Özel öğretim kurumlarının pek çoğu facianın eşiğinde. Eğer önlemler alınmazsa pek çoğu yok olup gidecek. Bankaları, otomobilcileri, tekstilcileri, turizmcileri ve diğer tüm sektörleri yeri geldiğinde destekleyen devlet, bu konuda ortada yok.
Özel öğretim kurumlarının neredeyse tamamına yakını, kontenjanlarının yarısını bile dolduramadı. Vakıf üniversiteleri de onlardan farksız. Yavruvatanı ekonomik olarak ayakta tutan KKTC üniversiteleri ise bugüne kadarki en büyük krizlerini yaşıyorlar.
Peki devlet nerede? YÖK nerede? Bu okulların kurucuları, sahipleri, mütevelli heyetlerinin başkanları, yöneticileri, hocaları ve velileri nerede?
Ara ki bulasınız.
Devlet, bırakın özel öğretim kurumlarını, kendi okullarıyla bile ilgilenecek durumda değil. Konuların çok uzağında.
Örneğin YÖK. Bu yılki facianın baş aktörü o. Ekonomik kriz nedeniyle zaten çok büyük sıkıntı içinde olan vakıf üniversitelerine bir değil, birkaç darbe de o vurdu. Hem de öldürücü darbeler.
Altından kalkabilirler mi, kalkamazlar mı diye hiç sorgulamadan, sırtlarına yüzde 20 ücretsiz öğrenci kontenjanı yükledi. Tam da tercihler öncesinde de öğrencilerin kafasını karıştırıp, bu yıl vazgeçin, gelecek yıl girin noktasına getirdi.
Normal koşullarda, yüzde 20’lik bursa, “Öğrenci lehine bir karar, aferin YÖK’e” diyebilirsiniz. Ama bugün gelinen noktada, burslu öğrenciler, vakıf üniversiteleri için kambur üzerine kambur.
Neden? Çünkü, burslu öğrenciler dışında normal öğrenci kaydı yok. Örneğin, bir bölüme 100 öğrenci yerleştiriliyorsa, bunun 20’si zaten YÖK burslusu ve genelde bunların tamamı gelip kaydoluyor. 10 kişiye de çeşitli nedenlerle burs veriliyor.
Örneğin, dereceye girdikleri için, örneğin, öğretmen, polis, asker, şehit çocuğu oldukları için. Geriye kalan 70 öğrencinin 50’si ise kazandığı halde kayıt yaptırmadı. 88 binlik kontenjan açığının 140 bine çıkması bu yüzden.
Ortaya çıkan tablo ise şöyle: Kayıt yaptıran 50 öğrenciden 30’u burslu. Yani neredeyse sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Eskiden ücretler yükseltilerek, bu burs yükünün bir bölümü, diğer öğrencilerin sırtına yükleniyordu. Ama şimdi böyle bir şansları da yok. Çünkü öğrenci, eğitimin kalitesinden çok, ücretlere bakıyor. Bu durumda da yük tümüyle, kurucuların sırtına yükleniyor.
“Eskiden kazandıklarına saysınlar” diyenler çıkabilir. Ama öylesine şaşkınca yatırımlar yaptılar ki, ellerinde avuçlarında bir şey kalmayanlar var. Bu yüzden, eğer bir şekilde desteklenmezlerse, yok olup gidecekler. Bunun da hiç kimseye bir yararı olmaz...
Yeri geldiğinde bu kurumları en ağır şekilde eleştiren biri olarak, kurtarılmalarını istiyorum. Çünkü:
- Diğer sektörler ne kadar önemliyse eğitim sektörü de o kadar önemli.
- Eğitim kurumlarının batması diğerlerine benzemez, öğrenciler ortada kalmamalı.
- Eğitim kurumlarının yarattığı katma değer diğer sektörlerden çok daha fazla.
- Eğer o kurumlar kapanırsa, onların yükü de devletin sırtına binecek.
Peki bu kurumlara yapılacak yardımın boyutları ne olacak? Bu da enine boyuna iyi tartışılmalı. Çünkü daha önce gelen destek projelerinin hiçbiri samimi değildi.
Ve bu konuda, çok fazla zaman yok. İlk ve orta dereceli okullar bayramdan sonra açılıyor. Üniversitelerde de ek kontenjanlar ekimin ilk haftasında başlayacak.
Yani süratli hareket etmek gerekiyor. Yoksa bu öğretim yılı, birçok öğretim kurumu için zor hem de çok zor geçer.
Bu aşamada veli ve öğrenciyi desteklemekten başka çare yok. Oysa MEB ve YÖK tam tersini yapıyor. Bu okullara yönelecekleri bile vazgeçme noktasına getiriyor. MEB, kayıtları uzattıkça uzatıyor. YÖK de vakıf üniversitelerine gidecek öğrencilere, “Bırakın bu yıl bir yere girmeyi, gidin dershaneye, gelecek yıl katsayılar kalkıyor, çok daha iyi yerlere girersiniz” mesajını veriyor. Bu yüzden de meslek lisesi öğrencilerinin çoğu dershanede, sanki gelecek yıl bu yıldan çok farklı olacakmış gibi...
Özetin özeti: Eğitim hiç bu kadar dışlanmamıştı! Özellikle de özel öğretim kurumları...