BU sorunun cevabı sanıyorum, herkese göre farklı olacaktır. Normali de bu. Kimin ne çektiğini ancak kendisi bilir. Yerin yüzlerce metre altında çalışan maden işçileri, "Benden daha ağır işte çalışanı yoktur" derken, günde binlerce aboneye hizmet veren santral memureleri de, kendilerini, rahatlıkla aynı katogoride hissedebilirler.
Sadece onlar mı? Bankacılar, öğretmenler, temizlik ve inşaat işçileri, polisler, milletvekilleri, gazeteciler, şoförler ve daha pek çok meslek erbabı, en ağır işin kendi işleri olduğunu, rededemeyeceğiniz gerekçelerle ortaya koyar ve kabul de ettirirler.
Aslında işini ciddiye alanlar için her iş yoğundur. Almayanlar için ise en ağır iş bile, en sıradan işten daha kolaydır.
Cumartesi günü yayınlanan özel ders furyasıyla ilgili yazıma, öğretmen ve velilerden, hem eleşitiren, hem de destekleyen çok sayıda telefon geldi. Meğerse arı kovanına çomak sokmuşuz. Öğretmenliği bir ticari kazanç kapısı haline getiren "tüccar öğretmenler", belli ki çok hahatsız olmuşlar.
Nasıl olmasınlar ki, yarın bir vergi memuru ya da müfettiş karşısına çıkıp, "gel hesap ver" derse ne olacak?
Aylık geliri bir milyar liranın üzerinde binlerce, 500 milyon liranın üzerinde on binlerce, yüz milyon liranın üzerinde de yüz binlerce öğretmen var. Dershane öğretmenlerinden ya da emekli öğretmenlerden bahsetmiyoruz, halen okullarda görevli öğretmenlerden söz ediyoruz. Okuldaki derslerini asgariye indirip, kapı kapı dolaşıp özel ders verenlerden ve evinde gruplar halinde takviye kursları açanları mercek altına getirmek istiyoruz.
Bakanlık yetkilileri, "İsim verin hemen soruşturma açalım" diyor. Sanki hiç haberleri yokmuş gibi! Eğer samimilerse, bütün ilçe milli eğitim müdürleri, girsinler sınıfa, sorsunlar öğrenciye: "Kim, kimden özel ders alıyor?"
Özel dersler, haftasonu kursları, kaçak dersler, sürücü kursları, ders kitapları ve ünite dergisi ticareti, öğretmenliği kemiren yokedicilerin başında geliyor. Bu çirkin gidişata, maalesef, ne Milli Eğitim Bakanlığı, ne de öğretmen dernek ve sendikaları "dur" diyor...
Bir sınıfta 38 öğrenciden, 37'si zayıf alıyorsa, sorgulanması gereken öğrenci değil, öğretmendir. Çağdaş eğitim sistemlerinde, öğrenci kadar öğretmen de denetlenir. Bugün bir yeterlilik sınavı yapılsa, öğretmenlerden ne kadarı bu barajı aşar, çok merak ediyorum?
Anadolu liselerinde ortalama haftada 37 saat ders yapılıyor. Buna ödev, özel ders ve hafta sonu kurslarını da eklediğinizde 70, 75 saate çıkıyor. Hele bir de büyük kentlerdeki trafikte ölen zamanı hesaba katarsanız, eğitim için ayırdığınız süre haftada rahatlıkla 100 saati buluyor.
Yetişkinler için bile 40, 50 saatlik çalışma süresinin fazla bulunduğu günümüzde, çocuklara, gençlere böylesine yüklenmek ne kadar doğru?
Veliler, "Çocuklarımızla, bırakın sinemaya, tiyatroya gitmeyi, birlikte yemek yemeyi özledik" diyorlar.
Görevini canla başla yapan, ay başını zor getiren, öğrencisini kendi çocuğuyla eşdeğer tutan yüz binlerce saygıdeğer öğretmenin, tüccar öğretmenlerle aynı kefye konmaması için, olayın üstüne gidiyoruz. Onlar da bu durumdan bizim kadar rahatsız. Bu yüzden, gelin, öğretmenlik onurunu, çiğnemeye, her kim olursa olsun müsaade etmeyelim!