Safranbolu’yu hâlâ görmediyseniz, Türkiye’yi yeterince tanıyorum diyemezsiniz. Tıpkı Nemrut’u, Kapadokya’yı, Hasankeyf’i ve daha pek çok yöremizi gidip görememenin yarattığı eksiklik gibi. Ama eğer Zonguldak’taki Gökgöl Mağarası’nı gezmediyseniz doğanın yarattığı harikalar konusunda kat etmeniz gereken daha çok yol var demektir.
Hele bir de Bartın’dan Amasra’ya uzanırsanız, hayata ve Türkiye’ye bakış açınız, anlık da olsa kesinlikle değişir. Böylesine güzelliklere sahip olduğunuz için sevinir, bunları yeterince değerlendiremediğiniz için kahrolunsunuz...
Safranbolu, Zonguldak ve Amasra için bir hafta sonu yeter. Tarihe meraklıysanız bölgede antik eserler de var. Mutfak eh işte. Ama doğa harika...
Valisini arayan kent
Karabük’e girerken, “Cumhuriyet Kenti Karabük” tabelası sizi karşılıyor. Diğer kentlerde pek yok. Arkadaşlar hemen espriyi patlattı. Karabük de yakında Ergenekon dosyasına girerse şaşırmayın!
Karabük ve Zonguldak, Cumhuriyet döneminde kurulduğu için bu sıfatı her fırsatta kullanıyor. 10. Yıl Marşı da burada yazılmış. Bununla gurur duyuyorlar.
Karabük Valisi Can Direkçi merkeze alınmış. Gerekçesi de eski valinin açtığı yürütmeyi durdurma davası. “Haksız yere görevden alındım, iademi istiyorum” diye yargıya başvurmuş. Davayı kazanmış ama emekliliğine birkaç ay kaldığı için bir aylık izin alıp, gelip göreve bile başlamamış.
İşte bu yüzden Karabük şu sıralar valisiz ve kiminle konuşsanız bu olayı anlatıyor. Hürriyet Treni, Gar’a girdiğinde herkesin elinde “Can’ımızı İsteriz” pankartları vardı. Meğerse pankart ve dillerdeki bu Can, kısa sürede canları kadar sevdikleri Vali Can Direkçi‘ymiş. Geleli iki yıl olmuş. Tıpkı Burdur’da olduğu gibi Karabük’te de başta eğitim olmak üzere birçok alanda kenti zirveye taşımış. Hiç alışık olmadığımız şekilde valilerine sahip çıkmaları da bu yüzdenmiş. Böylesi zor geldi, çabuk kaybettik diyorlar. Ankara, umarız bu sese kulak verir...
Zonguldak, cumhuriyetin aydınlık yüzüydü. 1930’lu yıllarda tenis kortları, yüzme havuzları, iyi okulları vardı. Balolar düzenlenir, çağdaş mimarinin en güzel örneklerini sergilerdi. Kömür ocakları kentin can damarıydı. Bir dönem 60 bin içi çalışıyormuş. Şimdi 10 bine inmiş. Maaşlar da azalmış. Kentsel yönetim konusunda da zaaflar yaşanmış. Bülent Ecevit‘in seçim bölgesiydi. Uzun süre TBMM Başkanı Köksal Toptan da Zonguldak milletvekilliği yaptı. Meclis’te ve kabinede her dönem temsilcileri oldu. Ama başta Ecevit olmak üzere, belli ki birçoğunun kente hiçbir katkısı olmamış.
O eski modern, çağdaş Zonguldak gidip yerine başka bir kent gelmiş. Denizin içindeki restoranları bile kebapçılar istila etmiş. Taze balık yok gibi, rakı da masa altında gizli gizli içiliyor. Şehir içindeki mezbelelik ve açık dereler mikrop saçıyor. Şehrin ortasından geçen tek caddesi var. Devasa kamyonlar bile oradan geçiyor. Başkan ve yardımcıları gayretli. Ama belli ki daha fazlasına güçleri yetmiyor.
Karabük ve Zonguldak, üniversite ve turizm için müthiş derecede elverişli kentler. Ama buna önce kendilerinin inanmaları gerekiyor.
Bir ufak not da, Karabük ne kadar ucuz ise Zonguldak o kadar pahalı.
Bir ara maden ocağı ve tren kokpitine de birer saatlik ziyaretlerde bulundum. Çalışma koşullarını ve sorunlarını dinleyince bir daha ne kadar zorlansam da öf püf etmeme kararı aldım. İşim zor diyenler, maden ocaklarındaki işçileri ve daracık bir alanda binlerce tonu ve yüzlerce yolcuyu komuta eden makinistleri düşünün. İşleri o kadar zor ki! Dahası bırakın yeni haklar elde etmeyi, eski kazanımları bile bir bir ellerinden gidiyormuş.
TCDD, yeni bir vizyonla, demiryollarına yeniden hayat verirken umarız aynı özeni çalışanlarına da gösterir. Kapanan okullarının yerine yenisini açar ya da açtırır, emekliye ayrılan personelin yerine de yenilerini alır. Bu arada, 20 yıl önceki yemekli vagonun ortamı ve yemek lezzeti de bugünkünden sanki daha iyiydi.
Özetin özeti: Her bir yanı bir başka güzel olan ülkemizi, her fırsatta gezin. Bazen moraliniz bozulsa da kesin mutlu dönersiniz...