Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hatırlanacağı gibi geçenlerde anne babası polis olan Gülce Sıla Gülcüler’in, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden mezun olduğunu, mastır için Almanların ve dünyanın en iyi üniversitelerinden Heidelberg’den kabul aldığını ama ekonomik açıdan gitmesinin zor olduğunu yazmıştık.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, konuyla çok yakından ilgilendi. Gülce’ye bir miktarı vakıflardan, bir miktarı da kendi cebinden burs tahsis etti. Yani artık Gülce, Almanya’daki eğitimine rahatlıkla devam edecek ve bize verdiği aşağıdaki sözü yerine getirecek:
“Almanya’daki eğitimimi başarıyla tamamladıktan sonra, kariyerime, ilaç geliştirme alanında devam etmek istiyorum. Gerek Avrupa’nın, gerekse Amerika’nın en iyi üniversitelerinde araştırmalarımı yaparak ülkemizi; bilim insanı yetiştirme konusunda temsil etmek istiyorum. Planladığım kariyer neticesinde edindiğim başarıları paylaşmak ve elimden gelen maddi destekle, bundan sonraki bilim için çalışan benim gibi genç arkadaşlarıma destek olmayı bir görev bilirim.”
Gülce’nin ileride çok başarılı bir bilim insanı olacağına canı gönülden inanıyor, başarılarının devamını diliyoruz.
Sayın Şahin’e de polis camiası ve gençler adına teşekkür ederiz...

Kriz, eğitimi de vurur mu?
Dünyada öyle ya da böyle bir kriz var. Bizi de etkileyeceği kesin.
Etkilenecek sektörlerin başında da eğitim geliyor.
Nedense bizde şöyle bir algı var:
Kriz olduğunda ilk önce kitap, gazete, eğitim masrafından kurtulmanın yollarını arıyoruz.
Gazete, dergi aboneliği varsa, önce onlar iptal edilir. Yeni kitap alımından vazgeçilir. Eğer çocuk özel okula gönderilecekse ertelenir. Gidiyorsa da devlet okuluna nakil için her türlü yol denenir.
Devlet de vatandaştan farklı değil. O da eğer bütçede bir kısıtlamaya gidecekse, önce eğitimden başlar.
Oysa, yaşam hakkından sonra en temel hak eğitim hakkı. Devletin de, ailelerin de çocuklara bırakabileceği en iyi miras, eğitim. Ve tabii ki kaliteli bir eğitim!..
Ama şu günlerde kriz söylentileri yoğunlaştıkça, velilerde bir panik oluştu. “Önümüzü görmeden, özel okulları düşünürsek ileride başımız ağrır” diyorlar.
Eğer bu gidişata dur denilmezse ya da diğer sektörlere olduğu gibi eğitim sektörüne de güvence sağlanmazsa, özel okullardaki kontenjan açıkları inanılmaz boyutlara yükselebilir. Bu da pek çok özel okul ve vakıf üniversitesinin zor günler yaşamasına neden olabilir...

Kriz masası kurulsun!
Eğitim kurumlarının zor günler geçirmesi ya da batması diğer şirketlere benzemez. Öğrenciler üzerinde derin izler bırakır. İşte bu yüzden, tıpkı diğer sektörlerde olduğu gibi MEB ve YÖK nezdinde ya da hepsini kapsayacak şekilde bir kriz masasının daha şimdiden düşünülmesinde yarar var.
Milli Eğitim Bakanı Dinçer’in başkanlığındaki bu heyette, YÖK ve ÖSYM başkanları, rektörler, özel öğretim kurumlarının temsilcileri ve diğer yetkililer de yer almalı ve bir dizi öneri oluşturularak, Maliye Bakanlığı ve Başbakanlığın kapısı aşındırılmalıdır.
İlk önlemlerden birisi de okul sahipleri ve bankalarla temas kurularak, taksitini zamanında ödeyemeyen öğrencilerin kapı önüne konulmalarının engellenmesi olmalıdır.

Okul ücretleri düşer mi?
20 milyon öğrencinin olduğu ülkemizde, devletin eğitim yükünün altından tek başına kalkamadığı kesin. Bırakın liseyi, üniversiteyi 6.5 milyon vatandaşımıza daha okuma-yazma bile öğretemedik. Bu yüzden, devletin üzerindeki eğitim yükü ne kadar hafiflerse o kadar iyi olur. Bunun yolu da özel okullardan geçiyor.
İktidar, sağlık sektöründe bunu gerçekleştirdi ve büyük de alkış aldı. Aynı yöntem eğitim sektörü için de uygulanabilir.
Yani devlet özel okulları batırmak için değil, yaşatmak için çaba harcayabilir, özel okul ve vakıf üniversitesi kurucularını da bu noktaya getirebilir. Çünkü söz konusu olan çocuklarımızın geleceğidir.
Bu konuda söylenecek çok söz, önerilecek çok proje var. Ama isteriz ki, buna sektörün temsilcileri oturup kafa yorsunlar.
Önce kendi aralarındaki hiziplere son verip, sonra da eğitim sektöründe yaşanacak bir krizin faturasının boyutları konusunda hükümeti ve devleti bilgilendirsinler yeter.
Zaten sonrası kendiliğinden gelecektir.
Özetin özeti: Hemen her sektör, olası kötü senaryolara karşı tedbirler alıyor ya da düşünüyor. Peki ya eğitim sektörü? Olan bitenleri sadece seyrediyor...