GAZETEDEKİ bir arkadaşımızla, çocuğunun öğretmeni arasında geçen aşağıdaki diyalog, sanıyorum pek çok okulda yaşanıyor:
- Oğlunuz, başta Matematik olmak üzere, bütün derslerde çok çok zayıf.
- Ama, nasıl olur hocam, verdiğiniz bütün ödevleri yapıyor.
- Olsun yine de çok zayıf.
- Peki dört yıldır neden bunu farketmediniz, niye bizi uyarmadınız?
- Yeni farkına vardım.
- Peki o halde ne yapmamız gerekir?
- Özel ders alması gerekiyor.
- Siz verir misiniz?
- Ben çok doluyum. Evi uzak olan bir - iki kişi var onlar vazgeçerlerse, alırım. Ama size önereceğim başka öğretmenler var. Ne kadar para ayırabilirsiniz?
İki gün sonra, veli ve öğretmen tekrar bir araya gelir:
- Hocam, eşimle konuştum. Özel ders için, ayda 10 milyon lira ayırabileceğiz.
- İyi sizin için Ahmet Bey'le konuşurum. (Güya, hissettirmiyor ama, ücreti az bulduğu için kendisinin ders vermekten vazgeçtiği her halinden belli oluyor.)
- Çok teşekkür ederiz. Ama siz de biraz sınıfta ilgilenseniz çok memnun olacağız. Diğer çocukların ödevine bakıp, bizimkine hiç bakmadığınız için oğlum çok üzülüyor. Kendini dışlanmış hissediyor.
- Çok zayıf ben ne yapayım?..
Böylesine çirkin diyalog sanıyorum, pek çoğunuzun başından geçti. Aman "lanet olsun" deyip öğretmen ne istiyorsa yapanlarınızın yanında, karşı çıkanlarınız da olmuştur mutlaka. Sonuçta: Özel ders alanlar zayıf da olsa sınıf geçerken, diğerlerinin nasıl hırpalandıklarına, sizler gibi ben de fazlasıyla şahit oldum.
Özal, "Benim memurum işini bilir" demişti. Şimdikiler de "Benim öğretmenim işini bilir" diyor ki, özel ders furyası giderek yayılıyor.
Bir öğretmenin kendi sınıfındaki bir öğrenciye özel ders vermesinden daha aşağılayıcı bir iş olamaz. Yine aynı şekilde, öğrencisinin bir başka öğretmenden özel ders alacak kadar düşük seviyede olması da bir öğretmen için utanç verici olmalıdır.
Ama ne yazık ki, özellikle büyük kentlerde bu yöntem öğretmenler arasında bir ticarete dönüştü. "Pazarda limon satacağımıza, kendi mesleğimizi yaparak bütçe açığını kapatalım" gibi masumane bir istekle yola çıkıldı. Ama velilerin bu yöndeki zaafı yakalınınca, bugünkü çirkin görünümü kazandı.
Bu konuda bu işi denetlemeyen bakanlık ve bu işi çirkinleştiren öğretmenler kadar, velilerin de kabahati büyük. "Gelin okula şu kadar yardım yapın" denildiğinde kıyameti koparan veliler, "Çocuğunuz zayıf, özel ders aldırmanız gerekiyor" denince kesenin ağzını sonuna kadar açıyorlar.
Türkiye'de eğitim güya parasız. Ama örtülü olarak velilerden öylesine paralar alınıyor ki, paralı olsa çok daha iyi.
Bugün eğitim sektöründe en büyük kara para, hiçbir şekilde vergilendirilmeyen özel derslere gidiyor. Dershanecilerin en büyük şikayet konusu da bu. "Herkes bize kızıyor. Oysa, bizim iki katımız para onlara gidiyor. Üstelik ne vergi veriyorlar, ne de makbuz!" diye sürekli yakınıyorlar ama dinleyen yok.
İleriki yazılarda değineceğim. Şöyle kaba bir hesap yaptık: Eğitim sektöründe dönen para 400 - 500 trilyon lira. 1997 eğitim bütçesi de 510 trilyon lira. Ve hala parasızlıktan yakınılıyor.