Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Daha gün ağırmadan, kahvaltı bile etmeden okul yoluna koyulmak nasıl bir duygu? Yaşayanlar tam bir eziyet diyor. Hele hele mini minnacık öğrencilerin, uyur gezer gibi el yordamıyla bindikleri servislerde, uykularının geri kalan kısmını tamamlarken en derin anında ikinci kez uyandırılmaları, eski Çin işkencelerini anımsatıyor.
Öğrenci sayısı çok, okul sayısı az olduğu için okulların çoğunda ikili öğretim yapılıyor. Sabahtan öğleye kadar bir grup, öğlenden sonra ikinci grup eğitim yaptığı için, dersler sabah çok erken saatlerde başlıyor. Akşamları hava karardıktan sonra bitiyor. Bu yüzden okula geliş gidişler hep eziyetli oluyor...
Öğrencinin çektiği eziyet bu kadarla kalsa iyi. Hemen her gün verilen sayfalar dolusu ödev, öğrencilerin gözüyle işkencenin bir başka adı. Zaten okulda posası çıkan öğrenci, bir de evde aynı "işkence"ye maruz kalınca, zıvanadan çıkıyor. Ödevler anne, baba desteğiyle yapılmasına yapılıyor ama, ertesi gün aynı süreç yeniden yaşanıyor. Getirisi ne? Bir bilene aşkolsun!
Öğrenciye eziyetin, işkencenin en gaddar yöntemi, taciz derecesine varan sıfırlı, birli notlar. Öğrenci ne kadar çalışırsa çalışsın geçer not alması imkansızdır. Örneğin resme yeteneği var, yok o öğretmenin hiç umrunda değil. İlle de kendini kanıtlamak zorunda. Aynı şekilde sanki herkes fizikci, matematikçi, kimyacı olacakmış gibi kılı kırk yaran sınavlar ve o dersleri işkenceye, öğretmenlerini de cellata dönüştüren katı uygulamalar...
Öğretmenin vurduğu yerde gül biter, eti senin kemiği benim anlayışının ürünü olan dayak, birazcık azalır gibi olduysa da öğrenciye eziyetin en aleni yolu. Dayak, bilgiyle, sevgiyle, hoşgörüyle sağlanması gereken otoritenin, yetersiz öğretmenler için notla birlikte vazgeçilmez unsurudur...
Giriş sınavları, öğrenciye yapılan işkencenin en uzun ömürlüsü ve en acımasızıdır. Yıllarca süren hazırlık kurslarının ardından girilen üniversite giriş sınavı ve sonuçların açıklanması, öğrenci ve velilerin yaşamlarındaki belki de en büyük kabustur...
Zayıfla dolu karneler ve sınıf tekrarı ise işkencenin doruğa ulaştığı nokta olarak karşımıza çıkıyor. Bol zayıflı karnelerin ve en fazla sınıf tekrarının olduğu ülkelerden biri olarak artık kendimizle övünmeli miyiz, yoksa kahrolmalı mıyız? Alın size üzerinde düşünmüye değer bir konu daha...
Özetin özeti: Eğitimi sevdirmek istiyorsak, çocuklarımızın okula ayak sürüyerek değil, koşarak gitmelerini arzuluyorsak, eziyetin yerini sevgi ve hoşgörü almalıdır. Dünya tatlısı öğretmenlerimiz yok mu? Elbette var. Öğrenciye çektiği eziyetten rahatsızlık duyan eğitimcilerimiz az mı? Kesinlikle hayır. En büyük sorumlu sistem. Ama nedense ona da dokunulamıyor!..


Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr