YÖK'ten sonra, Üniversitelerearası Kurul da misyonunu tamamladı. Her iki kurumun da üniversiteler lehine hareket ettiğine inanmak artık çok güç...
Bugüne kadar YÖK'ün güdümünde olan Üniversitelerarası Kurul, şimdi dümeni kırılmış gemi misali fırtınalı okyanusta savrulup duruyor...
Kanun yapıcılar, YÖK yasasını hazırlarken, YÖK bir tarafın kontrolüne girmesin diye güç dengesi kurmuş. Üyelerin üçte birini Cumhurbaşkanı, üçte birini Bakanlar Kurulu, üçte birini de Üniversitelerarası Kurul atasın demiş. Ayrıca bir üyelik de Genelkurmay'a verilmiş.
Dışarıdan bakıldığında demokratik bir yapı gibi gözüküyor.
Ama gelin görün ki kağıt üzerindeki bu demokratik yapı, uygulamada tam bir diktatörlüğe dönüşmüş durumda. Hem de daha ilk kurulduğundan beri...
Hemen her konuda arı kovanına çomak sokan Cumhurbaşkanı Sezer, YÖK'teki başkan sultasını sorgulamaya başlayınca büyük bir direnişle karşılaştı. Haydi YÖK'ü anladık, elindeki gücü kaybetmek istemiyor. Ama ya üniversitelere ve rektörlere ne oluyor? Hazır, YÖK'ün güdümünden kurtulma şansı yakalamışken neden bu fırsatı ellerinin tersiyle itiyorlar...
Üniversitelerarası Kurul, 60 bin kişilik üniversite camiasından, Çankaya'ya bildirecek iki aday bulamadı mı ki, bu hakını Sezer'e bıraktı?..
Aslında Üniversitelerarası Kurul bunu hep yapıyor. Seçme hakkını bugüne kadar YÖK'e devretmişti, şimdi de Çankaya'ya. Bu nasıl bir kuruldur ki, yasaların kendisine tanıdığı hakkı hep başkalarına devrediyor?..
Haydi rektörler ve onların kontrolündeki Üniversitelerarası Kurul temsilcileri, hep birilerinin güdümünde olmayı hazmedebiliyor, peki üniversitelerdeki on binlerce öğretim elamanı bunu nasıl kabullenebiliyor! Hani hemen her konuda ahkam kesen hocalar, dernekler, vakıflar şimdi neredeler?..
Üniversitelerin, YÖK ve rektörlerin umurunda olmadığı son olayda iyice netleşti. Şimdi tüm dikkatler Çankaya'nın üzerinde. Yüklenilen sorumluluk büyük. Kendi kontenjanından istediği kişileri atayabilirdi ve atadı da. Ama şimdi Üniversitelerarası Kurul'u temsilen bir atama yapması gerekiyor. Ortada öyle isimler dolaşıyor ki, ileride kendisini yıpratmaktan öte bir işe yaramaz. Üstelik üniversitelere de bir katkısı dokunmaz...
Bu kontenjandan atanacak isimlerin, laf üretmenin dışında bugüne kadar Türk yükseköğretimine nasıl bir katkıda bulundukları çok önemli. Önce kıstasların belirlenip, ardından atamanın yapılması çok daha sağlıklı olur!..
Cumhurbaşkanı Sezer'in kendinden önceki cumhurbaşkanları gibi YÖK'ü kendi haline bırakıp başkanının diktatörleşmesine izin vermemesi alkışlanacak bir hareket. Ama iddia edildiği gibi kendi kontrolüne almaya çalışması da hata olur...
Özetin özeti: YÖK ve üniversiteler, Türkiye'nin hep kanayan bir yarası oldu. Eğer burada yeniden bir yapılanmaya gidemez ve demokrasiyi, üretkenliği, saygınlığı, tarafsızlığı yerleştiremezsek gerisi çok zor gelir. Herkese çok önemli sorumluluklar düşüyor!..
Özay Şendir
“Erdoğan, Osmanlıyı diriltmek istiyor…”
11 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Şaşırtan Çin
11 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımda yeni şifre: Hızlı nakit
11 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Nükhet Duru: Fırınlanmadan, pişmeden kalıcı olunmaz
11 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Vadeli lider vs. Vadesiz lider: Habemus Papam...
11 Mayıs 2025