Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kim ne derse desin, şu an için Türkiye’nin en önemli sorunu, kesinlikle işsizlik.
Nereye giderseniz gidin, terör de dahil tüm seçenekleri peş peşe sıralayın ve “sizin için en önemli sorun hangisi?” diye sorun.
Eminim ki ilk sırada hep işsizlik çıkacaktır.
Genç Bakış için her hafta farklı bir ilde ve farklı bir üniversiteye gidiyoruz.
Program başlamadan önce, hemen her yerde, memnuniyet ve en önemli sorun nedir anketi yapıyoruz.
Ayrıca, kamera elde, sokaklarda, “bu gazeteyi siz yapıyor olsaydınız, manşetiniz ne olurdu?” diye röportajlar yapıyoruz.
Cevaplar hep aynı işsizlik ve hayat pahalılığı...
Bu da, gençleri ve özellikle de, gözleri önünde mum gibi eriyen çocukları nedeniyle anne-babaları kahrediyor...

5 gençten biri işsiz
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, işsizlik oranı, aralık ayında yüzde 10.1’e çıkarken işsiz sayısı da 2.8 milyona yükseldi.
Bu sayı, resmi işsizlik oranını gösteriyor. Bir de kayıtsız işsizleri dikkate aldığınızda sayı daha da büyüyor.
Örneğin dershanelere ve diğer kurslara gidip hala öğrenci gözükenleri de hesaba kattığınızda, karşımıza korkunç rakamlar çıkıyor.
İşin garibi, eğitimli işsizlerin sayısı giderek artan boyutlara ulaşıyor. Yani çok zor koşullarda mücadele verip üniversiteyi bitirenleri, işsizlikle ödüllendiriyoruz!..
Bu arada tarım dışı işsizlik oranı 0.4 puanlık artış ile yüzde 12.4, 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı ise 1.7 puanlık artış ile yüzde 19,8 oldu.
Türkiye genelinde işsiz sayısı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 214 bin kişi artarak 2 milyon 790 bin kişiye yükseldi.
Mevsim etkilerinden arındırılmış işgücüne katılma oranı bir önceki döneme göre 0.1 puanlık azalış ile yüzde 50.9, istihdam oranı 0.1 puanlık azalış ile yüzde 46, işsizlik oranı ise 0.1 puanlık artış ile yüzde 9.6 olarak gerçekleşti.
TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 2012 yılında işsizlik oranı yüzde 9,2 oldu. 2011 yılında işsizlik oranı yüzde 9.8 düzeyindeydi.

Çözüm ne?
İşsizlik, gelecek yıllarda da sorun olmaya devam edecek. Hem de daha da artan bir şekilde. Çünkü hem üretime dayalı bir büyüme politikamız yok hem insan gücü planlamamız.
Her iki konuda da sınıfta kaldık ama bunun farkında bile değiliz.
Kalkınma planları, hükümeti ilgilendirir, insan gücü planlaması ise MEB ve YÖK’ü.
Gelinen noktaya baktığımızda her iki kurum da ileriye yönelik iyimserlik mesajları vermiyor. Tam tersine daha da korkutuyor.
Örneğin YÖK’ü ele alalım, yüz binlerce işsizin olduğu alanlarda hala kontenjan artırımına gidiyor, yeni üniversite ve fakültelerin açılmasına izin veriyor.
Oysa YÖK’ün asli görevlerinden birisi de, ülke ihtiyaçlarına göre insan gücü planlaması yapması. Ama o hep tersini yapıyor. Hiç kimse de bu konuda kendisine hesap sormuyor...
Peki bu süreçte doğru olan ne?
Önce yanlış olanı söyleyelim:
Bir yanda müthiş bir kalifiye gücü sıkıntısı var öte yanda da milyonlarca eğitimli iş gücü fazlamız var.
Yani plansızlık had safhada.
İşte bu noktada, en azından bundan sonrası için, istihdam fazlası olan alanlarda kontenjanları azaltıp, diğer alanlarda meslek yelpazesini iyice genişletmeliyiz.de insan gücü dediğimiz teknisyenle-mühendis arası eleman yetiştirmeye ağırlık vermeliyiz...

Eğitimden soğuyorlar
İşsizlik kadar önemli hatta çok daha tehlikeli bir durum var ki, artık onu da ciddiye almanın zamanı geldi de geçiyor.
Okumuş işsizler, eğitime olan talebi giderek azaltıyor.
“O okudu da ne oldu?” sorusu giderek daha fazla konuşulmaya başlandı.
Pek çok ülkede bu yüzden ciddi sıkıntılar yaşandı, yükseköğretime olan talep azaldı.
Temel eğitimden sonra, eğitimden kopmalar hızla yükseldi.
İşsizliğin bu kadar tırmanması da bu yüzden...
Türkiye, işsizlik sorununa, özellikle de okumuş işsizlere çözüm bulmak zorunda.
Hem de hiç ertelemeden.
Yoksa yaratacağı moral bozukluğu diğer tüm sorunları gölgede bırakır.
Özetin özeti: Aç karınla hiçbir sorunu çözmek mümkün değil. Çözülür gibi görünse de yine hortlar. Bu yüzden öncelikle iş, iş, iş diyoruz...