İÜ’de seçime çok az bir süre kaldı. Adaylar, son turlarını atıyor. Ve şu ana kadar öne çıkan bir isim yok. Oysa önceki tüm seçimlerde, sonuç çok önceden belliydi. Cemi Demiroğlu, Bülent Berkarda, Kemal Alemdaroğlu ve Mesut Parlak’ın seçimi açık ara kazanacağı aylar öncesinden kesin gibiydi. Şimdi ise, en iddialı adaylar bile “Her şey kararsızların kararına bağlı” diyor.
Toplam 2 bin 500 öğretim üyesi var. Fazla fire beklenmiyor. Yüzde 80’in üzerinde bir katılım söz konusu. 500’ün üzerinde oy alan kazanır beklentisi var. Ama kimsenin bu barajı aşacağı da sanılmıyor. 300’ün üzerinde oy alanlar ilk 6’ya girer. Ve en az 5 adayın 200 oyu aşmasına kesin gözüyle bakılıyor. Bu da oyların parçalanması anlamına geliyor. Peki, son dakikada bir değişiklik olur mu? Çok zor. Ama sandık başındaki o an çok önemli!
Benim en çok merak ettiğim, öğretim üyeleri, bir defalığına da olsa kendilerini bırakıp önceliği üniversiteye verecekler mi? Bugüne kadar önce hep kendilerini düşündüler. Dokunmayanı, ürkütmeyeni, kendilerinden olanı, yani tıpçıları tercih ettiler. Reformculardan uzak durdular. Oysa İstanbul Üniversitesi’nin iyi bir silkelenmesi gerekiyor...
Diğer üniversiteleri gezip gördükçe, İÜ öğrenci ve öğretim üyeleri adına hep üzülüyorum. Çünkü, hemen her açıdan onların önüne çıkan o kadar çok üniversite var ki, saymakla bitmez. Aslında en doğru olanı yeniden yapılanması. Ama hiçbir aday, aklından geçirse de bunu telaffuz bile edemiyor. Çünkü anında infaz edilir...
Oysa, 1933 üniversite reformu öncesinde Atatürk’ün davetiyle Türkiye’ye gelen İsviçreli bilim adamı Malche’nin raporuna şu günlerde yeniden bir göz atmak gerekir. O zamanki sorunlar neyse aynen geçerli!..
Kritik seçim
Her ne kadar mevcut rektörlerin seçime müdahil olmaları hiç şık karşılanmasa da az ya da çok mutlaka bir yönlendirme oluyor. Yaş haddinden emekliye ayrılacak olan Rektör Parlak da, daha önceki söylemlerini bir kez daha yineledi ve “Rektörlük görevini cemaat, holding ve siyaset yandaşlarına bırakmayın” dedi.
Peki adaylar arasında böyle isimler mi var? Ona göre var ki böyle bir açıklama yapma gereği duydu. Peki rektör olarak tehlike arz eden isimler, öğretim üyesi ya da yönetici olarak hiç mi zararsızlardı? Madem öylelerdi neden önlem alınmadı? Rektör adayı olduklarında mı, cemaat, holding, siyaset yandaşı oldukları anlaşıldı?.. Parlak, “İstanbul Üniversitesi, kurulduğundan beri laik demokratik cumhuriyet taraftarıdır’ dedi. İşte bu doğru. Adaylar ve hocalar içerisinde bunu zaafa uğratacak kadar çok birileri varsa, en az onlar kadar, bugüne kadar onlara seyirci kalanların da sorgulanmaları gerekmez mi?..
Vizyoner rektör şart
Adaylardan pek çoğuyla görüşme olanağımız oldu. Neden aday olduklarını ve yapmak istediklerini bir de kendilerinden dinledik. İşte en fazla bu hak ediyor dediklerimiz de oldu. Niye aday oldu ki dediklerimiz de. Ve kimin rektör olacağı konusu da kafamda şekillendi. Ama seçim öncesinde bunu sizlerle paylaşmanın doğru olmayacağını da çok iyi biliyorum. Rektör belli olduktan sonra, bu tahminimde yanıldım mı, yoksa düşündüğüm gibi mi oldu, işte o zaman samimiyetle sizlerle paylaşırım.
İÜ’de vizyoner rektör arayışı her zamankinden çok daha fazla dile getiriliyor. Öğretim üyeleri, eminim ki bu kez, sandık başına gittiklerinde bu konuyu özellikle bir daha düşünecek ve oylarını ona göre kullanacaklardır.
Ve artık hemen herkes biliyor ki, bu son seçim, İÜ’de yeni bir dönemin başlangıcı ya da her şeyin sonu olabilir. Ama statükonun devamı olmayacağı kesin. Öğretim üyesinden öğrencisine, mezunlarından kamuoyuna, YÖK’ten Çankaya’ya kadar herkes uyuyan devi uyandıracak yeni kan bir arıyor. Ve anahtar öğretim üyelerinin elinde. Onlar işaret edecek. YÖK ve Çankaya onaylayacak, bizler de alkışlayacağız.
Sonrasında ise yakın takip başlayacak. Bakalım neyi ne kadar yapacak?..
Özetin özeti: İÜ seçimleri gelecekle ilgili umutlarımızı ya yeşertecek ya da bir başka bahara erteleyecek. Bu açıdan çok önemli!..