Hemen her yıl milyonlarca öğrenci sınava giriyor. Ve hemen hepsinin geleceği, bu sınavlardaki performanslarına göre şekilleniyor.
Yani sınavlar onlar için de aileleri için de çok önemli.
Ama bu durum, ne devletin, ne iktidarın, ne muhalefetin, ne de sınavları gerçekleştiren kurumların umurunda!..
MEB, YÖK ve ÖSYM hemen her yıl basiretsizlik örneği sergiliyor.
Doğru düzgün bir sınav yapamıyorlar.
Yanlış sorular, yanlış hesaplanan puanlar ve anlamsız kurallar, gençlerin hayatını karartmaya yetiyor da artıyor.
Aşağıda, son yıllarda, artık çok sık yaşanan bir sınav çilesi var.
Sıradan bir olay gibi ama gençlerin motivasyonunu bozup, yaşamlarını altüst etmeye yetiyor da artıyor...
Peki kabahatli kim?
Hiç tartışmasız hepimiz!
Çünkü hiçbirimiz, ne gençleri ciddiye alıyoruz ne de eğitimi ve onların geleceklerini.
Sadece laf üretiyoruz o kadar.
Yanlışsız bir sınav yapıp, onu bile doğru düzgün değerlendiremeyenler, anlamsız kurallarla, gençlerin morallerini altüst ediyorlar.
Başıma neler geldi!
“18 yaşındayım.
Bu sene üniversite sınavlarına girdim. Bazı olaylardan dolayı sınavım iyi geçmedi. Başımdan geçen olayı anlatayım.
Evden çıkarken, üzerimde bir gerginlik vardı. Önce sınav yerini bulamadık. Neyse ki o sorun kolay çözüldü. Saat 9.07’de, sınava daha 53 dakika varken yetiştik. Bir an önce gidip yerime oturmak istedim. Merdivenlerden yukarı çıktım ve arama yapıyorlardı, bilekliklerimi çıkarmamı istediler. Tabii ki de hemen çıkarırım dedim. Tokamı da çıkarmamı istediler. Polise durumu anlatmaya çalıştım, edebiyat sınavına giriyorum ve açık saçla dikkatimin dağılacağını söyledim. Annemin yanına gidip durumu anlattım. Memur beye, nasıl bu halde sınava girebileceğimi sordu. Polisin cevabı, girer girer, bir şey olmaz oldu.
Annem bunun üzerine sinirlenip bu uygulamayı, keşke başkaları üzerinde de yapsanız dedi ve ortalık iyice gerildi. İlk kez, herkesin önünde, gözümden yaşlar geldi. Kolumdaki bileklikleri kopardım, anneme verdim ve ağlayarak sınıfa gittim. Polisin gözlerine bakarak, çok teşekkür ederim sınavdan önce bana bunları yaşattığınız için dedim. Güldü. Benim için hayati derece önemli olan sınava, o güldü! Okul müdürü yanıma geldi, kızım sakin ol dedi. Polis bu kez, basit bir tokayı, neden bu kadar uzattınız dedi. Ya öyle mi, beni bu duruma getiren sizsiniz dedim. ÖSYM’nin verdiği kağıdı havaya kaldırarak, bu kağıdı defalarca okudum, daha önce de sınava girdim. Bu kağıtta metalle ilgili hiçbir şey yanınızda olmayacak deniliyor ama bakın bu toka tahta dedim...
Polisin cevabı ne mi oldu?
Ben onun tahta olduğunu bilmiyordum. Bu kadar basitti. Tek söylediğim söz: İşinizi düzgün yapsaydınız, ben şimdi bu durumda olmayacaktım. Ayrıca, o sinirle, yaşadığım bu durumun bin katını, siz de kendi çocuğunuzda yaşarsınız dedim. Sınava ağlayarak oturdum ve o dakikalar içinde, sınavdan sonra karakola gideceğim, hep aklımdaydı, çünkü içim acıyordu. Ben içeri girdiğimde, polis, bana getirmek için annemden tokayı istemiş. Annem bağırmış, herkes destek çıkmış. İyi ki de vermemiş. Eğer vermiş olsaydı, tokayı gözünün önünde kırardım...
Ne mi oldu? Söyleyeyim!
Sınavım iğrenç geçti.
Hukuk ve siyaset bilimi hayalim yerle bir oldu. Sınav çıkısı karakola gittim. Karşıma bir polis çıktı, ona derdimi anlattım. Bana ilk söylediği şey, senin moralin bozuldu diye o memura soruşturma açamam oldu. Yalnızca suratına baktım, siz buna moral bozukluğu mu diyorsunuz dedim? Haklı olduğumu biliyordu. Bu yüzden cevap veremedi.
Şunu sordum, aynı meslektesiniz, sizin çocuğunuza böyle davranılsaydı ne yapardınız? Çocuğunuzun 365 günlük geceli gündüzlü çalışması, yalnızca 15 dakikalık, bir toka tartışması yüzünden heba olsaydı, ne olurdu dedim.
Sustu.
Komiserle görüşmek istiyorum dedim. Oysa 20 dakikadır başımdan geçenleri anlattığım kişi, komisermiş. Ne yazık ki, boşuna anlatmışım, sizden istediğim tek şey, o polisle konuşmanızdı ama bunu bile yapmadınız dedim ve başka bir şey demeden, karakoldan çıktım, gittim... Şimdi o polis yatağında rahat uyurken, benim 1 senem gitti. İnsanlara niye kazanamadığımı değil de, bu olayı anlatmak, o kadar ağır ki! Ablam tıp fakültesinde 3. sınıf öğrencisi. Kimseyle pek dertleşemem, konuşamam. Ülkemdeki polise bile güvenemeyeceğimi, bana 18 yaşında öğrettiler. Kendi ülkemden korkuyorum işte. Ama ne olursa olsun, öğrenimime devam edeceğim. Evet benim hikayem bu ve şimdi burs araştırıyorum. İyi bir siyasetçi, iyi bir hukukçu olabilmek için. 18 Temmuz’a kadar tercihler bitiyor. Umarım bu süreçte bana yardımcı olursunuz...”
Özetin özeti: Ne olacak şimdi bu gencin geleceği? Suçlu olan polis mi? Kesinlikle hayır. Belki biraz daha duyarlı olabilirdi. Ama asıl sorgulanması gereken, o anlamsız kuralları koyanlar ve buna seyirci kalanlar!..