çok daha çarpıcı olan, o günlerde, kendilerine büyük deprem olacağına yönelik bilgilerin geldiğiydi. “Marmara depremi konusunda Japonlar, Düzce depreminde de Avrupalılar uyardı. Birkaç ay içerisinde büyük fay kırılmalarının yaşanabileceğine ilişkin gözlemlerinin olduğunu söylediler. Dönemin valisi bize bunları anlatırken zaten yapacak bir şey de yoktu. Ama o günlerden aklımda kalan bu söylemler, depremin önceden tahmin edilebilir olduğunun bir göstergesi” dedi.
Çok ilginç geldi. Peki bugün de böyle bir haber gelse, kim bu bilgiyi kamuoyuyla paylaşır? Dahası paylaştı, kim ne kadar ciddiye alır ki!
Uzmanlar büyük deprem öncesinde olduğu gibi şimdi de ısrarla yeni büyük kırılmaların olacağını söylüyor. Hem de ısrarla. Peki ne kadar önemsedik? Önemsiyoruz?..
İstanbul’da değişen ne oldu?
Kocaeli’nde hasarlı binalar tamir edilip boyanmış, kullanılır hale getirilmiş. Yeni bir depremde hepsi yerle bir olur diyorlar. Ama kim ne kadar dikkate alıyor?
Kocaeli’nin bulunduğu yere kent kurulması, zaten hataların en büyüğüymüş.
Kocaeli, Osmanlı döneminde, bağ, bahçe ve bostanmış. Deprem kuşağında olduğu bilindiği için, büyük dersler alındığı için, hiçbir zaman yerleşime açılmamış. Ama son elli yılda bırakın yerleşimi, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları bu bölgeye yapıldı.
Bu nasıl mantık? Bu nasıl devletçilik anlayışı?..
Gelelim İstanbul’a. İstanbul da defalarca büyük depremler yaşamış, tarihi bir kentimiz. Bu yüzden evler hep ahşap yapılırmış. Taş yapılar ise öylesine sağlam bir temele oturtuluyormuş ki değil deprem, aradan bin yıllar da geçse dimdik ayakta kalırmış. Peki ya bugünkü yapılar ve yerleşim alanları?..
Bilimin, teknolojinin bu kadar geliştiği bir çağ da eğer bin yıl öncesinden bile daha geriye gidiyorsak, o zaman bir şeyleri sorgulamanın zamanı geldi de geçiyor.
İstanbul’da öylesine kararlar alınıyor ki, onlara göz atıldığında, deprem konusunda neden bu kadar aymazlık içindeyiz, çok daha iyi anlaşılır.
Örneğin kilitlenme noktasına gelen Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün hemen yanı başına yapılan devasa statyum, yine trafiğin en yoğun olduğu Çağlayan’a yapılan devasa adliye binası ve Mecidiyeköy-Maslak hattında birbiriyle yarışırcasına yerden biten gökdelenler...
Hadi depremden vazgeçtik, trafik ne olacak? Bu kimin umurunda ki!
Peki ya İstanbul Milli Eğitim Müdürü’nün uyuşturucu kullanan öğrencileri tespit için kan tahlili yerine bağımlı arılar yetiştiriyor olmasına ne dersiniz?
Ne olur biz böyleyiz demeyin. Bu kadarını da hak etmiyoruz...
Özetin özeti: Hiçbir şeyden ders almaz olduk. Büyük olaylar, büyük acılar bile umurumuzda değil. Siyasetten doğal afetlere, eğitimden spora değişen bir şey yok!..