Eğitimde pek çok konuda olduğu gibi yabancı dil konusunda da kendimizi bir güzel kandırıyoruz. Güya üniversitelerimizin çoğunda, özellikle de vakıf üniversitelerinin tamamında yabancı dille eğitim yapılıyor. İlköğretim kurumlarında yabancı dil eğitimi 4. sınıfa kadar indi. Klasik liselerin tüm sınıflarında yabancı dil var. Anadolu liseleri ve kolejlere olan ilginin temelinde yatan neden de yine yabancı dil. Ayrıca binlerce yabancı dil kursu var.
Peki bu konuda, yani yabancı dil öğrenme ya da öğretme konusunda ne kadar başarılıyız?
Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Avrupa’da TOEFL’da sondan ikinciyiz.
Yabancı dil politikası yok
Hemen her konuda olduğu gibi, yabancı dil konusunda da bir politikamız yok. Örneğin AB’ye girmek için can atıyoruz. Ama İngilizce dışındaki diğer dilleri, neredeyse okullardan tümüyle kaldırdık. Oysa AB’nin temel felsefesi, çok dillilik ve çok kültürlülük...
Anadolu liselerinde ise hazırlık sınıfı ve sonrasında bazı dillerin yabancı dille yapılması uygulamasına son verdik. Şimdi benzer uygulama, üniversitelerde de gerçekleşiyor.
Derslerin en az yüzde 30’unu İngilizce yapmayan ya da yapacağını kanıtlayamayan üniversiteler, hazırlık sınıflarını YÖK kararıyla kaldırıyor.
Bu da kafaları karıştırmaya yetti de arttı.
Oysa bugün yüzde 30’luk koşulu yerine getiremediği için hazırlık sınıfından vazgeçen üniversitelerin çoğu İngilizce eğitim yapıyor diye biliniyordu.
En garibi de bu koşulu yerine getiren üniversitelerden de hazırlık sınıfı kalksın yönünde isteklerin gelmesi. Öğrenciler, biraz de krizin etkisiyle bir yıl daha az öğrenim ücreti ödeyebilmek için anında yabancı dil öğrenmekten vazgeçebiliyorlar...
Yanlış yanlış üstüne
Öğrencilerin üniversitelerdeki yabancı dil hazırlık sınıflarına bu kadar tepki duymalarının altındaki neden, bu sürecin çok yanlış bir şekilde değerlendirilmesidir. Bazı üniversiteler, bu konuda öğrencileri adeta sömürdüler. Bir yıllık hazırlık sınıfını iki üç yıla yayanlar oldu. Pek çoğu bu konuda doldur-boşalt yöntemi uygulayarak bu işten çok para kazandı.
YÖK bu konuya yıllarca seyirci kaldıktan sonra nihayet devreye girdi. Önce atılma durumuna gelenleri Türkçe eğitim yapan eşdeğer fakültelere yönlendirdi, sonra da hazırlık sınıfı uygulamasını zorunlu olmaktan çıkardı.
İyi mi oldu, yoksa kötü mü? Bunu zaman gösterecek...
Şûra toplansın
Her ne kadar beden eğitimi, resim, müzik dersleri konusunda alınan şûra kararlarının tam aksi yönde uygulamalara şahit olsak da konusu sadece yabancı dil öğretimi olan bir Milli Eğitim Şûrası, bu konudaki kafa karışıklığımızı gidermemize yardımcı olabilir.
En azından Türkiye’nin yabancı dil politikası ve öncelikli yabancı diller belirlenir. Ayrıca bize en uygun öğrenme modelleri tespit edilir. En önemlisi de bazı bakanların, YÖK’ün ve üniversitelerin keyfi uygulamaları masaya yatırılarak, sonuçlar tartışmaya açılır.
Yabancı dile başlama yaşından ders kitaplarına, ağırlıklı yabancı dille eğitimden hazırlık sınıflarına kadarki mevcut uygulamalar da yeniden tartışmaya açılır.
Türkiye, yabancı dil öğretimi konusunda bugüne kadar çok farklı modeller denedi. İçlerinde en başarılı olan, anadolu liseleri sistemiydi. Ama Çelik döneminde önce dejenere edildi sonra da tümüyle yok edildi. Şimdi bu boşluğun doldurulması gerekiyor. Nasıl olacağına ise Milli Eğitim Şûrası karar vermelidir.
Bakan Çubukçu, böyle bir şûra kararı alır, toplar ve alınan kararları uygulamaya koyar mı bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki, Türkiye’nin bu konuda kafası karmakarışık...
Özetin özeti: Dünyaya açılmak isteyen Türkiye, yabancı dil konusunda yeni açılımlar getirmek zorunda. Yoksa havanda su dövmeyle ve var olanı yok etmekle çağ yakalanmıyor...