Seçime sayılı günler kaldı ve geleceğe yönelik olarak büyük bir hayal kırıklığı yaşıyoruz.
7 Haziran öncesinde, eğitim, bilim ve gençlik adına, çok daha fazlasını umuyor ve bekliyorduk.
Hemen her parti arada bir şeyler söyledi ama saman alevi gibi geldi, geçti.
İşsizlik konusu bile yeterince konuşulmadı.
Oysa kim ne derse desin Türkiye’nin en büyük sorunu işsizlik!..
Peki, bu konularda somut bir öneri getiren var mı? Ara ki bulasınız!..
Hâlâ zamanınız var!
Gençler, eğitim, bilim ve işsizlik konusunda ciddi anlamda mesaj vermek isteyenler için hâlâ zaman var.
Son birkaç günü gelin sadece bu konulara ayırın.
Hem aynı sözleri kırkıncı defa söylemekten kurtulur hem de gençleri, anne babaları, öğretmenleri, bilim insanlarını sandığa çekmiş ve kararsız olanların oyunu almış olursunuz...
Bu mümkün mü?
Elbette mümkün.
Bekleyip, göreceğiz.
Bakalım kim bir adım öne çıkacak?
Kim, akıl tutulması dediğimiz bu durumdan kurtulup, son dakika golüyle maçı kurtaracak?
İlle de bilişim
Napolyon para, para, para demişti. Bugünün dünyası da bilişim, bilişim, bilişim diyor. Haberlerde gözüme ilişti. ABD’de, Intel, bir çip firmasını 17 milyar dolara satın almış. Diğer firmaların değerini artık siz düşünün.
İşte bu yüzden, ille de bilişim diyoruz ama son yılların en sönük devlet töreni, Bilişim Vadisi’nin temeli atılırken gerçekleşti. Yani bilişim umurumuzda bile değil!
Bu konuda biz üç maymunu oynasak da teknolojik gelişmeler dur durak bilmiyor. Yirmi yıl öncesine kadar, birkaç yüzyıla sığan gelişmeler, üç beş yılda gerçekleşiyordu. Bilişim Çağı’nın yaşandığı günümüzde ise Teknoloji Çağı’nın pabucu da, hızı da dama atıldı.
Daha da önemlisi, bilişim teknolojisinin ürünleri, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi.
Cep telefonlarına, parmaktan tanıma özelliğinden sonra gözden tanıma özelliği de geliyormuş. Yüz tanıma sistemi çoktan devrede. Yıllarca önce çektiğiniz fotoğraflar bile anbean nerede çekildiyse anında size rapor ediliyor...
Her şey iyi güzel de bu teknolojik hızı yeterince algılayabiliyor ve hazmedebiliyor muyuz?
İşte asıl önemli olan bu!
Yoksa sadece tüketici konumunda kalır, üretmeden tüketmeye devam ederiz ki bu da bizi daha da yoksullaşmanın ötesine götürmez...
Daha önceki çağları yakalamamız gerçekten de çok zordu ama Bilişim Çağı’nı hâlâ bir yerden yakalayabiliriz.
Ama keşke bu konuyu biraz daha ciddiye alabilsek...
Klozet tartışması!
Birileri çıkıp da seçimlerde öne çıkan konu başlıkları ne diye ülkeler bazında bir araştırma yapsa, sonra da bizimkilerle kıyaslasa, ne güzel olur.
Üniversitelerin siyaset bölümleri bunun için var ama tıpkı diğer konularda olduğu gibi bu konuda da sanki kafalarını kuma gömmüşler...
Örneğin, eğitim yerle bir oluyor suspuslar, yargı tarafsızlığını yitiriyor ağzını açan yok, ekonomik kriz kapıda deniliyor değerlendirme yapanı ara ki bulasınız.
Peki ama üniversiteler böyle durumlarda konuşmayacaklar da ne zaman konuşacaklar?
Karmakarışık olan kafaları böylesi zamanlarda berraklaştırmayacaklar da ne zaman biz de varız diyecekler?
Çok daha önemlisi, klozet tartışmasıyla iyice renklenen seçim sürecinde asıl konuşulması gerekenleri ne zaman hatırlatacaklar?
Üniversitelerin evleri, öğrencilerin çocukları, bilimin de fenerleri olduğunu ille de birilerinin mi onlara söylemesi gerekiyor.
Üniversiteler, bilim ve üretim olmadan kalkınamayacağımızı, refah toplumu olamayacağımızı bangır bangır onlar söylemeyecek de kim söyleyecek?
Özetin özeti: Bu seçim tartışmaları, bu seçim vaatleri ve bu öngörüsüzlük bakalım bizi nereye götürecek?..