Dershanelerin kapatılması eğitim sistemini rahatlatır mı? Kesinlikle hayır.
Peki kapatılmaları gerekir mi?
Kesinlikle evet.
Ve çok önemli bir soru daha:
Dershaneler kapanırsa, üniversiteyi ya da fen ve Anadolu liselerini kazananlar değişir mi?
Yüzde 10’luk bir değişim olsa da kazananlar kesinlikle aynı olur.
Soru sormaya devam edelim:
Dershane deyince akla sadece Anadolu liseleri ve üniversiteye hazırlık dershaneleri geliyor. Peki ya diğerleri ne olacak? Onlar da kapanacak mı? Kapanırlarsa ne olacak?
Bu durum, üzerinde çok durulmayan önemli bir konu. Çünkü KPSS, TUS, YDS, DGS gibi daha birçok dershane zinciri var ve bunların okula dönüştürülmeleri mümkün değil. Peki onlar ne olacak?
Benzeri soruları artırmak mümkün ve her biri de çok önemli.
İşte bu yüzden, eğer ille de eğitime ciddi anlamda bir çeki düzen vermek istiyorsak, sadece dershaneleri değil, onları doğuran nedenleri ve eğitimin genelini bir bütün olarak ele almamız gerekiyor. Yoksa, dershaneler kapandığında da, eğitimde kesinlikle bir iyileşme olmayacağı gibi bugünleri de arar noktasına gelebiliriz!..
Dönüştürme süreci!
Dershanecilerin, dershanelerin kapatılması sanki ilk defa bugün gündeme gelmiş gibi feveran etmelerini anlamak mümkün değil. İktidarı ve MEB’i çözebilene ise aşk olsun. Çünkü bu konu yıllardır gündemde olmasına karşın, her iki tarafın da bu konuda akılcı bir çözüm ürettiğine hiç şahit olmadık.
Dershaneler, ‘bunlar kafaya koydu eninde sonunda bizi kapatacaklar’ diye yeni bir yapılanmaya yönelmediler. MEB de kaldırırsak yerine ne koyarız, nasıl hareket ederiz, oluşacak boşluğu ve tepkileri nasıl bertaraf ederiz diye belli ki hiç düşünmemiş. Bugün yaşanan krizin en önemli nedeni bu!
Peki dershaneler özel okula dönüşür mü?
Belki çok azı ama bırakın genelini üçte biri dahi koleje dönüşmez. Çünkü özel okullara talep yok.
Devlet biz de katıda bulunacağız diyor. Ancak, devletin vereceği para, özel okul ücretlerinin yanında devede kulak kalır.
Bir başka yanlış!
Yazımızın başında da söyledik, dershanelerin kapanması, üniversite sınavlarını kazanan ya da kazanamayanların durumunu hiç etkilemez.
Niye mi? Rakamlar ortada:
Kimilerine göre 5, kimilerine göre de 10 milyar dolarlık dershane ve yayın dopingine rağmen, üniversite sınavlarındaki başarı oranı örneğin Fen Bilimleri’nde 40 soruda 3,5.
Yani öğrenciler soruların yüzde 10’unu dahi doğru çözemiyorlar.
Daha önce de defalarca yazdık. Eğer sıralama sınavı değil de, 100 üzerinde 50 alanın başarılı sayıldığı klasik sistem uygulansaydı, bugün üniversiteleri ya da Anadolu liselerini kazananların en az yüzde 70’i açıkta kalırdı.
İşte asıl tartışmamız gereken konular bunlar değil mi?..
Ölçme değerlendirme
Eğitimde objektif ve güvenilir bir ölçme değerlendirme sistemi oluşturamadığınız sürece ne yaparsanız yapın, boşunadır.
Sınavların tümünde kaplumbağa ile tavşan yarıştırılıyor, bu yarışın adı ve adedi kaç olursa olsun hep tavşan kazanıyor. Zaten aksini düşünmek de mümkün değil.
Robert ve Galatasaray’dan mezun olan öğrencilerle Şırnak ya da Hakkari’deki lise mezunlarını, hatta meslek lisesi mezunlarını aynı sınava sokup, onlardan yarışı birinci bitirmelerini beklemek hataların en büyüğü olur.
Ve biz bu hatayı yıllardır yapıyoruz...
Peki okul başarı puanına göre lise ya da üniversitelere yerleştirme mümkün mü?
Bugünkü koşullarda kesinlikle hayır.
Süper lise uygulamasında gördük, birkaç yıl sonra neredeyse hemen herkes 100 üzerinden 100’le mezun olmaya başladı.
Şişirilmiş not verenlerin üzerine gitmeden, güvenilir bir sistem oluşturmadan, daha da önemlisi, ülkenin dört bir yanında eşdeğer bir eğitim vermeden ortak sınavlar yapmanın, ne etik ne de pedagojik bir yanı var...
Umut tacirliği!
Türk eğitim sisteminin, dünden bugüne en büyük hastalığı, umut tacirliğinin yapılmasıdır. Dünyanın hiçbir yerinde, öğrencilerin tümü getirilip üniversite önüne yığılmaz. Ve hepsinin, üniversiteyi bitirmeleri istenmez. Zaten her gencin ya da her ailenin de böyle bir arzusu yok. Ama sistem onları bu noktaya getiriyor. Dershaneler de zaten bu sürecin ürünü...
Umut tacirliğinden vazgeçip, okul içi eğitimi önemli hale getirirseniz, zaten dershanelere gerek kalmaz. İlle de gidenler olsa da bu noktaya gelmez!
Eğer bu konuları; yani eğitimi ciddiye alanlar varsa, 33 yılda binlerce yazı yazdık, dönüp onlara bakabilirler...
Özetin özeti: Eğitim sistemimizin en büyük sorunu, dershaneler değil, bizzat kendisi. A’dan Z’ye bir bütün olarak ele alınmadan ve tümüyle değiştirilmeden şikayetler sona ermez...