Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu yeni öğretim yılından önce kendi kadrosunu kurmak için düğmeye bastı. İlk giden, İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ata Özer oldu. Ama asıl büyük deprem Ankara’da gerçekleşecek ve daha sonra da Türkiye geneline dalga dalga yayılacak.
Çubukçu’nun atamalarında hemşerilik kriterinin yerini liyakatin alacağına yönelik ciddi işaretler var.
Peki bu konuda Bakan Çubukçu’ya kim yardımcı oluyor?
Bilindiği gibi, kendisi eğitimin çok uzağında. Alt kadrosunun da öyle olması halinde sorunlara çözüm üretmek, hem çok zaman alabilir hem de sağlıklı olmayabilir. Bu yüzden gideceklerin en başında, merkez valiliğinden bu göreve gelen bakanlık müsteşarı bulunuyor.
Müsteşar yardımcıları, daire başkanları, genel müdürler ve il milli eğitim müdürleri arasında da değiştirilmesi düşünülen çok isim var.
Bakan Çubukçu’ya önerimiz, dışarıdan isim arama yerine, bakanlık içinden bu görevleri hakkıyla yerine getirecek isimlerin öne çıkartılmasıdır.
Üst düzey bürokrat olarak, dünden bugüne, dışarıdan gelen isimlerin hiçbiri başarılı olmadı. Ama içeriden yükselenler iz bıraktı. Çünkü hem teşkilatı tanıyorlardı hem de Ankara bürokrasisini.
Oysa bu koltuğa oturan bakanlardan genelde hep şu yakınmayı duyduk:
Koca bakanlıkta müsteşar, genel müdür yapacak tek adam bulamıyoruz. Nasıl bir bakanlık burası?.. Dışarıdan adam getirmek için hep bu koca camiayı suçladılar. Ama sonunda asıl beceriksiz olanın bakanlık bürokratları değil, kendileri olduğu defalarca kanıtlandı.
Talim Terbiye’den okul müdürlerine, il ve ilçe teşkilatlarından başkentteki bürokratlara kadar Milli Eğitim camiasında koltuğunu dolduramayan isimler yok mu? Elbette var. Ama sayıları kesinlikle diğer bakanlıklardakilerden daha fazla değil.
Kadrolaşma ve hemşeri mantığıyla değil de liyakati öne çıkararak gerçekleştirilecek bir yeniden yapılanma, Milli Eğitim’de sadece kaybolan yılları geri getirmekle kalmaz, geleceğe yönelik umutların artmasına da vesile olur.
Bakan Çubukçu‘yu dikkatle izliyoruz. Yapacağı her atama, ileriye yönelik icraatlarının bir göstergesi olacak.
Bu konuda kendisine bizzat Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresinin danışmanlık hizmeti verdiğini de özellikle hatırlatmak istiyoruz. Çünkü, Erdoğan, Çubukçu’nun bu koltukta başarılı olmasını istiyor. Emine Hanım da...

Harbiyeli gençler
Harp okullarından çeşitli nedenlerle ayrılan gençlerden, dünkü yazı sonrasında onlarca mail geldi. Pek çoğu, başarı öyküleri ve vatan sevgisiyle dolu.
YÖK’e olan kızgınlıkların kendileri üzerinden çıkartılmasına fena halde içerlemiş durumdalar. İşte bu mail’lerden birkaç satırbaşı:
“Siz ülkenin önde gelen gazetecilerine bir sözüm var. Yanlış yapıyorsunuz, ayıp ediyorsunuz, araştırıp öğrenmeden yazdığınız bu yazılar, ben ve benim gibi yüzlerce arkadaşımı zan altında bırakıyor. Yüzlerimiz kızarıyor, bize başka gözlerle bakılıyor. Yapmayın, bizleri zan altında bırakıp utandırmayın. Olayın tüm detaylarını öğrenince sizin de yüzünüz kızarmasın. Teşekkürler.”
“Yazımdan da anlayacağınız gibi, öncelikle, ben TSK’dan irtica, disiplinsizlik suçuyla atılmadım. Aksine, askeri liseyi 100 tam disiplin puanıyla bitirdim. Ve Kemalizme ve onun kurduğu bütün değerlere canını veresiye bir Türk genci olarak da irticacı yaftası yapıştırılmak çok ağırıma gidiyor. Onurumu kırıyor. Ödediğim haksız tazminat da cabası. Sizden isteğim, bu yanlış anlaşılmanın giderilmesidir.”
“Sayın Güçlü, yaklaşımınız için teşekkürler. Ben harp okulundan sağlık sebeplerim yüzünden ayrıldım. GATA çürük raporu verdi. Felç oldum. Aylarca sandalyeye bağlı kaldım. Harp okulunda veremediğim hiçbir akademik ders yok. Eğitim benim de yasal hakkım değil mi? Hastalandım diye cezalandırılacak mıyım? Şimdi iyi kötü yürüyorum. Ama memlekete hizmet etmek istedim diye şimdi mağdur durumdayım...”
Özetin özeti: Eski Harbiyeliler kırgınlar. En azından olayın iç yüzü araştırılsaydı diyorlar. Haksızlar mı?