Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Milyonlarca minik yarın ilk kez okullu oluyor. Öğretmenle, önlükle, kitapla, defterle, kalem, silgiyle, karatahtayla, İstiklal Marşı, Atatürk ve daha pek çok şeyle ilk kez karşılaşacaklar.
İlk kez bu kadar süre anne-babalarından ve evlerinden ayrı kalacaklar. O birkaç saat ya da akşama kadar sürecek o ilk gün, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelecek onlara. İlle de annemi, babamı isterim diye ağlayanlar olacak. En çok da karnı ağrıyanlar. Daha ilk günden hemen okuma yazma öğrenmek isteyenler gibi ille de oyun oynamak istiyoruz diye dayatanların da elleri havadan hiç inmeyecek.
Tecrübeli öğretmenler yılların birikimiyle ne yapacaklarını fazlasıyla biliyorlar. Benim en çok merak ettiğim hep göreve yeni başlayan öğretmenler olur. Özellikle kalabalık sınıflar ve kırsalda tek öğretmen olarak göreve başlayanlar.
Öğrenci acemi, onlar acemi, tam bir telaş yaşanır. Öğretmen keyifliyse ilk gün telaşı keyfe dönüşür. Yok eğer panikte ise curcunayla birlikte ilk gün kâbusu yaşanır.
Okul yöneticilerinin ve anne-babaların, yarın özelikle yeni göreve başlayan öğretmenlerin yanı başında olmalarında sonsuz yarar var. Pek çoğu, bunu istemez gibi görünse de yardım teklifinizi geri çevirmeyecektir.
Peki ya siz, okula başladığınız ilk günü hatırlıyor musunuz? Ya ilk okulunuzu, ilk öğretmeninizi, ilk sıra arkadaşınızı, ilk öğrendiğiniz harfi, ilk şarkıyı, ilk İstiklal Marşı’nı, ilk hafta sonunu, ilk kurdeleyi, ilk önlüğünüzü, ilk cep harçlığınızı, ilk aferini, ilk dayağı, ilk sözlüyü, ilk zayıfı, ilk kopyayı ve daha sonsuz sayıdaki ilklerinizi?..
Askerlik anıları gibi okullardaki ilkler de hiç unutulmaz. İşte bu yüzden biz yetişkinlere yarın çok büyük görevler düşüyor. Yarın ilk kez okulla tanışacak miniklerin ilkleri, bizim ilklerimizden hem çok daha zengin hem de çok daha keyifli olsun. Onlar da yarın, bugünleri hatırlarken, yüzlerine gülümseme, yüreklerine özlem dolsun.
Yarın, ne gündü o gün diye hayıflanacakları bir gün değil, o günü yeniden yaşamak için neler vermezdim diye mazinin deriliklerinde mutluluk yolculuğuna çıkacakları bir gün olsun.
Her şey öylesine değişti ki, anılar da çok farklı olacak. Bizler nasıl ki bizden önceki nesillerin anlattıklarını ağzımız açık dinliyorsak onlar da bizim anlattıklarımızı hayret dolu bakışlarla izleyecekler. Sobayı görmeyen öğrencilere sobayı, kesekâğıdından yapılan defterleri görmeyen çocuklara dünün Türkiye’sini anlatmak mümkün değil.
Ekmek yoksa niye pasta yemiyorlar diyen Fransız kraliçesine olduğu gibi bugünün çocuklarına da, ne dünü anlatabiliriz ne de 400 milyar dolarlık dış borcu. Ne tek kanallı siyah beyaz televizyonun verdiği keyfi paylaşabiliriz onlarla ne de bizim çocukluğumuzda bırakın interneti ve cep telefonunu, her evde telefon bile yoktu gerçeğini anlatabiliriz.
Eskiden her okulda tek telefon vardı. O da müdürün odasında ve ankesörlü. Şimdi bazen okullara girişte toplanırken dikkat ediyorum da dağ gibi yığınlar oluşuyor.
Dünün velileri de çok farklıydı. Öğretmenleri de. Eskiye özlem sanki biraz da o yüzden. Veliler, daha ilk günden canları, ciğerleri çocuklarını “eti senin, kemiği benim” diye öğretmene teslim eder, onlar da fiske vurmaktan imtina ederlerdi. Şimdiki veliler ise çok farklı. Çocuğumun kılına dokunursan yandın diye söze başlıyorlar. Eski öğretmenler ise mumla aranıyor. Çünkü öyle bir öğretmen yetiştirme ve atama sistemi var ki, genç öğretmenlere ne idealizm aşılayabiliyor ne de onlarda heyecan bırakıyor.
Eskiden öğrenciler, öğretmenler, veliler, Milli Eğitim teşkilatı bakanını severdi. Şimdi öyle mi? Kızgınlıklarının acısını, bazen hiç kendisiyle ilgili olmasa bile ondan çıkarıyorlar. Ah o yok mu o diye başlayan cümlelerin nerede biteceği hiç belli olmuyor.
Özetin özeti: Eğitimde dünden bugüne çok şey değişti. Değişmeyen tek şey ise ilk gün heyecanı. Yarın okula başlayacak miniklere muhteşem bir gelecek diliyoruz...