Dünyanın dört bir yanında milyonlarca vatandaşımız var. Teknolojinin sağladığı üstün olanaklar sayesinde Türkiye'de olup bitenleri yakından izliyorlar. Sevinçlerini, kaygılarını, unutulmuşluklarını da sık sık bizlerle paylaşıyorlar...
İtalya, Yunanistan, ABD ve son olarak da Fransa ile yaşanan krizde en organize olan ve Türkiye'ye yapılan haksızlıklara en sert tepki gösteren yine onlardı. Asıl işi, dış dünyadaki imajımızı parlatmak olanlar uyurken, onlar yılmadan Türkiye'nin aydınlık yüzü olmaya devam ettiler...
Bunlardan bazıları işçi, bazıları patron, önemli bir bölümü de öğrenci. Çalışanların sorunları çok. O apayrı bir konu. Benim asıl üzerinde durmak istediğim Türkiye ile Batı arasında çok önemli bir köprü olan öğrencilerimiz. Pek çoğu kendi yarattığı olanaklarla ayakta kalma mücadelesi veriyor. Tek amaçları var: İyi bir eğitim alıp, hem kendileri hem de Türkiye için parlak bir gelecek sağlamak. Ama gelin görün ki, sorunları hiç bitmiyor...
Yurtdışındaki temsilciliklerimiz, sanki sorunlarını çözsün diye değil daha da ağırlaştırmak için çaba harcıyor. Yasalar, eğitimlerini tamamlasınlar diye değil, yarıda bıraktırmak için kullanılıyor. Sözün kısası: Yurtdışındaki öğrencilerimiz, sahipsiz, hem de çok sahipsizler...
İşte hemen hergün onlarcası gelen mektuplardan birisi:
"Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi'ni bitirdim. Mastırı kazanıp bir yıl İngilizce hazırlık okudum. Sonra yakınlarımın yardımıyla Almanya'ya geldim. Almanca öğrenip Kiel Üniversitesi'ne girdim. Diplomamızı hiç ciddiye almadılar. Ek dersler gördüm...
Bugüne kadar hep kendi imkanlarımla okudum. Ailem zengin değil. Hem çalıştım hem okudum. Köyden çıkıp gelmiş birine göre kanımca büyük işler yaptım. Hedefim profesör olmak. Ama birkaç yabancı dil bilen. Avrupa'nın bilim düzeyini yakalamış bir bilimadamı olmak istiyorum. Buradaki çalışmalarımda Avrupa Tarım Politikası üzerine yoğunlaştım. Ola ki Türkiye, Avrupa Birliği'ne girerse bizlere çok ihtiyacı olacak. Giremezse bile partner olarak işlerini sürdürecek. Bu temel düşünceden dolayı bu bölümü seçtim...
Türkiye, yurtdışındaki öğrencilerine hiç sahip çıkmadı. Örneğin askerlik sorunum olduğunda tam üç yıl kendi ülkeme gelemedim. Konsolosluk aracılığı ile yazışmalarımız oldu ama sonuç vermedi. Abim vefat etti gelemedim. En son yeğenim ölüm döşeğindeydi, artık ne olursa olsun gideceğim dedim ve geldim. Mahkeme / askerlik şubesi arasında tatilimi geçirip geri döndüm. Konsolosluğun, Eğitim Ateşeliği'nin hiçbir fonksiyonu yok. Elbette askerliğimi yapacağım ama eğitimimi tamamladıktan sonra.
Hem çalışıp, hem okumak çok zor. Bir burs bulabilirsem, araştırma yapmak için çok daha fazla zamanım kalacak. Bu, burada bize sahip çıkmayan Türkiye'nin kazancı olacak..."
Parası olan parayı bastırıp bir ay askerlik yapıp dönüyor. Parası olan hiç zorluk çekmeden eğitimini tamamlıyor. Ama öğrenim hırsıyla dolu bu pırıl pırıl gençler ne olacak? Onları harcamaya hep devam mı edeceğiz? Onlardan hep bir şeyler bekleyip, en zor günlerinde hiç yanlarında olmayacak mıyız?!..
Özay Şendir
“Erdoğan, Osmanlıyı diriltmek istiyor…”
11 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Şaşırtan Çin
11 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımda yeni şifre: Hızlı nakit
11 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Nükhet Duru: Fırınlanmadan, pişmeden kalıcı olunmaz
11 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Vadeli lider vs. Vadesiz lider: Habemus Papam...
11 Mayıs 2025